BÜYÜK SELÇUKLU DEVLETİ
11. ve 12. yüzyıllarda Harezm, Horasan, İran, Irak, Suriye, Arabistan Yarımadası ve Doğu Anadolu’da egemenlik kurmuş Türk devletidir. Oğuz Türkleri’nin kurduğu bu devlet Ortadoğu’da Türk egemenliğini başlatmış, Anadolu’ nun Türk yurdu olmasına da öncülük etmiştir. “Büyük” sıfatı bu devleti öbür Selçuklu devletlerinden, özellikle de Anadolu Selçuklu Devleti’nden ayırt etmek için sonradan tarihçilerce verilmiştir.
Devlete adını veren Selçuk Bey’in başkanı olduğu Kınık boyu 10. yüzyılda öbür Oğuz boylarıyla birlikte Hazar Denizi’nin doğusunda Üst Yurt denen bölgede, Mangışlak (Mancışlak) Yarımadası’nda, Aral Gölü’nün kuzeyindeki geniş bozkırlarda ve Maveraünnehir diye adlandırılan Seyhun (Sir Derya) ile Ceyhun (Amu Derya) ırmaklarının arasında göçebe topluluklar biçiminde yaşıyordu. Ayrıntılı tarihi bilinmemekle birlikte aralarında zayıf bir siyasal birlik de vardı. Selçuk Bey, tarihçilerin Oğuz Yabgu Devleti olarak adlandırdıkları bu devletin üst düzeydeki komutanlarından biriydi. Selçuk Bey Oğuz Devleti’nin başındaki yabgu (hükümdar) ile anlaşmazlığa düşünce başkanı olduğu Kınık boyunu toplayarak 10. yüzyılın ikinci yarısında Aral Gölü’nün doğusuna doğru göç etti. Selçuklular buraları yurt edindikten sonra komşu olduklan Karahanlılar’a ve zaman zaman da Samaniler’e askeri bakımdan yardımcı olarak, karşılığında geniş otlaklar elde ettiler. Selçuk Bey’in 1009’da ölümünden sonra daha güneye yönelen Selçuklular başka Oğuz boylarının da katılmasıyla bölgede etkili bir güç durumuna geldiler. Selçuk Bey’in oğlu Arslan Bey’in (İsrail) yönetimindeki Selçuklular’ın güçlenmesi Karahanlılar’ı ve Gazneliler’i ürküttü. Arslan Bey’in Gazneliler’ce bir hileyle yakalanması ve hapisteyken 1032’de ölmesinden sonra Selçuklular dağılma tehlikesiyle karşılaştılar. Bu tehlikeyi Selçuk Bey’in torunları Tuğrul ve Çağrı beyler uzun uğraşlardan sonra önlemeyi başardılar. 1035’te büyük bir Gazneli ordusunu yenerek Horasan’a doğru yayılmalarını sürdüren Selçuklular 1037’de Merv kentini aldılar. 1038’de Gazneliler’i ikinci kez bozguna uğratan Tuğrul ve Çağrı beyler Nişabur’a girerek bağımsız bir devlet kurduklarını ilan ettiler. Tuğrul Bey hükümdar seçildi ve sultan sanını aldı.
Dandanakan Savaşı ve Sonrası
Selçukluların bağımsızlıklarını ilan etmeleri karşısında Gazneliler büyük bir ordu hazırlayarak 1040’ta Selçuklu topraklarına girdiler. Yıpratma savaşları vererek Horasan’ın kuzeyine doğru çekilen Selçuklu ordusu, Dandanakan denen yerde kesin saldırıya geçti ve Gazneli ordusunu ağır bir yenilgiye uğrattı. Bu savaştan sonra Selçuklular Harezm ve H orasan’da tek güç durumuna geldiler. Hızla batıya yönelen Tuğrul Bey bütün İran’ı ele geçirdi. Selçuklular artık batıda Bizans İmparatorluğu, güneybatıda Büveyhiler, kuzeybatıda Gürcü Krallığı ile sınır komşusu olmuşlardı. 1048’de Erzurum yakınlarındaki Pasinler Ovası’nda birleşik Bizans-Gürcü ordusunu yenen Selçuklular bundan sonra da Doğu Anadolu’ya birçok akın düzenlediler. İslam dünyasının dinsel önderi durumundaki Abbasi halifeleri bu dönemde Bağdat’ı ele geçirmiş olan Büveyhiler’in siyasal baskısı altındaydı. Tuğrul Bey, Halife Kâim’in çağrısı üzerine 1055’te Bağdat’a girdi ve onu Büveyhiler’in elinden kurtardı. Bu olay Selçuklular’ın İslam dünyası içindeki konumunu daha da güçlendirdi.
