Kalp
Kalp, bir pompa gibi çalışarak kanın bütün vücutta dolaşmasını sağlayan yaşamsal bir organdır. İnsan kalbine pek benzemese de, halkalısolucanlardan başlayarak omurgasız hayvanların çoğunda ve bütün omurgalılarda aynı görevi üstlenen bir kalp bulunur. Bu maddede yalnızca insan kalbi anlatılacaktır. Ama bazı yapısal farklılıklar dışında kuşların ve bütün memelilerin kalbi ile kan dolaşımı temel olarak insanınkiyle aynıdır.
İnsan Kalbi
İnsanın kalbi göğüs boşluğunun biraz solunda, iki akciğerin arasında yer alır. Erişkin bir insanda hemen hemen yumruk büyüklüğünde ve 300 gram ağırlığındadır. Vücudun başka hiçbir yerinde rastlanmayan özel bir kastan yapılmıştır. Bu kas dokusuna kalp kası ya da miyokart, kalbin iç yüzünü döşeyen ince zara erıdokart, organı dıştan saran daha kalınca zara da perikart denir. Kalp kasının düzenli biçimde kasılıp gevşeme özelliği bu organın bir pompa gibi çalışmasını sağlar. Kası harekete geçiren de kalbin duvarlarında hızla dolaşan çok zayıf bir elektrik akımıdır.
İçi boş bir organ olan kalp dört odacığa bölünmüştür. Üstteki ince duvarlı odacıklara kulakçık, alttaki kalın duvarlı odacıklara da karıncık denir. Bir kulakçık ile bir karıncık sağda, öbür kulakçık ile karıncık da soldadır. Kalbin sağ ve sol yanı arasında doğrudan bağlantı yoktur; bu yüzden kalbin iki yanı birbirine sıkıca yapışmış iki ayrı organ sayılabilir. Buna karşılık sol ve sağ kalpteki kulakçıklar ile karıncıklar arasında, kanın yalnızca kulakçıktan karıncığa doğru akmasını sağlayan birer kapakçık bulunur. Bu kapakçıkların tek yöne doğru açılması, karıncığa dolan kanın geri dönmesini engeller. Sol kalp akciğerlerden gelen kanı bütün vücuda pompalar, sağ kalp ise dokuları dolaşarak gelen kanı akciğerlere gönderir. Burada kan, dokulardan getirmiş olduğu karbon dioksidi bırakıp havanın oksijenini alır. Kana karışan oksijen çözünerek alyuvarlardaki hemoglobine bağlanır. Daha sonra bu oksijenli kan sol kalbe döner ve buradan bütün vücuda pompalanır. Böylece kanın dokulara taşıdığı oksijen, hücrelerin bütün etkinlikleri için gerekli olan enerjiyi sağlar. Kanın ikinci bir görevi de dokularda birikmiş olan atık maddeleri toplamaktır. Vücuda zararlı olan bu atıklar böbreklerde kandan süzülerek idrarla birlikte dışarı atılır. Aynı zamanda bağırsaklardaki sindirim ürünlerini alarak, enerji üretiminde kullanılmak ya da depolanmak üzere karaciğere ve öbür organlara taşıyan da gene kandır.
Yaşam için böylesine önemli olan kan dolaşımının sürüp gitmesini sağlayan kalp nasıl çalışır? Sol karıncık kasıldığında, akciğerlerde oksijen yüklenmiş olan açık kırmızı renkli kan bir kapakçıktan geçerek vücudun en büyük ve en önemli atardamarı olan aorta dolar. Aorttan dallanan daha ince atardam arlar kalpten uzaklaştıkça çok sayıda dala ayrılır, her dallanışında biraz daha incelir ve sonunda kılcal damarlara dönüşür. Kılcal damarların duvarları öylesine incedir ki, kandaki besin maddeleri ile oksijen bu duvarlardan kolayca geçerek hücrelere girebilir. Hücrelerin atık ürünleri de aynı biçimde kılcal damarlarda kana karışarak böbreklere ulaşır. Ama bu alışveriş sırasında kan hiçbir zaman damarların dışına çıkmaz.
Kılcal damarlar birleşerek toplardamar denen daha kalın damarları oluşturur. Toplardamarlara gelinceye kadar kanın oksijeni iyice azalmış ve rengi koyulaşmıştır. Toplardamarlar kalbe yaklaştıkça kalınlaşır ve en sonunda kalbin sağ kulakçığına açılan anatoplardamarlara dönüşür.
Sağ kulakçığa gelen oksijensiz kan, aradaki kapakçığı iterek sağ karıncığa dolar. Buradan akciğer atardamarına geçerek, temizlenmek üzere akciğerlere ulaşır. Bu organların içindeki kılcal damarlarda dolaşırken havanın oksijenini alır ve rengi yeniden açık kırmızı olur. Oksijenli kan önce sol kulakçığa, oradan sol karıncığa dolar ve bütün vücudu bir kez daha dolaşmak üzere yeniden aorta pompalanır.
