Kent
Genel olarak nüfus yoğunluğu, nüfusu ve kapladığı alan belirli bir büyüklüğü aşan, ekonomik etkinliklerin yoğun olduğu yerleşmelere kent; kentlerden görece daha az nüfuslu ya da daha küçük bir alanı kaplayan yerleşmelere kasaba denir. Bununla birlikte kent ve kasaba tanımında nüfus tek başına yeterli bir ölçüt değildir. Deniz kıyısına kurulmuş liman kentleri, bir kaplıca kaynağı çevresine, göl kıyısına ya da dağ yamacına kurulmuş dinlence ve eğlence merkezleri kent sayıldığı gibi, sanayi üretimin yoğunlaştığı sanayi kentleri, yüksekokul ve üniversitelerin bulunduğu üniversite kentleri de nüfus yoğunluğuna ya da alanının büyüklüğüne bakılmaksızın kent olarak tanımlanır.
Kent Planlaması
Bir ev yapılmadan önce nasıl odaları, kapısı, penceresi, banyo ve mutfak tesisatı en ince ayrıntısına kadar önceden tasarlanırsa, bir kentin yolları, kanalizasyonu, yapıların konumu, açık ya da yeşil alanları ve çarşı pazarı önceden planlanabilir. Kent planlamasında iki öğe vardır. Bunlardan biri yeni bir kentin ya da kente ek bir bölümün planlanmasıdır. Böyle bir kent tasarımı toprakların kamu malı olması durumunda gerçekleşebilir. Öbürü ise, yeni yolların, yapıların, tiyatro, spor alanı, otel, okul gibi kuruluşların kentlerin bayındırlık planlarına ve inşaat yasalarına uygun biçimde yapılmasının denetlenmesidir. Kent planlaması 20. yüzyılda hızlı kentleşme olgusunun yarattığı sorunlara bir çözüm getirmek amacıyla ayrı bir uzmanlık dalı olarak gelişti. İnsanların konut, sağlık, iş, eğitim, ulaşım, dinlence, eğlence ve kültürel gereksinimlerini karşılamaya yönelik olan kent planlaması yapım, tasarım, altyapı ve kaynak sağlama çalışmalarının tümünü kapsar.
İlk ve Ortaçağ
Eskiçağlarda insanlar yaşamlarını avcılık, toplayıcılık ve göçebelikle sürdürürlerdi. Tarımsal üretime geçişle birlikte toplu ve örgütlü bir biçimde yaşamaya, kerpiçten ya da pişmiş tuğladan yapılmış evlerde oturmaya başladılar. Tarihte bilinen ilk yerleşmeler tarımsal üretimin gelişmeye başladığı Cilalı Taş Devri’nin (İÖ 8000-5500) sonlarına doğru, toprağın verimli olduğu dere, ırmak, göl ve deniz kıyılarında kuruldu. Kent niteliği taşıdığı bilinen en eski yerleşmeler Mezopotamya’da kurulan Ur, Uruk, Eridu gibi kentlerdir.
İÖ 2000 yıllarında Mısır’da kurulan kentler, köleler ve soylular için ayrı ayrı alanları, pazaryerleri ve tapınaklarıyla, belirli bir plana göre düzenleniyordu. Hindistan’da yapılan kazılar İndus Irmağı vadisinde kuzey-güney ve doğu-batı doğrultusunda birbirini kesen yollarıyla, planlı Mohenco-daro ve Harappa kentlerini ortaya çıkardı. Bu kentlerdeki evlerde merkezi ısıtma ve kanalizasyon sistemleri bulunuyordu. Aynı dönemde Çin’de Huang He (Sarı Irmak) vadisinde planlı, küçük köyler; Mezopotamya’da Babil ve Asur uygarlıkları döneminde de ünlü Babil ve Ninova kentleri kuruldu. Bu kentler aynı zamanda dönemin en önemli bilim, sanat ve kültür merkezleriydi.