Alp Arslan ve Melikşah Dönemleri
Tuğrul Bey’in 1063’te ölümü üzerine yerine kardeşi Çağrı Bey’in oğlu Alp Arslan geçti. Onun döneminde Selçuklular doğuda ve batıda genişlemelerini sürdürdüler. Ama asıl önemlisi, Alp Arslan 1071’de Malazgirt Savaşı’nda Bizans İmparatoru Romen Diyojen’i büyük bir yenilgiye uğratarak Anadolu’yu Türkler’e açtı. Alp Arslan 1072’de ölünce tahta oğlu Melikşah geçti. Melikşah’ın hüküm sürdüğü yıllar (1072-92) Selçuklular’ın en parlak dönemi oldu. Suriye, Filistin, Hicaz, Yemen ve A rabistan Yarımadası’nın doğu kıyıları bu dönemde Selçuklu topraklarına katıldı. Doğuda da Karahanlılar ve Gazneliler geriletildi.
Gerileme ve Dağılma
Melikşah’tan sonra başa geçen Mahmud (1092-94), Berkyaruk (1094-1105), II. Melikşah (1105-1105) ve Muhammed Tapar (1105-18) dönemlerinde devlet iç karışıklıklarla sarsıldı. Hanedan üyelerinin yönetimindeki eyaletler birer birer bağımsızlıklarını ilan ettiler. Sonuçta Irak Selçukluları, Suriye Selçukluları, Kirman Selçukluları gibi beylikler ortaya çıktı. Ayrıca, büyük topluluklar halinde Selçuklu ülkesine gelen göçebe Oğuzlar da iç düzeni sarsıcı birçok olay yaratıyorlardı. 1118’de başa geçen Sencer önceleri ülkeyi bir ölçüde birleştirmeyi başardı. Ama giderek ağırlaşan iç ve dış sorunlar karşısında fazla etkili olamadı. Göçebe Oğuzlar’ın 1153’teki ayaklanmaları sırasında tutsak düştü ve 1157’ de öldü. Ölümünden sonra Selçuklu topraklan büyük ölçüde Harezmşahlar’ın denetimine girdi. Yalnızca Anadolu Selçukluları varlıklarını bir yüzyıl daha parlak biçimde sürdürdüler.
Devlet Yapısı
Büyük Selçuklular devlet örgütlenmesinde daha önceki İslam devletlerini örnek aldılar. Ama bu örgütlenmede Hint-İran devlet geleneğinin yanı sıra, eski Türk devlet anlayışının da belirgin etkisi vardır. Örneğin eski Türk devlet anlayışına göre ülke hanedan ailesinin ortak malıdır. Selçuklular da buna uyarak ülke topraklarını eyaletlere ayırdılar. Eyaletlerin başına da “melik” sanıyla hanedan ailesinden bir üyeyi getirdiler. Tuğrul Bey’e kadar hükümdara Oğuz töresine göre “yabgu” denirken daha sonra İslam geleneğine uyularak “sultan” unvanı kullanılmaya başlandı. Başkentte oturan sultan devlet gücünün tek hâkimiydi. Bütün önemli görevlere atanma ve toprak dağıtımı onun buyruğuyla olurdu. Ayrıca yüksek yargı kurullarına da başkanlık ederdi. Yanında “danışman” denen yardımcılar bulunurdu. Alp Arslan döneminde bu göreve getirilen Nizamülmülk bu unvanı “vezir” olarak değiştirdiği gibi devletin yapısında da köklü yenilikler yaptı. Önemli devlet işlerinin “Saltanat Divanı” adı verilen bir kurulda görüşülmesi ilkesini getirdi. Ayrıca maliye, askerlik ve adalet işleriyle uğraşan başka divanlar oluşturdu. Eyaletler de bu örneğe göre örgütlendi.
Toprak Yönetimi ve Ordu
Selçuklular’da tarım yapılan topraklar “ikta” denen bölümlere ayrılmıştı. İktalar da has, ikta ve haraci olarak üçe ayrılırdı. Has toprakların geliri sultan ailesine aitti. İkta sahipleri elde ettikleri gelir karşılığında belli sayıda atlı asker yetiştirmek zorundaydılar. Haraci toprakların geliri ise doğrudan devlet hâzinesine giderdi.
