Denizaltı
Denizaltı, suyun üstünde olduğu gibi altında da yol alabilen bir tür gemidir. İlk kez I. Dünya Savaşı sırasında (1914-18) büyük ölçüde kullanılan denizaltılar bugün deniz kuvvetlerinin en etkili savaş aracıdır. Ayrıca, bilimsel araştırma ve sualtı mühendisliğinde de yaygın olarak kullanılmaktadır.
Denizaltı bildiğimiz suüstü teknelerinden birçok yönden farklıdır. Gövdesi su yüzeyinin yüzlerce metre altındaki çok büyük basınca dayanabilecek sağlamlıkta olmalı, motorları sualtında hava kullanmadan çalışabilmelidir. Görevlilerin soluyacakları havayı içinde taşımalı, sualtındayken “gözü, kulağı” olacak özel aygıtlarla donatılmalıdır.
Denizaltı sualtındayken göze görünmeyeceği gibi, radar ya da sonarla izlenmesi de zordur. Günümüzün nükleer denizaltıları üslerine dönmeden aylarca denizde kalabilir; haftalarca hiç su yüzüne çıkmadan yol alabilir. Mayın döşeyebilen, torpil atan ya da uzun menzilli füze fırlatabilen denizaltılar bütün bu özellikleriyle deniz kuvvetlerinin en etkili silahı olmuştur.
İlk Denizaltılar
Çok eski zamanlardan beri insanlar denizin altında gidebilecek bir aracı düşlemişlerdir. Ama Eski Yunanlılar’ın “dalma çanı”yla dalmayı denemelerinden sonra, dalma tekniklerinin ve dalgıç elbiselerinin gelişimi oldukça yavaş olmuştur. 1620’lerde Cornelis Drebbel adlı bir HollandalI ilk denizaltı olarak kabul edilen bir tekne yaptı.
Bu, kürekle hareket eden, her tarafı su geçirmez deriyle kaplı, tahtadan yapılmış bir tekneydi. Drebbel denizaltısını, İngiltere’de Thames Irmağı’nda yaklaşık 4 metre derinlikte yol alarak sergiledi. 18. yüzyıl boyunca benzer denizaltı denemeleri yapıldı. Bunlardan biri, istenince suyla doldurulabilen torbaların safra tankları olarak kullanıldığı, ustaca yapılmış bir modeldi. Torbalar suyla doluyken denizaltı suya dalıyor, torbalardaki su dışarı atıldığında tekne yeniden su yüzüne çıkıyordu.
Denizaltı kullanarak bir gemiyi batırma girişimi ilk kez 1776’da Amerikan Devrimi’ nin başlarında oldu. David Bushnell adlı genç bir Amerikalı Turtle adını verdiği denizaltısıyla İngiliz savaş gemisi Eagle'ı batırmak istedi. Bushnell, New York limanında demirli olan Eagle'm gövdesinin altına barut yerleştirerek gemiyi batırmayı tasarlamıştı. Patlayıcıyı tekneye tutturacak vidalar gövdenin bakır kaplamasına işlemeyince girişim başarısızlıkla sonuçlandı.
Başka bir Amerikalı, Robert Fulton 1800’de Fransızlar için Nautilus adlı bir denizaltı yaptı. Suyun üstünde gitmek için bir direği ve yelkeni olan Nautilus'un suyun altındaki hareketini el pedalıyla çevrilen bir pervane sağlıyordu. Camla kaplanmış, lombar biçiminde ilkel bir “komuta kulesi” bile vardı. Dalması gerekince suyla doldurulan safra tankları bulunan Nautilus dört kişiyi taşıyabiliyordu. Fulton’un bu denizaltısı denemelerde başarılı oldu, ama deniz kuvvetlerinin ilgisini çekmeyi başaramadı. Fulton daha sonra, buhar gücüyle hareket eden büyük bir denizaltı yapmayı tasarladı; ama tasarladığı tekneyi tamamlayamadan öldü ve sonunda teknesi demirli olduğu yerde battı.