Tarihin en ünlü kentleri, günümüzden 3000-2000 yıl önce, Eski Yunanlılarca Girit'te, Makedonya’da ve Doğu Akdeniz kıyılarında kuruldu. Türkiye’nin Ege ve Akdeniz kıyılarında yer alan Efes (Ephesos), Bergama (Pergamon), Milet (Miletos) ve Priene gibi kentler o dönemden kalmadır. Bu kentler gelişen deniz ticareti için büyük önem taşıyordu. Eski Yunan kentlerinden Atina ve Sparta gibi daha güçlü olanları, aynı zamanda bağımsız kent devletleri olarak, öteki kentler üzerinde üstünlük kurdular. Yapılan arkeolojik kazılardan anlaşıldığına göre, bu kentlerin sokak ve caddeleri, pazaryerleri, saray ve tapınakları, avlu ve bahçeleri planlı bir biçimde, özenle düzenlenmişti. İÖ 7. Yüzyılda Yunanlılarca kurulan Byzantion (Bizans) kenti Roma İmparatorluğumun ikiye bölünmesinden sonra Konstantinopolis (bugün İstanbul) adını alarak Doğu Roma İmparatorluğumun başkenti ve aynı zamanda yönetsel, kültürel ve ekonomik merkezi oldu.
Birkaç bin yıl önce Avrupa, Asya ve Afrika’da gelişen kasaba ve kentlerin çoğu iz bırakmadan kayboldu. Orta ve Güney Amerika’daki Aztek, İnka ve Maya kentleri İspanyol istilacılarca yok edildi. Birçoğu da yanardağ patlamaları ya da depremlerle yok oldu.
Ortaçağda kentlerin çoğu savunma ve güvenlik amacıyla yüksek surlarla çevrilirdi. Savaş zamanlarında çevredeki topraklarda yaşayan insanlar kent surları içinde toplanırdı. Ortaçağ başlarında kentler dağınık ve önemsiz yerleşmeler olarak kaldı. 11. ve 12. yüzyıllardan sonra tarımda verimliliğin artması ve özellikle Haçlı Seferleri’nden sonra doğu ülkelerinden getirilen değerli mallar ticaretin canlanmasına yol açtı. Ticaret yaparak zenginleşen tüccarlar, derebeyler karşısında bağımsız, güçlü yeni bir sınıf olarak ortaya çıktı. Gelişen ticaret, sağlanan sermaye birikimi ve tüccarların kent surları dışında kurdukları yeni yerleşmeler, kentlerin büyük bir hızla büyüyüp gelişmesini sağladı. Akdeniz çevresinde kurulan Venedik, Cenova, Pisa ve Floransa gibi İtalyan kent devletleri, doğu ülkeleriyle yapılan ticaretin başlıca merkezleriydi. Kuzey Avrupa’da ticari bir örgütlenme olarak 13. yüzyılda ortaya çıkan ve Belçika’ dan Litvanya’ya kadar 90 kenti kapsayan Hansa Birliği, bu kentlerin gelişmesinde önemli bir rol oynadı. Bu dönemde yeni yollar yapıldı, tarım ve sanayi büyük ölçüde gelişti.
Ortaçağ kentlerinin en belirgin özellikleri gotik üslupla yapılmış yüksek ve sivri kuleli yapılar, insanların ticaret ve eğlence amacıyla bir araya geldikleri geniş alanlar, pazaryerleri, kıvrımlı ve dar sokaklardı. Ne var ki, su ve kanalizasyon gibi altyapı sistemleri yetersiz, yollar ulaşıma elverişsiz, evler karanlık ve soğuk, çalışma ve yaşam koşulları sağlıksızdı. Bu yüzden salgın hastalıklar, yangın ve kazalar çok sık rastlanan olaylardı.
Kent planlamasına ilişkin ilk kuramsal çalışmalar Rönesans döneminde yapıldı. Özellikle İtalya’da varlıklı ve soyluların koruması altında çalışan ünlü mimarlar, geniş cadde ve alanlardan oluşan kent tasarımları çizdiler. Ne var ki, ortaçağın karmaşık ve plansız kentlerini yıkmadan bu tasarımları gerçekleştirmek olanaksızdı. Bu yüzden “ideal kent” tasarımı güzel bir düş olarak kaldı.