Alp Arslan dönemine kadar beylere bağlı göçebe Türkmen birliklerinden oluşan ordu Nizamülmülk’ün getirdiği değişikliklerle yeniden örgütlendi. Nizamülmülk önce aylıklı askerlerden oluşan sürekli bir ordu kurdu. “Gulam” adı verilen bu askerlerin temel görevi hükümdarı korumaktı. Asıl ordu ise ikta sahiplerinin savaş sırasında göndermek zorunda oldukları atlı askerlerden oluşuyordu. Ayrıca bağlı devletlerden de yardımcı kuvvetler gelirdi. Melikşah döneminde ordudaki atlı asker sayısı 50 bine yaklaşmıştı.
Toplumsal ve Ekonomik Yaşam
Büyük Selçuklu Devleti’nde Oğuzlar ve başka bazı kavimler göçebe bir yaşam sürerlerdi. Başlarındaki bey ailesine bağlı olan göçebe topluluklar hayvan sürüleri beslerler ve otlak bulmak için mevsimlere göre konar göçerlerdi. Göçebeler devlete otlak vergisi verirlerdi. Köy ve kentlerde yaşayanlar çiftçilik, zanaatçılık ve ticaretle geçimlerini sağlıyorlardı. Kentlerdeki tüccar ve esnaf işkollarına göre loncalar biçiminde örgütlenmişlerdi. Ayrıca devletten maaş alan asker ve sivil memurlar vardı.
Büyük Selçuklular ticaretin gelişmesi için kervan yollarının güvenliğini sağlamaya çok önem verdiler. Bunun sonucunda Uzakdoğu’ dan Avrupa’ya kadar uzanan İpek ve Baharat yollan bu dönemde çok işlek duruma geldi. Tanmın gelişmesi için sulama kanallan açıldı. Yün, pamuk, ipek dokumacılığı çok gelişti.
Öğrencilerin, yolcuların ve yoksul halkın doyurulduğu sosyal yardım kurumu olan imarethaneler açıldı. Devletin yönetici-memur kadrölannı yetiştirmek için Nizamiye medreseleri kuruldu.
Bilim ve Sanat
Büyük Selçuklular kendilerinden önce var olan medrese öğretimini belli bir programa bağladılar. İlk Selçuklu medresesi Tuğrul Bey zamanında Nişabur’da kuruldu. Nizamülmülk’ün Bağdat’ta yaptırdığı ünlü Nizamiye Medresesi 1067’de açıldı. Daha sonra Isfahan, Rey, Merv, Belh, Herat, Basra, Musul ve başka birçok kentte medreseler kuruldu. Bağdat’taki Nizamiye Medresesi’ni örnek alan bu medreselere Nizamiye medreseleri dendi. Din konularının yanı sıra matematik, felsefe, dil ve edebiyat gibi derslerin de verildiği medreselerde zengin kitaplıklar bulunurdu. Ülkede medreseler dışında da birçok kitaplık kurulmuştu. Kervansaraylarda bile kitaplıklar vardı. Melikşah döneminde önce İsfahan’da, sonra Bağdat’ta birer gözlemevi kuruldu.
Büyük Selçuklular döneminde yeni kentler kuruldu, eskileri onarıldı, geliştirildi. Ülkede büyük bir bayındırlık çalışmasına girişildi. Cami, medrese, kervansaray, hastane, köprü, çeşme, imaret, han, hamam, türbe ve kümbet gibi mimari yapılar ülkenin her yanına yayıldı. Bu yapıların pek çoğu özellikle Moğol istilası sırasında yok olmuştur.
Büyük Selçuklular camilerde yüksek ve ince minare yaparak İslam sanatına yeni bir anlayış getirdiler. Bunlardan en eski örnek İsfahan’daki Mescid-i Cuma’dır. Büyük Selçukluların anıtmezarları olan kümbetler içten kubbe, dıştan ise piramit ya da konik bir çatı ile örtülen yapılardır. Duvarları dört köşeli, çok köşeli ya da yuvarlak olan kümbetler genellikle iki katlıdır. Alt kat mezar, üst kat ise mescittir.
Büyük Selçuklu sanatında mimari gelişme ile birlikte hat (yazı), minyatür, ahşap ve taş oymacılığı, çinicilik, maden işleme, cilt ve çeşitli süsleme sanatları da gelişmişti,
Büyük Selçuklular A rapça’yı din ve bilim, Farsça’yı edebiyat ve devlet kurumlanndaki yazışmalarda, Türkçe’yi ise saray ve orduda günlük konuşma dili olarak kullandılar. Bu dönemde Fars dili ve edebiyatı çok gelişti.