Amerikan İç Savaşı’nda her iki taraf da uzun direklerin ucunda patlayıcı maddeler taşıyan ilkel denizaltılar kullandı. Düşman gemisini mahmuzlayarak, gemiye çarpan direğin ucundaki patlayıcının patlamasına dayanan bu sistem çok ender olarak başarılı oldu.
Denizaltıların yapımında başlıca sorun denizin altında kullanılmaya uygun bir motor bulmaktı. Çünkü buharla ya da sıkıştırılmış, basınçlı havayla çalışan motorlar başarısız olmuştu. Sualtında hareketi sağlamak için elektrik motorunun, su üzerinde gitmek için de dizel motorunun geliştirilmesiyle bu sorun çözüldü ve böylece 20. yüzyılın denizaltı filoları ortaya çıktı. 1880’lerde İngiliz, Fransız, Alman ve Amerikalı mühendisler çeşitli denizaltılar yaptılar. Tasarımını Amerikalı John P. Holland’ın yaptığı, gerçekten başanlı ilk denizaltı olan Holland 1900’de ABD Donanması’nda kullanılmaya başlandı. Holland' m elektrik ve benzin motorları vardı.
Savaşta Denizaltılar
Dizel motorunun Almanya’da gelişmesi, Almanya İmparatorluk Donanması’nın 1914’te I. Dünya Savaşı’na güçlü denizaltılarla girmesini sağladı. Bu denizaltılar Müttefik gemileri için büyük bir tehdit oluşturdu. 1917’ye gelindiğinde savaş, Almanların Müttefik ticaret gemilerini batırma, Müttefikler’in de batanların yerine yenisini yapma yarışına dönüştü. Denizaltının Almancası olan Unterseeboote'un kısaltılmış biçimiyle U-Boot olarak adlandırılan Alman denizaltıları 60 kadardı. Ama Müttefiklerin savaştaki tüm gemi kaybının yaklaşık onda dokuzuna bu 60 denizaltı neden oldu. O dönemde sualtındaki denizaltıların yerini belirlemek için gerçekten etkili bir yöntem yoktu. Müttefikler ticaret gemilerini savaş gemilerinin eşliğindeki konvoylar halinde göndererek kayıplarını azaltabiliyorlardı.
I. Dünya Savaşı’ndan sonra İngiltere’de, daha sonra sonar adı verilen bir aygıt geliştirildi. Sonar gönderdiği sesüstü dalgaların yankılarını kaydeder ve bu yankıların yönü ve süresi belirlenerek dalgaları yansıtan denizaltının yönü ve uzaklığı bulunur. Ama sonarın bulunması II. Dünya Savaşı’nda (1939-45) U-Boot tehdidini ortadan kaldırmaya yetmedi. 1.162 denizaltı yapan Almanya, ABD ve Kanada ile İngiltere arasında gidip gelen ticaret gemilerini batırarak bu savaşta İngiltere’yi yenmeye çalıştı. U-Boof lar konvoylara gruplar halinde saldırıyordu. Bu saldırı biçiminde, bir denizaltı düşman konvoyunu gölge gibi izliyor, konvoyun hareketini öteki denizaltılara radyoyla bildiriyor ve bütün grup genellikle geceleyin hep birlikte konvoya saldırıyordu.
Alman denizaltılarına karşı yürütülen ve Atlantik Savaşı adı verilen mücadeleyi M üttefikler güçlükle kazanabildiler. Ticaret gemilerine eşlik eden savaş gemilerinin iyileştirilmesi bu mücadelenin kazanılmasında büyük rol oynadı. Denizaltıların yerlerini belirleyip onlara saldırmak için uçaklardan, suyun üstüne çıkan denizaltıları izlemek için de radardan yararlanıldı. Savaşın sonuna doğru, derindeki suyun basıncıyla patlayan sualtı bombaları yerine, denizaltılara karşı çok daha etkili olan havan topu tipinde silahlar kullanılmaya başlandı.
