Bilgi Diyarı

Aşağıdaki Kutu ile Sonsuz Bilgi Diyarı'nda İstediğinizi Arayabilirsiniz...

Kanser

  • Okunma : 320
Kanser Resim

Özellikle gelişmiş ülkelerde çok yaygın olan ve her üç kişiden birinde görülen kanser tek bir hastalığın adı değildir. Çeşitli dokularda gelişen 200’den çok hastalık kanser adı altında toplanır. Bu hastalıkların ortak özelliği, başlangıçta sağlıklı olan hücrelerin vücudun denetiminden çıkarak aşırı biçimde çoğalmaya başlaması ve başka yerlerdeki organ ya da dokulara yayılmasıdır. Bu yayılma sürecine metastaz denir. Kanser adının kökeni ise “yengeç” anlamındaki Latince bir sözcüktür. Çünkü mikroskopla bakıldığında, kanserli hücrelerden çevre dokulara yayılan uzantılar yengeçlerin kıskaçlarını ve bacaklarını andırır.

    Günümüzde kanserli hastaların hemen hemen yarısı tam anlamıyla iyileştirilebiliyor. Geri kalanların pek çoğu da hastalığın denetim altına alınmasından sonra yıllarca normal yaşamlarını sürdürebiliyorlar. Bu başarıyı, özellikle 1960’lardan bu yana kanserin tanısında ve tedavisinde sağlanan büyük gelişmelere borçluyuz.

    Kanser türlerinin çoğunda, aşırı derecede çoğalan hücrelerin yığışmasıyla ur (tümör) denen yumrular oluşur. Neyse ki bütün urlar kanser değildir. Bazıları zararsızdır; ama “iyi huylu” ya da eski terimiyle “selim” denen bu urların da tedavi edilmesi gerekir. Kanserleşme sonucunda gelişen “kötü huylu” ya da “habis” urlar ise her zaman zararlıdır.

    Normal bir hücrenin nasıl olup da kanserli bir hücreye dönüştüğü henüz tam olarak bilinemiyor. Bulaşıcı bir hastalıkta, örneğin kızamıkta ya da suçiçeğinde olduğu gibi kansere “yakalanma” tehlikesi yoktur. Bu hastalıklar doğrudan doğruya hücrenin ve vücudun işleyişiyle ilgili bir sorundan kaynaklanır. Dokuların normal gelişme ve yenilenme süreci içinde hemen hemen bütün hücreler ikiye bölünerek çoğalır. Hücre bölünmesi özellikle büyüme çağında çok daha yoğundur. Vücut, genlerden aldığı bilgi ve komutlara uygun olarak büyüme etkenleri denen kimyasal maddeleri üretmeye başlar. Vücuttaki büyüme ve onarım etkinliklerini denetleyen bu maddelerdir. Kanserde bu denetleme sistemi ortadan kalktığı için, istenmeyen milyonlarca hücre yapılır. Eğer bu hücreler yok edilmezse kan ve lenf dolaşımıyla vücudun başka bölgelerine dağılıp beyin, akciğerler ve karaciğer gibi yaşamın odak noktalarına egemen olarak vücut işlevlerini engellemeye başlar.

    Bilim adamları, denetleme sistemindeki bu bozukluğun nereden kaynaklandığını çok yakın yıllarda çözmeye başladılar. Görüldüğü kadarıyla, pek çok değişik etken böyle bir bozukluktan sorumlu olabilir. Örneğin tütündeki zehirli maddeler akciğer kanserine, güneş ışığındaki bazı morötesi ışınlar da deri kanserine yol açabiliyor. Yüksek dozda X ışınları ise birçok kanser türünün, örneğin löseminin (kan kanserinin) etkeni olarak görülüyor.

    Kanser vücudun hemen her yerinde gelişebilir ve her yaş grubunda görülebilir. Ama daha çok bir orta yaş hastalığıdır ve gelişmiş ülkelerde en yaygını akciğer ve bağırsak kanserleri, kadınlarda meme kanseri, çocuklarda ise lösemidir.

