Denizler Ve Okyanuslar
Denizler Ve Okyanuslar, dünya yüzeyinin yaklaşık yüzde 70’ini kaplar. 362.000.000 km2’lik bu alanın büyük bölümünü beş büyük deniz ve okyanus oluşturur. Bunlar, Atlas Okyanusu, Hint Okyanusu ve Büyük Okyanus ile Kuzey Kutbu’ nun çevresindeki Kuzey Buz Denizi ve Antarktika’yı çevreleyen Güney Okyanusu’dur. Üç büyük okyanusun en güneyde kalan bölümlerinin birleşmesiyle oluşan Güney Okyanusu tam bir okyanus olarak kabul edilmeyebilir. Okyanusların Umman Denizi ve Sargasso Denizi gibi karaya yakın bazı bölümlerine, deniz adı verilmiştir. Bu denizler oldukça derindir. Derinlikleri bazı yerlerde 2.000 metreyi aşan Akdeniz, Karadeniz ve Kızıldeniz gibi denizler ise karalarla kuşatılarak okyanuslardan ayrılmışlardır. Kuzey Denizi ve Baltık Denizi gibi derinliği 200 metreden az olan sığ denizler kıtaların sular altında kalmış bölümleridir.
Okyanusbilim, okyanusları ve denizleri inceleyen bilim dalıdır. Denizleri incelemeye yönelik ilk bilimsel araştırma gezileri 19. yüzyılda gerçekleştirildi. Günümüzde okyanuslar bilim adamlarınca çeşitli ülkelerin araştırma gemileri ve dünya yörüngesine oturtulmuş yapma uydularla sürekli İncelenmektedir.
Deniz Dibi
Okyanusbilimciler sonar denen bir aygıt kullanarak deniz tabanının haritalarını çıkarırlar. Bu aygıt suya bir ses gönderir ve bu sesin deniz yüzeyinden dibine kadar gitmesi ve yansıdığı yerden geri gelmesinin ne kadar zaman aldığını bildirir. Sesin gidiş-dönüş zamanı ile saniyede 1.500 m etre olan su içindeki hızından yararlanarak denizin derinliği hesaplanır. Sonar bu hesaplamayı otomatik olarak yapar ve birkaç saniyelik aralarla yeni sonuçları verir. Bu aygıtın geliştirilmiş bir modeliyle, deniz dibi fotoğraflarına çok benzeyen gerçekçi görüntüler elde edilmektedir.
Haritalar dibi düz olan sığ denizlerin ötesindeki derin sularda, okyanusların tabanında, düz geniş ovalar, yüksek sırtlar ve derin vadiler olduğunu gösteriyor. Ovalar, akarsular tarafından denize taşınmış ince taş parçacıkları ve kum taneleri gibi çökeltilerin yavaş yavaş birikmesiyle oluşmuştur. Okyanuslann tabanında 60.000 km boyunca uzanan dağ sıraları kıvrımlı bir yol izler. Bunlara okyanus tabanındaki dar yarıklar boyunca rastlanır. Yarıklardan zaman zaman çıkan lavlar sonucu oluşan katmanlardan dağ sıraları oluşur. Deniz yatağının kilometrelerce altında bulunan yumuşak bir bölgeden kaynaklanan yeni püskürmelerle, eski lav tabakaları dağ sırtlarından yanlara doğru kayar. Bu lav tabakalarından yeni okyanus tabanları oluşur. Soğumuş lavlar yanlara doğru yüzlerce hatta binlerce kilometre yol aldıktan sonra ya Atlas Okyanusu’nda olduğu gibi okyanus kıyısındaki kıtalan iterek, sürüklenmelerine neden olur ya da kıtaların derin denizlerle çevrili olduğu Büyük Okyanus’taki gibi denizlerin derinliklerinde kaybolur. Bu olay, Büyük Okyanus’un Asya kıyılarında, örneğin 11.034 metre ile yeryüzünün bilinen en derin çukuru olan Mariana Çukuru gibi derin denizlerde görülür. Derin sularla çevrili olmayan Atlas Okyanusu kıyısındaki kıtalarda ise durum farklıdır. Bu kıtaların okyanusun dibindeki dağlardan her yıl 1-2 cm uzaklaştığı sanılmaktadır. Böylece Atlas Okyanusu’nun kapladığı alan da her yıl büyümektedir.
Deniz Suyu
Deniz suyu tuzludur. Akarsular milyonlarca yıldan beri deniz ve okyanuslara toprak ve kaya parçacıkları taşımaktadır. Bu parçacıkların birçoğu denizin dibinde birikerek tortulların bir bölümünü oluşturur. Bazıları ise deniz tabanına ulaşmadan suyun içinde erir. Suda eriyen en yaygın doğal madde tuzdur. İşte denizler bu yüzden tuzludur. Karalardan taşman tuz denizde sürekli olarak eridiği ve var olan eriyik tuz eksilmediği için, deniz suyunun tuzluluğu yıldan yıla artar. Denizde ayrıca, aralarında altın, nikel ve magnezyum gibi bazı değerli metallerin de bulunduğu az miktarda başka maddeler de vardır.
Çoğu yerde 1.000 gr deniz suyunda yaklaşık 35 gr erimiş katı madde bulunur. Şiddetli yağış alan ya da büyük akarsuların denize döküldüğü bazı bölgelerde tuz oranı daha düşüktür. Baltık Denizi, özellikle de Botni Körfezi buna örnektir. Büyük akarsuların dökülmediği ve hızlı buharlaşmanın olduğu Kızıldeniz’de deniz suyunun her 1.000 gramında 40 gramdan fazla erimiş katı madde bulunur. 1819 gibi eski bir tarihte de, dünyanın her tarafından alman deniz suyu örneklerinde aynı erimiş maddelerin, yaklaşık aynı oranlarda bulunduğu öğrenilmişti. Okyanuslardaki tuzluluk oranı okyanusbilimciler tarafından ölçülebilir ve çizelgeler üzerinde belirtilir.