II. Dünya Savaşı sırasında geliştirilen ve genellikle limanlardaki gemilere saldırmak için kullanılan “Minideniza/fr”ların iki ana türü vardı: İnsanlı torpiller ve mürettebatı dört beş kişiden oluşan cüce denizaltılar ya da cep deniz altıları. İnsanlı torpiller genellikle limanın dışında bulunan bir denizaltıdan suya bırakılıyordu. Torpilin üstüne oturan iki kurbağa adam onu hedefe yöneltiyor, torpilin savaş başlığını düşman gemisine bağlayıp başlığı patlatacak zamanlama aygıtını çalıştırıyor ve geri çekiliyordu. Cüce denizaltılar ise, patlayıcı gücü yüksek maddelerden yapılmış ve bir zamanlama aygıtıyla donatılmış büyük bom balan düşman gemisinin altında patlayacak biçimde deniz dibine bırakıyordu.
Nükleer Denizaltılar
Denizaltıların hareketini sağlayan güç sistemlerinde 1950’lerde büyük bir ilerleme oldu ve denizaltılarda güç kaynağı olarak nükleer reaktörler kullanılmaya başlandı. Nautilus, ABD Donanması için yapılan ve 1955’te denize indirilen ilk nükleer denizaltıydı. Nautilus 1958’de, Kuzey Buz Denizi’ni örten geniş buz tabakasının altında 2.900 km yol alarak Kuzey Kutbu’nu sualtından geçti. 1960’ta başka bir Amerikan denizaltısı Triton dünya çevresini sualtından dolaştı.
Günümüzün denizaltı filoları dizel ve elektrik motorlarıyla çalışan geleneksel denizaltılar ile nükleer denizaltılardan oluşur. Geleneksel denizaltılar daha çok sığ sularda, kıyı devriye görevlerinde kullanılır. Nükleer denizaltılar ise ya düşman denizaltı ve gemilerine karşı avcı görevi için ya da binlerce kilometre ötedeki kara hedeflerine karşı kullanılan balistik füzeleri taşıyıp fırlatmak üzere tasarlanmışlardır. Balistik füze taşıyan ilk denizaltı 1960’larda ABD Donanması’nda hizmete girdi. Bu denizaltılardan her biri, nükleer savaş başlıklarıyla donatılmış 16 Polaris balistik füzesi taşır ve bu füzelerin tamamı denizaltı dalmış durumdayken 15 dakikada fırlatılabilir. İlk Polaris füzeleri 2.000 kilometreye ulaşabilirken, daha sonra geliştirilen Polaris A-3 füzelerinde bu uzaklık 4.500 kilometreye çıkmıştır. Balistik füze taşıyan nükleer denizaltılar II. Dünya Savaşı’nda kullanılan destroyerlerin büyüklüğündedir. Suya daldığı zaman 7.000 ton suyun kapladığı kadar yer kaplayan ve uzun süre sualtında kalabilen bu denizaltılar hemen hemen sürekli olarak denizde olduğu için, gemi mürettebatı 60 günde bir değişerek görev yapan iki ekipten oluşur.
Denizaltı sualtındayken kıyıdaki üslerle çok düşük frekanslı radyo dalgaları aracılığıyla haberleşilir. Sualtında giderken denizaltının bulunduğu yeri belirleyebilmek için kaptan uzaydaki bazı özel uydulardan yararlanır. Bunun yanı sıra denizaltıda bulunan bazı aygıtlar da su yüzeyine çıkmadan geminin konumunu tam olarak belirleyebilmeyi sağlar.
