Bilgi Diyarı

Aşağıdaki Kutu ile Sonsuz Bilgi Diyarı'nda İstediğinizi Arayabilirsiniz...

Kapitülasyon

  • Okunma : 319

Kapitülasyon denince aklımıza hemen Osmanlı Devleti’nin 1536’dan başlayarak Avrupa ülkelerine tanıdığı ticaret ayrıcalıkları gelir. Oysa ilkçağ ve ortaçağ boyunca birçok devlet birbirine aynı anlamda ayrıcalıklar tanıdığı gibi Osmanlı Devleti 1536’dan önce de ilişkide bulunduğu bazı Avrupa devletlerine bu tür ayrıcalıklar tanımıştır.

    Asya-Avrupa ticaretinde önemli bir geçit noktası oluşturan Anadolu, 15. yüzyılda tümüyle Osmanlılar’ın denetimine geçince bu ticaretten yararlanan Avrupa ülkeleri Osmanlı Devleti ile yeni antlaşmalar yapma yoluna gittiler. Osmanlılar da transit ticaretten önemli miktarda gelir elde ettiklerinden bu tür antlaşmaları uygun bulmuşlardı. İlki 1352’de Cenevizliler’le yapılan ticaret ayrıcalığı antlaşmasını, daha sonra Venedikliler’le yapılanlar izledi. Bu antlaşmalar her padişah döneminde yenilenerek sürdü.

    16. yüzyılın ortalarına gelindiğinde Venedik elde ettiği ayrıcalıklarla Osmanlı dış ticaretinin büyük bölümünü yürütür olmuştu. Bu arada Suriye ve Mısır’ın Osmanlı egemenliğine girmesiyle Asya-Avrupa arasında eskiden beri çok önemli bir ticaret yolu olan İpek Yolu da Osmanlı Devleti’nin eline geçmişti. Bunun üzerine bu yoldan yararlanan başka Avrupa ülkeleri Osmanlı Devleti’nden çeşitli ticaret ayrıcalıkları istemeye başladılar. Avrupa ülkelerinin aralarındaki ticari rekabetten kendi siyasal çıkarları bakımından yararlanmak isteyen Osmanlı Devleti de bu isteklere olumlu yaklaştı. İşte ilk kapitülasyon olarak nitelenen 1536 tarihli Osmanlı-Fransız antlaşması bu ortamda yapıldı.

    Siyasal bakımdan zor durumda bulunan Fransa Kralı I. François’ya destek veren Kanuni Sultan Süleyman onun ticaret alanındaki ayrıcalık isteğini aradaki dostluğu güçlendirmek bakımından uygun bulmuş ve bu antlaşmayı yapmıştı. Buna göre Fransız tüccarlar Osmanlı ülkesi içinde yaptıkları ticarette bir Osmanlı uyruğunun ödediği kadar resim ve harç ödeyecekti. Bu antlaşmayla büyük yararlar sağlayan Fransa, 1569’da yaptığı yeni bir antlaşma ile elde ettiği ayrıcalıkları daha da genişletti ve o güne kadar Venedikliler’in elinde olan ticaret üstünlüğünü ele geçirmeye başladı. Öyle ki, 17. yüzyıl başlarında Osmanlı sularında yılda 1.000’in üstünde Fransız bayraklı ticaret gemisi dolaşıyor ve bunlar Fransa’nın dış ticaretinin yaklaşık yarısını oluşturan bir etkinlik yürütüyorlardı. Fransa, İngiltere ile Venedik dışındaki Avrupa ülkelerinin gemilerinin de kendi bayrağı altında ticaret yapmalarını sağlıyordu.

    Ama 1581’de ilk kapitülasyon antlaşmasını elde eden İngiltere 17. yüzyılda giderek üstünlük kazanmaya başladı. Bu durum 17. yüzyıl boyunca Fransa ile İngiltere arasında zaman zaman sertleşen bir mücadeleye yol açtı. Osmanlı Devleti ise 17. yüzyılda içine düştüğü ekonomik bunalım, askeri yenilgiler ve bunun getirdiği siyasal güçlükler yüzünden kapitülasyonları bir dış siyaset aracı olarak kullanmaya çalıştı. Gelişmelere göre Fransa’ya ya da İngiltere’ye yeni ayrıcalıklar, kolaylıklar tanımak biçiminde sürdürülen bu siyaset Osmanlı Devleti’ne bazı geçici yararlar sağladıysa da uzun vadede asıl kazançlı çıkan taraf giderek Osmanlı Devleti’nin bütün iç ve dış ticaretini denetimleri altına almaya başlayan Avrupa ülkeleri oldu. 18. yüzyılda bunlara 1718 Pasarofça Antlaşması ile Avusturya ve 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması ile de Rusya katıldı.

    19. yüzyıla girilirken Osmanlı Devleti ekonomik bakımdan kapitülasyonların tutsağı olmuş, ülke her türlü Avrupa malının rahatlıkla alınıp satıldığı bir pazar durumuna gelmişti. Bunun sonucu olarak ucuz Avrupa mallarıyla rekabet edemeyen yerli küçük üretim de çökmüştü. Avrupalılar ve bir Avrupa devletinin koruması altına girmiş yerli azınlık tüccarlar 19. yüzyılda yalnızca bu ekonomik ayrıcalıkları sonuna kadar kullanmakla kalmamış, hukuksal bakımdan da dokunulmazlık elde etmişlerdi. Ayrıca yabancılara mülk edinme hakkının tanınması tarımda ve sanayide üretim araçlarını da doğrudan denetleme olanağı vermişti.

    Tam bir yarı sömürge durumuna düşen Osmanlı Devleti, kapitülasyonlardan kurtulmak için ilk kez 1856 Paris Konferansı sırasında bir girişimde bulundu. Ama Osmanlı Devleti’nin güçsüzlüğünü bilen Avrupa devletleri bu isteği geri çevirdiler. Osmanlı Devleti borçlanma yoluyla da Avrupa mali çevrelerine bağımlı duruma düşmüştü.

    Kapitülasyonlardan kurtulma yolunda ikinci adım 1908’de II. Meşrutiyet’in ilanından sonra başa geçen İttihat ve Terakki yönetimi tarafından atıldı. 1914’te I. Dünya Savaşı’nın başında İngiltere, Fransa ve Rusya’ya cephe alan İttihat ve Terakki yönetimi kapitülasyonları kaldırdığını açıkladı. Kararın kapitülasyonlardan en çok yararlanan bu ülkeleri etkileyeceğine inanan Osmanlı Devleti savaşta yenik düşünce kapitülasyonlar yeniden gündeme geldi. 1920’de imzalanan Sevr Antlaşmasında kapitülasyonların yürürlükte olduğu kabul edildi. Ama Sevr Antlaşması’m tanımayan Ankara hükümeti Kurtuluş Savaşı’nın başarıya ulaşmasından sonra toplanan Lozan Konferansı’nda kapitülasyonların kaldırılmasını Avrupa devletlerine kabul ettirdi.