Kalbin Çalışma Hızı
Erişkin bir insanın vücudunda toplam 5 litre kadar kan vardır. Kalbin her atımında damarlara yaklaşık 70 mililitre kan basıldığı ve dakikadaki atım sayısı ortalama 70 olduğuna göre, demek ki her dakika yaklaşık 5 litre kan pompalanır. Büyük ölçüde kan kaybı olduğunda, dokuların oksijensiz kalmaması için kalp daha hızlı çalışmaya başlar. Ama yarım litre kadar kan kaybı vücutta önemli bir değişiklik yaratmaz. Bu yüzden, hasta ve yaralılara kan nakli için insanın bu kadar kan vermesinde bir sakınca yoktur.
İnsan dinlenme halindeyken kalp atımları genellikle düzenlidir ve dakikada 70 dolayındadır. Ama bazı kişilerde atım hızı daha yüksek ya da daha düşük olabilir. Çocuklarda genellikle erişkinlerdekinden daha- hızlıdır. Çeşitli sinirler kalbin atım hızını vücudun gereksinimine göre azaltılır ya da artırır. Örneğin koşarken ya da jimnastik yaparken kaslara daha çok oksijen ve besin gerektiğinden atım hızı normalin üç katma çıkabilir. Aşırı fiziksel çaba dışında, özellikle heyecan, korku ve öfke gibi bazı duygular da kalp atımlarını hızlandırır. Kalbin duyguların odağı olarak kabul edilmesi büyük olasılıkla bundandır. Ayrıca yüksek ateş ve bazı hastalıklar da kalbin daha hızlı atmasına neden olabilir. Bunu anlamanın en kolay yolu bilekten nabzı saymaktır. El bileğinin iç yüzünde, başparmağın dibindeki atardamara parmak uçlarıyla hafifçe bastırıldığında nabız, yani kalbin her kasılmasında kanın atardamarlardan dalga dalga geçişi hissedilebilir. Doktorlar yüzyıllardır kalbin atım hızını, gücünü ve çalışma düzenini saptayabilmek için önce hastaların nabzını sayarlar.
Kalp kapakçıklarının kapanmasından ileri gelen “lup-dup” sesini dinlemek de doktorlara bu konuda çok yardımcı olur. Kulağı doğrudan göğse, kalbin bulunduğu yere dayamakla bu ses duyulabilir. Ama doktorlar bunun için stetoskop denen özel bir araç kullanırlar. Ayrıca X ışınlarıyla kalbin röntgen filmi çekilebilir; elektrokardiyograf denen bir araçla kalbi uyaran elektrik akımı kaydedilebilir. Kalp odacıklarındaki basıncı ölçmek için de bir damardan içeri sokularak kalbe kadar ilerletilen ince plastik borular kullanılır. Kateter ya da sonda denen bu borulardan X ışınlarını geçirmeyen özel bir boya akıtıldığında da hem kalp odacıkları, hem de aorttan dallanarak kalp kasma oksijenli kan taşıyan koroner atardamarlar röntgen filminde görülebilir duruma gelir. Bu inceleme yönteminin adı koroner anjiyografi'dir.
Bir insan yaşadığı sürece kalbi bir an bile ara vermeden çarpmaya devam eder. Eğer kalp durursa insan birkaç dakika içinde ölür. Çünkü oksijeni ve besin maddelerini taşıyan kan dokulara, özellikle beyne ulaşamaz. Ama doktorlar ve özel ilkyardım eğitimi görmüş kişiler dıştan masaj yaparak ya da bir elektrik akımıyla uyararak duran kalbi yeniden çalıştırabilirler.
Kalp Hastalıkları
Kalp kasında, koroner atardamarlarda ya da kalp kapakçıklarında bir sorun varsa kalp düzenli biçimde çalışamaz.
En sık karşılaşılan kalp hastalıkları, koroner atardamarların genellikle yaşlılığa bağlı olarak daralıp tıkanmasından ileri gelir. Kalp kasma yeterince kan gitmesini engelleyen koroner darlığı, özellikle koşmak, merdiven çıkmak gibi yorucu hareketlerde, göğüs anjini (anjina pektoris) denen şiddetli göğüs ağrılarına yol açar. Eğer küçük bir kan pıhtısı koroner atardamarlardan birini tümüyle tıkarsa, oksijenle beslenemeyen kalp kasında doku ölümü başlar. Koroner tıkanıklığından doğan bu kalp hastalığına tıpta miyokart enfarktüsü, günlük konuşma dilinde ise kısaca enfarktüs ya da "kalp krizi” denir. Kalpteki doku ölümü çok geniş bir alana yayılmıyorsa organ gene de işlevini sürdürebilir. Ama tıkanıklık giderilmezse bu doku ölümü kalp yetmezliğiyle sonuçlanır. Kalp yetmezliğinin başlıca belirtileri soluk darlığı ve bacaklarda sıvı toplanmasına bağlı şişliklerdir (ödem). Ama başka hastalıkların da aynı belirtilere yol açabileceğini göz önünde bulundurmak gerekir.