18.-20. Yüzyıllar
18. yüzyılda İngiltere’de gelişen Sanayi Devrimi Avrupa’yı da etkiledi. Kentler plansız bir biçimde hızla büyüdü. 19. ve 20. Yüzyıllarda Avrupa ülkelerinde ve ABD’de Eski Yunan, Roma ve Rönesans kentlerinde olduğu gibi merkezden çevreye yayılan “örümcek ağı” planlı kentler kuruldu. ABD’de Washington, Almanya Federal Cumhuriyeti’nde Karlsruhe, Avustralya’da Canberra ve Brezilya’da Brasilia planlı kentlerin en çok bilinen örnekleridir. Varlıklı kimseler kentlerde geniş caddelerin, alanların ve parkların bulunduğu bölümlerde yaşarken, bu kentlere göç eden düşük gelirli insanlar, konut sorunlarını çözmek amacıyla kentlerin çevresinde yol, su, kanalizasyon, park ya da oyun alanlarının bulunmadığı bölgelerde gecekondu denen derme çatma evler yapmaya başladılar.
Günümüzde kentlerin düzeni ve yapısı önemli ölçüde değişmiştir. Eskiden varlıklı kimselerin yaşadığı kent merkezleri bugün artık insanların yalnızca çalışmak için günün belirli bir bölümünü geçirdiği iş merkezlerine dönüşmüştür. Varlıklı kişiler kent merkezlerinin gürültülü ve kalabalık ortamından uzaklaşarak kentleri çevreleyen kırsal yörelere yerleşmeyi yeğlemektedir.
Avrupa’da ve ABD’de aşırı bir biçimde büyüyen bazı kentler iç içe geçerek megalopolis (büyük kent) adı verilen birleşik kent toplulukları oluşturdu. Bu ülkelerde nüfusun yüzde 75’i kent ve kasabalarda yaşamaktadır. 2000 yılına kadar dünya nüfusunun büyük bir bölümünün kentlerde yaşayacağı sanılmaktadır.
Kent Sorunları
Dünyanın birçok ülkesinde kentler benzer sorunlarla karşı karşıyadır. Bunların başlıcaları konut, ulaşım, işsizlik, çevre kirliliği, çöpler ve sanayi atıkları, suç oranının yüksek oluşu ve ırk ayrımcılığı gibi sorunlardır.
Konut sorunu, kentlerin karşılaştığı sorunların başında gelir. Giderek nüfusu artan kentlerde yaşayan herkese barınacak bir yer sağlamanın yanı sıra, var olan konutları iyileştirmek ve yaşamaya elverişli duruma getirmek de önemli bir sorundur. Bunun için hükümetler ve kent belediyeleri kapsamlı konut projeleri geliştirir. Ne var ki, işsizliğin ve yoksulluğun sürdüğü ülkelerde bu projelerin gerçekleşmesi kolay değildir.
Ulaşım, büyük kentlerde önemini koruyan bir sorundur. Motorlu taşıtlar, bisikletler ve öteki ulaşım araçları özellikle iş saatlerinde sokak ve caddelerde büyük tıkanıklıklara neden olur. Kentlerin çoğunda bu soruna çözüm getirmek için otobüs, tramvay ve metro gibi kitle ulaşım araçları işler. Her geçen gün daha çok özel otomobilin trafiğe katılmasının yanı sıra, kentler bir de park sorunuyla karşı karşıyadır. Buna çözüm getirecek kat otoparkları, yeraltı garajları ya da kumbaralı park saatleri gibi uygulamalara gidilmektedir. Bazı kentlerde, bazı sokaklar trafiğe kapatılarak, yayaların rahatça yürümeleri ve alışveriş yapabilmeleri için gürültüden uzak ve tehlikesiz bir ortam sağlanır. Bu gibi sokaklar gölge veren ağaçları, dinlenmek için konmuş bankları ve ışıltılı mağazalarıyla çok çekicidir.
Çevre kirliliği, özellikle büyük kentlerde ve sanayi bölgelerinde insan sağlığını tehdit eden önemli bir sorundur. Motorlu araçlardan çıkan egzoz dumanı, gürültü, zehirli kimyasal ve radyoaktif maddelerden oluşan atıkların deniz, göl ve ırmaklara karışması, fabrika bacalarından çıkan zehirli gazlar çevre kirliliğinin temel nedenleridir. Bu konuda daha ayrıntılı bilgi için ÇEVRE KİRLİLİĞİ maddesine bakınız.
