Çorap
Çorap, elde ya da makinede örülerek ayağa giyilmek üzere yapılır.
12. yüzyılda Avrupa’da, erkekler günümüzdeki bale çorapları gibi vücudu saran, kalın dokunmuş külotlu çoraplar giyerlerdi. Bu çoraplar bir kordon ya da şerit yardımıyla bele bağlanırdı. Kadınlar ise jartiyerle diz üstüne tutturulan daha kısa çoraplar giyerlerdi.
1545’ten sonra uzun örgü çoraplar ortaya çıktı. Bu çorapların dikiş yerleri çoğunlukla, “ajur” denilen ipek işlemelerle gizlenirdi. O dönemde soğuktan korunmak için birkaç ipek çorap üst üste giyilirdi. İlk örgü makinesi 1589’da William Lee adlı bir İngiliz tarafından icat edildi. 17. yüzyılda uzun çizmelerin içine giyilen ipek çorapların yıpranmasını önlemek için, pamuk ipliğinden örülmüş “çizme çorapları” kullanılmaya başlandı. Bu çorapların konç denilen üst bölümü dantelle süslenir ve çizmenin üzerine katlanırdı. 18. yüzyılın sonuna kadar kullanılan jartiyerli ipek erkek çorapları, daha sonra yerini uzun pantolona bıraktı. Pantolonun altına da, bugünkü gibi kısa çoraplar giyilmeye başlandı.
19. yüzyılda makinede dokunan uzun, pamuklu. kadın çorapları ortaya çıktı. I. Dünya Savaşından sonra (1914-18) eteklerin kısalmasıyla birlikte uzun ipek çoraplar yaygınlaştı. II. Dünya Savaşı’ndan sonra ise naylon çoraplar ipek çorabın yerini aldı.
1960larda çorap külotla birleştirilerek bele kadar gelen tek parça külotlu çoraplar üretildi. Kadınlar ve çocuklar için üretilen külotlu çoraplar kış için naylon, akrilik, yün ya da pamukludan, bahar mevsimi ya da gece giysileri için ince naylondan örülür.
Anadolu’nun kırsal bölgelerinde, iki ya da beş şiş kullanarak elle örülen çoraplar yaygındır. Bu çoraplar renk, motif ve iplik türü bakımından bölgelere göre değişik özellikler gösterir. Eskiden Anadolu'da örülen çoraplar uzun süre canlılığını koruyan kökboyalarla renklendirilirken, günümüzde birçok el sanatları ürününde olduğu gibi bu sanatta da yapay boyalar kullanılmaktadır.