İngiltere’nin ilk Polaris denizaltısı olan HMS Resolution 1967’de hizmete girdi. Aynı türden ama Fransız yapımı füzelerle donatılmış bir Fransız denizaltısı olan Le Redoutable da aynı yıl denize indirildi. Daha sonraları Amerikan denizaltıları çok daha güçlü Poseidon füzeleriyle donatıldı. İlk kez 1980’lerde hizmete giren Trident denizaltıları sualtındayken 18 bin ton suyun hacmi kadar bir hacim kaplar ve 7.000 kilometreden daha uzaktaki hedefleri vurabilen, birden fazla savaş başlıklı füzeler taşır. SSCB dünyanın en büyük denizaltısı olan 24 bin tonluk Tayfun sınıfı denizaltılara sahiptir. Dünyanın en büyük denizaltı filosu da SSCB’ninkidir.
Denizaltılar Nasıl Çalışır
Denizaltının gövdesi basınca dayanıklı ve dış yüzeyi çift katlı olarak yapılmış, iki kat arasındaki boşluk bölümlere ayrılarak “ana safra tankları” oluşturulmuştur. Denizaltı suyun üstündeyken boş olan bu tanklar denizaltı dalacağı zaman suyla doldurulur. Tanklara alınan suyla ağırlaşan denizaltı bir balık gibi suya dalar ve pervanelerini kullanarak su içinde hareket eder. Uçağın kanadındakilere benzeyen kanatçıklar denizaltının su içindeki hareketini aşağı ya da yukarı yönelterek denizaltının istenen derinliğe ulaşmasını sağlar. Denizaltı sualtında hareketsiz dururken ya da düşük hızda giderken dikkatle yönetilmelidir; yoksa tekne kolaylıkla başı ya da kuyruğu yukarı gelecek biçimde düşey bir konuma geçebilir. Denizaltı sığ sularda deniz tabanına oturtulabilir. Suya dalmış olan denizaltıyı yeniden su yüzeyine çıkartmak için, safra tanklarındaki su tanklara basınçlı hava gönderilerek dışarı atılır.
Denizaltı suyun üstünde ya da periskop derinliğindeyken (periskopun su yüzeyine çıkarılabileceği derinlik) dizel motorları kullanılabilir. Dizel motorlarının tükettiği hava, ucu su yüzeyinin üstüne çıkan ve snort adı verilen özel bir boruyla alınır. Motorların egzoz gazlan da benzer bir boruyla su yüzeyine ulaştınlır.
Daha fazla derinlikte dizel motorlarının durdurulması gerekir ve pervaneleri akülerin beslediği elektrik motorları döndürür. Boşalan aküler denizaltı yüzeyde ya da periskop derinliğindeyken yeniden doldurulabilir. Aküleri doldurmak için gerekli olan elektrik, dizel m otorlanyla döndürülerek bir dinamo gibi çalıştırılan elektrik motorlarıyla üretilir.
Nükleer denizaltının güç kaynağı çok büyük bir ısı üreten nükleer reaktördür. Reaktörün çekirdeği, içinde su dolaşan borularla sanlıdır. Reaktörün çekirdeğinden ısı alan ve radyoaktif olduğu için çok tehlikeli olan bu su bir kaynama kazanının içinden geçen borulara pompalanır ve ısısını kazan içinde bulunan suya aktararak onun buharlaşması sağlanır. Bu yolla elde edilen buhar denizaltının pervanelerini çevirecek olan buhar türbinlerini döndürür. Bu buhar türbinleri nükleer denizaltıyı hem sualtında hem de suüstünde hareket ettirir.
Elektrik ve dizel motorlanyla çalışan denizaltılarda teknenin orta bölümünde gövdeden dışarı uzanan ve komuta kulesi adı verilen su geçirmez bir kule vardır. Nükleer denizaltılarda yelken ya da yüzgeç adı verilen ve çok daha büyük olan bu bölümde su tankları da vardır. Denizaltı suyun üstündeyken yüzgecin üst bölümünde bulunan komuta yerinden, sualtında ise yüzgecin tam altında bulunan komuta odasından yönetilir.