Çöpler ve sanayi atıkları, çevre kirliliği sorunuyla doğrudan ilgilidir. Çöplerin toplanması başlı başına bir sorunken, bunların ne yapılacağı daha büyük bir sorun yaratır. Yakılması hava kirliliğine yol açar; denizlere ve akarsulara boşaltılması ise canlıların yaşamını tehlikeye sokar. Son zamanlarda çöp ve atıklar değerlendirilmekte ve bazı yan ürünler elde edilmektedir.
Suç. Bir başka sorun da kentlerdeki suç oranının yüksek oluşudur. Özellikle büyük kentlerde rastlanan en yaygın suçlar arasında hırsızlık ve cinayet sayılabilir.
Irk ayrımcılığının yarattığı sorunlar ABD’ de, beyazlarla Siyahların kentin ayrı kesimlerinde yaşaması biçiminde kendini gösterir. Güney Afrika’da Johannesburg kenti de ırk ayrımına dayalı bir yapıdadır. Beyaz olmayan topluluklar kentin ayrı bir kesiminde yaşamak zorundadır. Birçok büyük kentte ise azınlıklar dış mahallelerde oldukça yalıtılmış bir durumda yaşar.
Türkiye'de Kentler
Osmanlı İmparatorluğunda 16. yüzyıl öncesinde kentler kale içi ve kale dışı olmak üzere iki bölümden oluşuyordu. Asıl kent yüksek surlardan oluşan kalenin içindeydi. Kale içinde zanaatkârların dükkânları, kentlerin ileri gelenlerinin konutları; dışında da pazaryerleri, hanlar, kervansaraylar ve tekkeler bulunurdu. Sokaklar dar ve kıvrımlıydı. Ticaretin gelişmesiyle birlikte kentler kale dışına taşarak, büyümeye başladı.
19. yüzyılın ikinci yarısında Osmanlı ülkesine yabancı sermayenin girişi hızlandı. Batılı şirketler kıyıları ve limanları iç kesimlere bağlayan demiryolları döşediler. Yeni ulaşım ağı bir yandan yeni kentlerin doğmasına yol açarken, sapa yerde kalan birçok eski üretim merkezi önemini yitirdi. İstanbul’un nüfusu göç edenlerle birlikte 1 milyonu aştı. O dönemde en hızlı gelişen liman kenti İzmir, ülkenin ikinci büyük kenti oldu. Yeni ulaştırma ve haberleşme sistemleri gelişti. İstasyonlar, rıhtımlar, postaneler, depolar, oteller, bankalar, bürolar, zenginleşen kesimin gereksinimlerini karşılayan lüks mağazalar, eğlence yerleri, pastaneler ve tiyatro binaları kentlerin görünümünü önemli ölçüde değiştirdi. Kent dışında yeni konut alanları ve banliyöler oluştu. Kent içi ulaşımda tramvay ve atlı araba kullanılmaya başlandı.
Kurtuluş Savaşı’nın ardından Cumhuriyet döneminde yıkıma uğrayan kentlerin onarılmasına çalışıldı. Başkent Ankara’ya taşındı. Yeni başkentin “örnek kent”e dönüştürülmesi için çalışmalar yapıldı. Cumhuriyet döneminde İstanbul birinci büyük kent konumunu sürdürdü. Öteki büyük kentler sırasıyla İzmir, Bursa, Ankara ve Adana idi. 1927’de ülkede nüfusu 10 bin-25 bin arasında 31, 25 bin- 50 bin arasında 13 kent vardı. 1930’larda kentlerin altyapı ve sağlık koşulları düzeltilmeye çalışıldı. Kent yakınlarındaki bataklıklar kurutuldu, düzenli yollar açıldı, ağaçlandırma, aydınlatma, su, kanalizasyon, yeşil alan ve park yapımına ağırlık verildi. 1950-60 döneminde kentlere göç hızlandı. Bunun en çarpıcı sonucu gecekonduların ortaya çıkışı oldu. 1965-70 arasında kentler ana karayolları boyunca büyümeye ve yayılmaya başladı. İstanbul, İzmir ve Ankara metropol adı verilen gelişmiş, büyük kentlere dönüştüler. 1985 nüfus sayımına göre Türkiye’de nüfusu 500 bini aşan 40 il, 1 milyonu aşan 11 il bulunmaktadır.