Orta Çağ
Tarih, kesin dönemlere ayrılmayan uzun ve sürekli bir öykü gibidir. Ama tarihçiler çalışmalarını kolaylaştırmak için dönemlerin belirli özelliklerini dikkate alarak tarihi bölerler. Avrupa tarihi genel olarak ilkçağ ya da eskiçağ, orta çağ, yeniçağ ve yakınçağ gibi dönemler içinde incelenir.
İS 5. yüzyılda, Batı Roma İmparatorluğu'nun yıkılışı orta çağın başlangıcı, 15. yüzyıl ise sonu olarak kabul edilir. Orta çağın sonunu belirleyen kesin bir tarih yoktur. Bazı tarihçiler Kristof Kolomb’un Amerika’yı keşfettiği 1492’yi, bazıları ise İstanbul’un Türkler’in eline geçtiği 1453’ü bu çağın sonu olarak kabul eder. 15. yüzyıl boyunca, orta çağın sonunu hazırlayan birçok büyük değişim gerçekleşti. Orta çağın sonunu hazırlayan değişimler arasında, coğrafi keşifler, matbaanın bulunuşu ve kitap basımının hızlanması, Rönesans’ın ve yeni düşüncelerin büyüyen etkisi, merkezi krallıkların kurulması, kilisenin gücünün azalması, değişen ekonomik koşullar, gelişen kentlerde bireycilik ve kâr etme amacıyla iş kuran yeni tip insanın ortaya çıkması sayılabilir.
Orta çağın başlarında Avrupa’da karışık bir dönem yaşandı. Kavimler göçü sırasında Germen toplulukların Roma topraklarına yaptıkları akınlar imparatorluğu zayıflattı. Ticaret yollarının güvenliği
kalmadı, ticaretin ve para kaynaklarının azalmasıyla kentlerden tarım alanlarına göç başladı. Kentler önemini yitirdi. İmparatorlar büyük toprak sahiplerine, asker beslemeleri karşılığında vergi toplama hakkını devrettiler. Vergi toplamayı kolaylaştırmak için de özgür köylülerin dolaşım özgürlüklerini kısıtlayarak toprağa bağladılar. Kolon denen bu çiftçiler toprak sahibine kirayı para, ürün ya da hizmet olarak öderlerdi.
Kırsal kesime göç edenler ve burada yaşayan köylüler güçlenen toprak sahiplerinin koruması altına girdiler. Germen akınları sonucu Batı Roma İmparatorluğu yıkıldığında da durum değişmedi. Germenler’in soylu köylü ilişkileri de var olan yapıya uygundu. Zamanla kolonlar, köleler ve Germen köylüler serflere, büyük toprak sahipleri de feodal beylere dönüştü ve orta çağ boyunca toplumsal yapının temelini oluşturan feodalizm gelişti. Eski Roma kültürü, Germen gelenekleri ve Hıristiyan kilisesinin artan gücü birlikte yeni bir uygarlık oluşturdu.
Batı Roma İmparatorluğumun dağılmasıyla kurulan küçük krallıklar güçlenemediler. Buna karşılık Batı Avrupa’nın benimsediği tek din olan Hıristiyanlık’ın ve kilisenin etkisi gitgide arttı. Batı Roma İmparatorluğu’nun mirasına sahip çıkmak isteyen bazı krallar güçlendi ve fetihlerle topraklarını büyüttü. Bunlardan biri de Frank Kralı Şarlman’dı. Kutsal Roma-Germen imparatoru olarak papanın
elinden taç giyen Şarlman büyük bir Hıristiyan imparatorluğu kurmak için savaştı. Ama sonuçta kurduğu imparatorluk fazla yaşamadı; krallar yönetim gücünü ve yetkisini feodal beylerle paylaşmak zorunda kaldılar.
Orta çağda kilise ve din yaşamın her alanına ağırlığını koydu. Dinsel konularda çok yetkili olan papalar, imparatorlardan daha yetkili olduklarını ileri sürdüler. Hatta kendilerine karşı çıkan kral ve imparatorlara aforoz tehdidiyle boyun eğdirmeye çalıştılar. Katolik Kilisesi, ordusu ve yönettiği kentlerle güçlü bir devlet konumuna geldi. Orta çağdaki önemli çarpışmaların çoğu imparatorlar ile papalar arasında geçti. Bu çatışma önce imparatorları daha sonra da papaları zayıflattı. Zamanla Fransa ve İngiltere gibi güçlü devletlerin kurulmasıyla kiliselerin gücü azaldı.
Avrupa’da orta çağda halkın onda dokuzunu çiftçilik yapan serfler oluştururdu. Bunlar kendilerini koruması karşılığında soylu toprak sahiplerine hizmet ederlerdi. 10. yüzyıldan sonra istilalar durulmuş ve tarımsal üretim artmıştı. Artan tarımsal üretim orta çağın başlarında önemini yitiren kentlerin ve tüccarların zenginleşmesine yol açtı. Kentlerde üretilen mallarla tarım ürünlerinin ticaretini yapan ve uzak yerlerden değerli ürünler getiren tüccarlar gittikçe güçlendi. Loncalar kurarak feodal yönetimin kısıtlamalarına karşı birlikte hareket ettiler ve bazı ayrıcalıklar kazandılar. Feodal sistemden göreli bağımsızlık kazanan kentler ve zenginleşen tüccarlar, merkezi devletlerini kurmaya çalışan ve feodal beylerle mücadele eden kralların yanında yer aldılar. Merkezi krallıkların güçlenmesi ve ticareti desteklemesi sermaye birikimini hızlandırdı; yeni toplum biçimi olarak kapitalizmin gelişmesine yardımcı oldu.
Orta çağda uygarlığın Roma’dan geri olduğunu düşünmek yanlıştır. Orta çağın gelişmesi farklı biçimler aldı. Romalılar düzgün yollar ve yetkin bir hükümet sistemi kurmuşlardı. Orta çağ ise insanlığa görkemli katedraller, edebiyat, şiir ve çağdaş üniversitelerin ilk biçimlerini bıraktı. Yüzlerce yıl boyunca tarım ve ticaret Eski Roma dönemine göre daha geri bir düzeydeydi. Ama Orta çağın sonlarında artık kentler büyümüş, ticaret ve sanayi gelişmişti.