Deniz suyunun yüzeydeki sıcaklığı, Kutup bölgelerinde yaklaşık -2°C’den ekvator yakınlarında yaklaşık 29°C’ye kadar değişir. Suyun tuzluluğu arttıkça donma derecesi düşer. Okyanusların dibinde suyun sıcaklığı, her ne kadar Kuzey Buz Denizi ve Antarktika bölgesinde donma noktasına çok yaklaşsa da, her zaman bu noktanın üzerinde kalır. Kuzey K utbu’nu çevreleyen deniz yüzeyi buzlarla kaplıdır. Ne var ki, buz kalınlığı genellikle 15 metreden az olduğundan denizaltılar kutuptaki buzun altından geçebilmektedir. Baltık Denizi ve karalarla kuşatılmış öteki kuzey denizleri, düşük oranda tuz içerdikleri için kolayca donarlar. Tropik kuşakta deniz sıcaklığı, yaklaşık 60 metrelik bir derinlikten sonra hızla azalır. Derinliğin 750 metreye indiği yerlerde sıcaklık yalnızca 4°C’dir. Su sıcaklığı da çizelgeler üzerinde gösterilebilir.
Bir litre deniz suyunun ağırlığı, yaklaşık 1.030 gramdır. Bu, 1 metre derinlikte her santimetre karede 103 gramlık bir basınç ve 1 kilometrelik bir derinlikte de santimetre karede 103 kilogramlık bir basınç demektir. Bu yüksek basınç derin sularda okyanus tabanına ulaşabilecek denizaltıların yapılmasını güçleştirmektedir.
Denizin rengi açıklarda koyu maviden, kıyılarda yeşilimsi kahverengi ve hatta sarıya kadar değişir. Mavi renk denizin temiz olduğunu gösterir. Bu suyun çamursuz olmasının yanı sıra içinde plankton denen küçük bitki ve hayvanlardan çok az miktarlarda bulunduğu anlamına gelir. Bu bitki ve hayvanlar suyun kahverengi, yeşil ve hatta Kızıldeniz’de olduğu gibi kırmızı bir renk almasına neden olurlar. Çin kıyısı açıklarındaki Sarı Deniz’in rengini akarsular tarafından sürüklenen kil parçacıkları verir. Yeşil ve mavi ışınlar, dalga boyları daha uzun olduğu için, temiz deniz suyundan daha kolay süzülerek öteki renklerdeki ışınlara göre çok daha derinlere ulaşabilir. Bu nedenle dalgıç ya da sualtı yüzücülerine her şey mavi-yeşil renkte görünür. Denizaltı fotoğraflarında gördüğümüz renkler sualtı fotoğrafçısının kullandığı özel kamerayla sağlanır. Deniz yüzeyinin genel görünümü genellikle gökyüzünün rengine bağlıdır. Sözgelimi Akdeniz, yoğun bulutların altında gri ve donuk görünürken, parlak güneşli bir günde canlı mavi bir renk alır.
Deniz Yüzeyi
Rüzgârın deniz üzerinde aynı yöne doğru saatlerce esmesi sonucu dalgalar oluşur. Rüzgârın estiği süre ne kadar uzun olursa, dalgalar da o kadar büyük olur. Rüzgâr kesildikten uzun süre sonra da dalgalar sürer. Dalgalar yol aldıkça yumuşar, iki dalga arasındaki uzaklık artar ve sonunda kıyıda söner ya da kırılır. Antarktika’da büyük bir fırtınayla oluşan dalgaların 12 bin kilometreden daha uzun bir yolculuktan sonra Alaska’ya ulaştığı saptanmıştır.
Deniz yüzeyinin bir de gelgite bağlı olan yükselme ve alçalma hareketleri vardır. Gelgit hareketleri, Dünya kendi çevresinde dönerken, Ay ve Güneş çekiminin gücüne bağlı olarak ortaya çıkar. Bu hareketlerin en belirgin olarak görüldüğü yerler dar boğazlı körfez ve haliçlerdir. Bilinen en büyük gelgit 15 metreyle Kanada’da, Nova Scotia’daki (Yeni İskoçya) Fundy Körfezi’nde görülür. 13 metreyi bulan bir gelgit de İngiltere’deki Bristol Kanalı’nın önünde saptanmıştır. Oysa gelgitler açık okyanuslarda deniz yüzeyini 1 metreden fazla etkilemez.
Okyanus yüzeyindeki akıntılara, yaklaşık bir yıl boyunca aynı yönde esen sürekli rüzgârlar yol açar. Sürekli rüzgârlar kıyıdan denize doğru estiğinde, besin yönünden zengin soğuk su dipten yukarı doğru çıkabilir. Bu besinler, Peru ve Güneydoğu Arabistan açıklarındaki balık bakımından zengin bölgelerde olduğu gibi, çok miktarda deniz canlısının yaşamasını sağlar. Deniz yüzeyinin altındaki sularda başka akıntılar da vardır. Bunları sudaki tuzluluk ve sıcaklık farklarının harekete geçirdiği su kütleleri yaratır.
İnsanlar için hava durumu, ulaşım ve besin kaynakları açısından önemli olan okyanusların kapsamlı bir biçimde incelenmesi gerekir. Okyanuslardaki herhangi bir değişiklik, iklimin ya da balık kaynaklarındaki bir değişikliğin habercisi olabilir. Bu nedenle bu değişikliklerin izlenmesi ve önceden bilgi verilmesi tüm ülkelerin yararınadır.