Franklar
Franklar, İ.S. 111'yy'a doğru Ren vadisinin aşağı ve orta kesimlerinde yerleşmiş Germen halkı. Adları "özgür kişiler" anlamına gelen Franklar, İ.S. 240'a doğru, Mainz yakınlarında imparator Aurelianus karşısında ağır bir yenilgiye uğradılar. V. yy'a doğru başlıca iki kola bölündüler: Meuse (Maas) ve Somme ırmakları arasında yaşayan deniz kıyısı Frankları (ya da Salii), Ren kıyılarında yaşayan ırmak boyu Frankları (ya da Ribuarii). Irmak boyu Frankları, 463'te Köln'ü ele geçirdiler ve Aachen ile Metz arasında uzanan krallıklarının başkenti yaptılar.
Franklar, bu toprakları ele geçirirken, öbür Germen halkları gibi şiddete başvurmadılar. Uzun bir süreç sonucunda, söz konusu topraklara daha önce yerleşmiş Romalılarla kaynaştılar; bu arada geleneklerini, özellikle de hukuk ilkelerini, uzun süre korudular.
Frankların hukuku iki ilkeye dayanıyordu: Suçlanan kişinin suçlu ya da suçsuz olduğuna, doğru ya da yalan söylediğine tanıklık eden kişiler; tanıkların tanıklığı yeterli aydınlığı getirmezse, suçlanan kişinin ortaya kovması gereken, suçsuzluğu gösterir somut kanıt. Her suç için bir para cezası (kan pahası) öngörülmüştü; bu ceza, suçlunun suçuna ve davalının toplumsal durumuna göre değişiyordu. Suçlu para cezasını ödemezse, davacının, öcünü kendi almaya hakkı vardı.
Franklar Flandre, Rheinland, Alsace ve Bretagne'da dillerini kabul ettirdiler. Başka yerlerdeyse, siyasal iktidarı ellerine geçirmelerine karşın, sayılarının azlığından ötürü bu kadarla yetinmek zorunda kaldılar. Siyasal kurumlan, askerî güce dayanan bir monarşi olarak özetlenebilir.
Franklar, ele geçirdikleri topraklara birçok yenilik getirdiler: At nalı, üzengi, vb. Metalürji alanında ustalaşmışlardı; çelik işlemeyi ve lehim yapmayı biliyorlardı. Romalıların Akdeniz tipi tahıl tarımının yerine, yavaş yavaş daha yaygın tarım yöntemlerini geçirdikleri ve göçebelik dönemlerinden kalma alışkanlıkla, hayvancılığa da daha geniş yer verdikleri sanılmaktadır.
Frankların Galya'ya yerleştikleri dönemde, can çekişmekte olan Roma İmparatorluğu'nun ağır vergileri, güvenliğin azalması ve nüfus seyrelmesi, ticaret ve el sanatlarının gerilemesine yol açmıştı. Konforsuz ve cansız kent yaşamından kaçan Galya-Roma soyluları, köylerdeki malikânelerine çekilmekteydiler. Kentlerde kalan piskoposların, dinsiz saydıkları Vizigotlara karşı, hıristiyanlığı kabul ettireceklerini umdukları Frankları desteklemeleri, Clovis'in işine yaradı.
Frank kabilelerinden birinin reisi olan, Merovenj sülalesinden Clovis, öbür deniz kıyısı Franklarına, Alamanlara ve ırmak boyu Franklarına gücünü kabul ettirmeyi başardı. Eşi Clotilde'in etkisiyle, hıristiyanlığı kabul edip, savaşçıları da hıristiyan olunca, öbür Germen halklarının ariusçuluğuna karşı piskoposların desteğini sağladı ve Vizigotları Vouille'de yenerek, Pireneler'e doğru püskürttü.
Clovis 511 yılında Paris'te öldüğünde, 25 yıllık hükümdarlığı sırasında kurduğu Frank Krallığı'nın sınırları, Pireneler'den Thüringen'e kadar uzanıyordu. Ama bu krallığın toprakları çok geniş, yönetim çok ilkel olduğundan, yerine geçenler, bütünlüğü korumayı başaramadılar. İktidarın kazançlarından yararlandırarak soyluların desteğini sağlamak amacıyla, özel bir bağlılık andı içen güvendikleri kişilere geniş topraklar dağıttılar. Böylece kurulan, soya değil hükümdara bağlılığa dayalı yeni soylular sınıfı, başlangıçta bir yönetim biçimi olarak düşünülmesine karşın, çok geçmeden krajın gücüne karşı çıkmaya başladı. (Bk. KAROLENJ SÜLALESİ; MEROVEN) SÜLALESİ.)