Ege Sorunu
Ege Denizi ve Ege Adaları konusunda Türkiye ile Yunanistan arasında birtakım anlaşmazlıklar vardır. Ege Adaları’ mn silahlandırılması ya da askeri durumu; Ege Denizi’yle ilgili kıta sahanlığı, karasuları, hava sahası gibi konulardan kaynaklanan bu anlaşmazlıklara genel olarak Ege Sorunu denir.
Türkiye ile Yunanistan arasındaki, Ege Denizi ve adaları ile ilgili anlaşmazlık I. Dünya Savaşı öncesinden beri süregelir. 1911-12 Trablusgarp Savaşı’nda Osmanlılar’ı yenen İtalya, I. Dünya Savaşı’ndan sonra Oniki Ada’yı kendi topraklarına katmıştı . Türkiye Lozan Barış Antlaşması ile İtalya’nın adalar üzerindeki egemenliğini tanıdı.
II. Dünya Savaşı’ndan sonra İngiliz egemenliğine giren adalar, 1948’de Yunanistan’a bırakıldı. Bu kez Yunanistan ile Türkiye arasında adalar ile ilgili sorunlar doğmaya başladı. Ayrıca buna kıta sahanlığı, karasuları ve Ege Denizi tabanında bazı madenlerin ve petrol bulunması olasılığının yol açtığı sorunlar da eklendi. Kıbrıs’ın durumu da bu sorunları alevlendiren önemli bir etken oldu.
Türkiye ile Yunanistan arasındaki anlaşmazlıkların başında gelen kıta sahanlığı sorunu, 1958’de yapılan Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Konferansı’nda ele alındı. Kıta sahanlığı konusu, aynı denizde kıyıları olan ülkelerin o denizdeki haklarıyla ilgilidir. Konferans adaların da kıta sahanlığı konusunda anakaralar (Türkiye ve Yunanistan) gibi aynı haklara sahip olması gerektiği görüşünü benimsedi. Türkiye sözleşmeyi imzalamadı. Bu sözleşmeyi 1972’de kabul eden Yunanistan sorunu, aynı denizde sınırları olan Türkiye ile anlaşarak çözme yolunu tutmayıp Ege Denizi’nde kendi sahası olarak gördüğü bölgede yabancı şirketlere petrol arama izni vermeye başladı. Yunanistan’ın bu tek yanlı sınır saptaması Yunan anakarası ile Türk anakarası arasındaki eşit uzaklık ilkesini bir yana itiyor, yalnızca Oniki Ada ile Türkiye arasındaki uzaklığı ölçü alıyordu. Sonuçta Ege Denizi kıta sahanlığının tamamı Yunanistan’ın oluyordu.
Yunanistan’ın tutumu karşısında Türkiye, Ege Denizi’nin en derin noktalarından geçen bir hatta göre kıta sahanlığını belirledi. Ekim 1973’ten sonra da kendi kararlaştırdığı sınırlar içinde kalan alanda petrol arama izinleri vermeye başladı. Bunun üzerine iki ülke arasında süregelen sorun alevlendi. İkili görüşmeler sonucu 11 Kasım 1976’da imzalanan Bern Bildirisi ile anlaşmazlık konusu olan yerlerde arama yapılmaması kararı alındı. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi ve Uluslararası Adalet Divanı da kıta sahanlığı sorununun iki ülke arasında görüşmeler yoluyla çözümlenmesi kararma vardı. Bern Bildirisinden sonra ikili görüşmeler kesildi ve Yunanistan Bern Bildirisi’ni tanımadığını açıkladı. Yunanistan Türkiye’nin Ege Denizi’nde kıta sahanlığı olmadığını, petrol arama hakkının tümüyle kendisinde olduğunu savunuyordu. Bu anlayışla Mart 1987’de yabancı şirketlere yeniden petrol arama izni verdi. 25 Mart 1987’de Türkiye de, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’na Semadirek, Limni, Midilli ve Sakız adaları çevresinde petrol arama hakkını tanıdı. Bu durum bir çatışmaya yol açabilecek kadar ortamı gerginleştirdiyse de iki ülke yöneticilerinin ılımlı davranışları ülkeler arasındaki ilişkileri yumuşattı.
Ege Sorunu’nun bir başka parçası da FIR hattı anlaşmazlığıdır. FIR hattı, uluslararası uçuş güvenliğini sağlamak için belirlenen hava hattıdır. Bu anlaşmazlık Yunanistan’ın kendi FIR hava sahasını ulusal hava sahası olarak görmesinden doğdu. Bu anlayış içindeki Yunanistan, ulusal hava sahası ilan ettiği uluslararası hava sahasına girecek olan askeri uçakların izin istemelerini zorunlu kılıyordu. Yunanistan’ın tutumu iki komşu ülke arasında bir başka sorunun doğmasına yol açıyordu. Yunanistan geçmişte (1931) hava sahasını 3 milden 10 mile çıkarmıştı. O günlerde Türkiye bu olayın üzerinde durmamıştı. Ama Türkiye, Kıbrıs Barış Harekâtı’nı izleyen gelişmelerden sonra Yunanistan karasuları ve hava sahasının 6 mille sınırlı olduğu konusunda kararlı davranınca FIR hattı sorunu öncelik kazandı. Bu sorun daha sonra çözüme kavuştuysa da 10 millik hava sahası sorunu çözüme kavuşamadı.
Türkiye ile Yunanistan arasındaki bir başka sorun da Yunanistan’ın Ege Adaları’m askeri bölge durumuna getirip silahlandırmasıdır. Lozan Barış Antlaşması’na (1923) göre bu adalar silahlandırılamazken, Yunanistan Montrö (Montreux) Sözleşmesi gereğince (1936) Lozan Barış Antlaşması’nin adalarla ilgili kararlarının değiştiğini savunmakta ve uygun gördüğü adaları da silahlandırmaktan geri kalmamaktadır. Yunanistan’ın bu uygulaması iki ülke arasında Ege Adaları ya da kısaca Adalar Sorunu’nun gündemde kalmasına yol açmaktadır.