    Bazı kanserler, hazırlayıcı etkenlerden kaçınmakla önlenebilir. Örneğin akciğer kanseri olanların en az yüzde 90’ı sigara ya da tütün içme alışkanlığındaki kişilerdir. (Bu nedenle, günümüzde sigara içenlerin sayısı giderek azalıyor.) Kanserin önlenmesinde beslenmenin de önemli bir rol oynadığı sanılıyor. Nitekim meyve ve sebze gibi bol selülozlu yiyeceklere ağırlık verip şekerli ve yağlı yiyeceklerden kaçınanlarda bağırsak kanseri daha az görülür.

    Bütün kanser türlerinde hangi etkenlerin rol oynadığı şimdilik bilinmediği için hepsinde böyle bir korunma yönteminden söz edilemez. Ama erken tanı her zaman tedavinin başarı şansını artırır. Bunun için de sık sık sağlık kontrolünden geçmek ve en küçük bir kuşkuda doktora başvurmak gerekir. Kanser tanısında yararlanılan pek çok yöntem vardır. Doktor hastayı iyice inceleyerek ele gelen anormal bir şişkinlik ya da sertlik olup olmadığını araştırır. İç organlarda gelişen bir uru görebilmek için röntgen filmi çektirebilir. Urun iyi ya da kötü huylu olduğunu anlayabilmek için de biyopsi denen basit bir ameliyatla urdan küçük bir doku örneği alarak mikroskopta inceleyebilir.

    Kanser tedavisinde en çok uygulanan yöntem ameliyattır. Doktorlar, eğer olanak varsa kanserli dokuyu tümüyle almayı amaçlarlar. Ama bazı kanserlerde bu ya olanaksızdır ya da uru alırken çevre dokulara daha çok zarar verilebileceği için sakıncalıdır. Bu gibi durumlarda ışın tedavisi (radyoterapi) uygulanır. Bir X ışınları kaynağını tam urun bulunduğu yere yönelterek ya da radyoaktif bir maddeyi vücudun içine, kanserli dokunun yakınına yerleştirerek yapılan ışın tedavisi bazı kanser türlerinde çok etkilidir.

    Öte yandan bazı kanserlerde, özellikle lösemide, hücreleri yok ederek kanser oluşumunu durduran kimyasal maddelerin kullanıldığı ilaç tedavisi (kemoterapi) ile başarılı sonuçlar alınıyor. İlaç tedavisi bazen ameliyat ya da ışın tedavisinden önce uru küçültmek, bazen de bu tedavilerden sonra vücutta kalabilecek kanserli hücreleri yok etmek üzere tamamlayıcı bir tedavi yöntemi olarak da uygulanır. Bu ilaçlar kan dolaşımına karışarak vücutta dolaştığı için, ameliyatla ya da ışın tedavisiyle ulaşılması güç olan dokulara da kolayca girebilir. Ne yazık ki, kanser önleyici ilaçların istenmeyen etkileri de vardır. Bu maddelerin kötü huylu ur hücrelerinin yanı sıra normal ve sağlıklı vücut hücrelerini de öldürmesi hasta için hoş olmayan sonuçlar doğurabilir. Ama uzmanlar hastayı bu sonuçlara önceden hazırlayarak ve hastalığının iyileşeceği ya da denetim altına alınacağı konusunda güvence vererek tedavinin yan etkilerini benimsemesini sağlayabilirler.

    Son 10 yıl içinde kanser tedavisinde büyük başarılar elde edilmiştir. Örneğin, çok erken evrelerde tanı konulması koşuluyla erkeklerde erbezi urlarının yüzde 90'dan çoğu ve kadınlarda dölyatağı boynu kanserlerinin yüzde 100'ü tedavi edilebiliyor. Meme kanseri, lösemi ve Hodgkin hastalığının (lenf düğümleri kanseri) tedavisi de eskiye oranla çok daha başarılıdır.

    Tedavi edilemeyen bazı kanser hastalarının bakımında ise en önemli nokta hastanın kendini daha iyi hissetmesini sağlamaktır. Kanserli hastaların çoğu hastalıkları ilerledikçe ağrı çekeceklerinden korkarlar. Oysa günümüzde çok güçlü ağrı kesici ilaçlarla bu sorun büyük ölçüde çözülmüştür. Bugün birçok ülkede tedavisi olanaksız kanserli hastaların ağrılardan ve rahatsız edici belirtilerden uzak, daha güvenli ve rahat yaşayabilecekleri özel bakım merkezleri vardır.

Kanser Resimleri