Basınca dayanıklı gövde su geçirmez duvarlarla bölmelere ayrılmıştır. Bu bölmeler arasındaki basınca dirençli kapılar mürettebatın bir bölmeden öbürüne geçebilmesini sağlar. Denizaltının makine dairesi ile cephaneliği, depolan ve m ürettebat odaları bu bölmelerde yer alır.
Suyun üstündeki gemileri denizaltının kendisi görülmeden sualtından gözleyebilmek için periskop kullanılır. Periskop komuta odasından yukarı doğru uzatılabilen, yaklaşık 15 metre uzunluğunda ince bir borudur. İçine yerleştirilmiş olan mercek ve prizmalar yardımıyla, denizaltı periskop derinliğindeyken komuta odasından su yüzeyini görebilmeyi sağlar.
Denizaltılarda kullanılan silahlardan biri torpildir. Torpiller genellikle denizaltının ön tarafında bulunan torpil kovanlarından fırlatılır. Denizaltıda bulunan çok sayıda torpil kovanlardan peş peşe fırlatılabilir. Hareketli hedeflere doğru olarak yöneltilebilmesi için, torpiller denizaltı periskop derinliğindeyken atılır. Hedef alman geminin pervanelerinin çıkardığı sese yönelerek hedefini kendi bulan torpiller de vardır. Torpil kovanlarından suya mayın da bırakılabililr. Torpil ya da mayının torpil kovanından fırlatılmasında basınçlı hava ya da hidrolik sistemler kullanılır.
Denizaltıların Barışçı Kullanımı
1940’lardan önce denizaltılardan barışçı amaçlarla yararlanmak pek düşünülmemişti. Daha sonralan, okyanuslann derinliklerini araştıran bilim adamları çok büyük derinliklerde kullanılabilen özel denizaltı araçları geliştirdiler. İsveçli bilim adamı Auguste Piccard’ın yaptığı batiskaf bu tür bir araçtır. Çok derine dalabilen mini denizaltılar günümüzde sualtı araştırmalarında büyük bir rol oynar. 4,000 metreden daha derine dalabilen, üç kişilik Amerikan denizaltısı Aluminaut bunlardan biridir.
Bu tür araçlardan deniz yatağındaki onarım ve yapım işlerinde yararlanılır. Örneğin, Kuzey Denizi’ndeki açık deniz petrol alanlarında bu tür denizaltılar kullanılmaktadır. Deniz dibine döşeli telgraf kablolarının onarılması, deniz dibine boru hattı döşenmesi, köprü ya da iskele gibi yapıların sualtında kalan bölümlerinin yapımı, batık gemilerin ya da bunlardaki aygıtların deniz dibinden çıkarılması, okyanus tabanında bulunan değerli cevher ve madenlerden örnekler almak gibi işlerde bu denizaltılar başarıyla kullanılır. Robot kollar ve otomatik ölçüm aygıtlarıyla donatılmış denizaltılar dalgıçlar için çok tehlikeli olan koşullarda rahatça çalışabilir. Bu denizaltılar bilim adamlarının deniz yatağını ve deniz yatağındaki canlıların yaşamını incelediği sualtı laboratuvarları olarak da kullanılabilir.
Yeryüzünün yüzde 70’ini kaplayan okyanusların ortalama su derinliği yaklaşık 4.000 metredir. Ama tüp kullanan bir dalgıcın çalışabileceği en büyük derinlik bunun çok altında, 100 metre dolayındadır. Dalgıç giysisiyle dalan bir dalgıç da 180 metrenin çok fazla altına inemez. Bu nedenle bugüne kadar okyanusların çok küçük bir parçası keşfedilebilmiştir. Okyanusların derinliklerinin keşfinde denizaltı araçlarının kullanımı gelecek için heyecan verici olanaklar sunmaktadır.