Koroner atardamar hastalıkları gelişmiş ülkelerde çok yaygındır. Buna karşılık Afrika ülkelerinde çok seyrek görülür. Bunun nedeni tam olarak bilinmiyor. Ama yorucu yaşam koşullarının ve kötü beslenme alışkanlıklarının bu tip kalp-damar hastalıklarına ortam hazırladığı sanılıyor. Koroner atardam arlardaki daralma ve tıkanıklıktan ileri gelen kalp hastalıklarına kadınlardan çok erkeklerde ve gençlerden çok yaşlılarda rastlanır. Kalp kasını zorlayan yüksek kan basıncı (yüksek tansiyon) ile fazla sigara içme alışkanlığı da bu tip kalp hastalıklarını hazırlayıcı nedenlerdendir.
Kalp kapakçıklarındaki işlev bozuklukları bazen ateşli romatizmadan yıllar sonra, bazen de doğrudan kapakçıkları tutan mikroplu hastalıklardan sonra ortaya çıkar. Her iki durumda da kalp kapakçıkları ya yeterince açılmadığı için kanın akışını engeller ya da iyice gevşediği için kanın ters yönde akarak kulakçıklara geri dönmesini durduramaz. Sonuçta kalp kası çok zorlanacağı için zamanla işlevini aksatmaya başlar ve hastada kalp yetmezliği ortaya çıkar.
Kalp Hastalıklarının Tedavisi
Bazı kalp hastalıklarının tedavisinde kullanılan çok etkili ilaçlar vardır. Bunlardan en önemlileri, yüksükotundan elde edilen dijitalin ile nitrogliserin yapısındaki trinitrindir. Dijitalin kalbi güçlendirir ve kalp atımlarını hızlandırır. Trinitrin ise damar genişletici özelliğiyle daha çok göğüs anjininde kullanılır. Ayrıca kalp ritmini düzenleyen ve yüksek kan basıncını düşüren başka ilaçlar da kalp kasının yükünü azalttığı için etkili olur.
Kalp atımlarının çok yavaşladığı bazı hastalıklarda, kalp duvarına bir tel yerleştirilip içinden çok zayıf elektrik akımı geçirilerek atım hızının normal ritme ulaşması sağlanır. Bunun için hastanın göğsüne, omzuna yakın bir yerde deri altına yerleştirilen küçük elektrik üretecine “kalp pili” denir.
Eğer erken tanı konursa, daralan ya da gevşeyen kalp kapakçıkları ameliyatla onarılabilir. Hatta, onarılamayacak kadar kötü durumda olan kapakçıkların yerine metal ya da plastikten yapay kapakçıklar yerleştirilebilir. Doğuştan “kalbi delik” olan, yani sağ kalbi ile sol kalbi arasında bir delik bulunan bebeklerde kirli kan temiz kana karıştığı için özellikle dudaklar ve yanaklar morumsu renktedir. Bu görünümleri nedeniyle “mavi bebek” denen bu hasta çocukların kalbindeki yapı bozukluğu da gene ameliyatla düzeltilebilir. Bu tip ameliyatlarda genellikle uzun bir süre kalbi durdurmak gerekir. Bu arada beynin ve öbür dokuların zarar görmemesi için vücut sıcaklığı düşürülür ve hasta, kalbi yeniden çalışıncaya kadar kan dolaşımını üstlenecek olan bir kalp-akciğer makinesine bağlanır. Bu makine kalbin görevini yaparak, oksijen yüklediği temiz kanı dokulara pompalar.
Günümüzde “kalp nakli” ameliyatlarıyla, çalışamayacak durumda olan hasta bir kalp çıkarılıp yerine sağlam bir kalp bile takılabiliyor. Başka bir nedenle ölmüş olan ve sağlam kalbi alman kişiye verici, kalbin nakledileceği hastaya da alıcı denir. Bu ameliyatlarda karşılaşılabilecek en büyük sorun doku uyuşmazlığıdır. Alıcının bağışıklık sisteminin bu “yabancı” dokuyu reddetmemesi (vücuttan atmaya ya da yok etmeye çalışmaması) için bağışıklık tepkisini bastıracak ilaçlar kullanılır. Dünyada ilk kalp nakli ameliyatı 3 Aralık 1967’de, Güney Afrikalı cerrah Christaan Barnard başkanlığındaki 20 kişilik bir e'kip tarafından Cape Town’da yapılmıştır.