Gelir
Gelir, sürekliliği olan ve belirli zamanlarda elde edilen paradır. Ücret, maaş, kira, kâr, faiz gibi türlere ayrılır.
İnsanların çoğu işgüçlerini sermaye, fabrika ya da büyük toprak sahiplerine satar; devlet kuruluşlarında çalışır ve gelir olarak ücret ya da maaş alır. Evlerini ya da topraklarını kiraya verenlerin geliri, kiracıların düzenli olarak ödedikleri paradır. Parasını belirli bir süre bankada tutabilenler faiz geliri elde ederler. Sermaye, hisse senedi ya da işyeri sahiplerinin kazancına ise kâr denir.
Bir ülkenin yıllık gelirini bulmak için, o yıl içinde üretilen mal ve hizmetlerin toplam piyasa değerinden, makinelerin ve binaların yıpranma payı düşülür. Bu pay onları yenilemek için gerekli olan para miktarıdır.
Eğer ulusal gelir ülkede yaşayan insan sayısına bölünürse, kişi başına yıllık ortalama gelir elde edilir. 1984 tahminlerine göre kişi başına ulusal gelir en yoksul azgelişmiş ülkelerde 260 dolar; orta gelir grubundaki ülkelerde 1.250 dolar; sanayileşmiş kapitalist ülkelerde ise 11.250 dolardır. Türkiye’de kişi başına ortalama gelir yaklaşık 1.000 dolardır.
Gelir dağılımı bir ülkede yaşayan insanlar arasında ulusal gelirin nasıl paylaşıldığını gösterir. Örneğin, 1980’lerde Hollanda’da sanayide yaratılan gelirin yaklaşık yüzde 87’sini, İngiltere’de yüzde 81’ini maaş ve ücretlilerin geliri oluştururken, Türkiye’de bu rakam yüzde 33’tür. Bu veriler Türkiye’de maaş ve ücretlilerin ulusal gelirden çok az pay aldığını göstermektedir. Bir ülkedeki gelir dağılımının adaletli olup olmadığını anlamak için kullanılan bir yöntem de ülke nüfusunu beş eşit dilime ayırıp bunların ulusal gelirden aldığı payları hesap etmektir. Aşağıdaki tabloda Türkiye’nin ve İngiltere’nin bu yöntemle bulunan gelir dağılımları karşılaştırılmıştır.
Bu verilere göre Türkiye nüfusunun yüzde 40'ı ulusal gelirin yüzde 11'ini alırken, en üst gelir grubundaki yüzde 20’si ulusal gelirin yüzde 55’ini almaktadır. Adaletsiz gelir dağılımı yalnızca toplumsal eşitsizliği göstermez; aynı zamanda birçok ekonomik sorunun varlığını da gösterir. Örneğin, gelir dağılımının adaletsiz olduğu ülkelerde halkın büyük bir bölümünün satın alma gücü çok düşüktür. Bu durum, üretilen mal ve hizmetlere olan talebin de düşük olması anlamına gelir. Piyasa ekonomilerinde talep düşük olunca üretim düşer ve işsizlik artar.
Günümüzde adaletsiz gelir dağılımını düzeltmek için hükümetlerin izleyebileceği politikalar vardır. Bunların başında vergi politikası gelir. Hükümetler yüksek gelirlilerden yüksek vergiler alıp, toplam vergi gelirlerinin önemli bir bölümünü yoksul halkın eğitim, sağlık, konut gibi gereksinimlerini karşılayacak biçimde harcayabilir.