Roma
Roma, İtalya’ nın başkenti ve en büyük kentidir. Papanın yönetiminde, küçük ve bağımsız bir devlet olan Vatikan kenti de Roma sınırları içindedir. Yaklaşık 3.000 yıllık zengin bir tarihi olan Roma kentine ilişkin bilgilerin bir bölümünü ROMA İMPARATORLUĞU maddesinde bulabilirsiniz. İÖ 8. yüzyılda Tiber Irmağı’nın sol yakasındaki yedi tepeden Palatium (bugün Palatino) Tepesi’nde ilk yerleşimin gerçekleşmesinden sonra, yerleşmeler öteki tepelere de yayıldı. İS 2. yüzyıla kadar sürekli büyüyen Roma, bu tarihte nüfusu 1 milyonu bulan büyük bir kent durumuna geldi.
İtalyan birliği gerçekleştikten sonra 1870’te modern İtalya’nın başkenti olan Roma, Avrupa’nın en eski kültür ve sanat merkezlerinden biridir. 2.000 yıllık anıtların bulunduğu kentte, ortaçağdan ve Rönesans döneminden kalma büyük alanlar, saraylar ve yüzlerce yıldan beri kullanılan yollar vardır. Eski kent merkezinin çevresinde gelişen modern mahalleler iç içe halkalar biçimindedir.
Roma, İtalya’nın batı kıyısının ortalarında, Campagna di Roma adıyla bilinen bir ovada yer alır. Bu ova boyunca Tiber Irmağı derin bir vadinin içinden akar. Kent denizden yaklaşık 24 km içeride, Tiber’in iki yakasında kuruludur. Alçak bir kent olan Roma yazları, özellikle de temmuz ve ağustos aylarında çok sıcak olur.
Eski Roma’nm yedi tepesinden biri olan Capitolium’un (bugün Capitolino) eteklerinde ünlü Roma Forumu’nun kalıntılanna rastlanır. Bunun büyük bir bölümü, artık içinde birkaç yıkık sütun ve duvardan başka bir şey bulunmayan bir düzlüktür. Forumun güneyinde, bir zamanlar Roma imparatorlannın görkemli saraylarının yükseldiği Palatino Tepesi vardır. Burası bugün, çam ağaçlarının arasında yıkıntılar içinde bir bahçe görünümündedir. Forumun doğusunda yer alan Colosseum, 1. yüzyıldan kalma dev bir açık hava tiyatrosudur; ortasında, gösterilerin yapıldığı bir arena vardır. Romalı gladyatörler burada dövüşürlerdi. Daha sonra ilk Hıristiyanlar burada aslanlara atıldı.
Modern kent, eteğinde büyük Venedik Meydanı’nın (Piazza Venezia) bulunduğu Capitolino Tepesi’nin kuzeyine düşer. İtalya’nın ilk kralı II. Vittorio Emanuele’nin (1820-78) heykelinin bulunduğu Venedik Meydanı’nda, eskiden Venedik elçilerinin oturduğu görkemli bir saray vardır. Bu saray faşizm döneminde Benito Mussolini’nin (1883-1945) karargâhı oldu. Bugün ise müze ve kütüphane olarak kullanılmaktadır. Venedik Meydanından başlayan tarihsel Via del Corso caddesi, kentin merkezinden geçerek kuzeye doğru uzanır ve Halk Meydanı’nda (Piazza del Popolo) sona erer. Bir zamanlar at yarışlarının yapıldığı Via del Corso, iki yanındaki şık mağazaları, motosikletlerin önemli bir yer tuttuğu yoğun trafiği ve insan kalabalığıyla cıvıl cıvıl bir caddedir. Yarı yoldaki Colonna Meydanı’nda (Piazza del Colonna) Roma İmparatoru Marcus Aurelius’un zaferlerinin
işlendiği Marcus Aurelius Sütunu görülür. Aynı alandaki Chigi Sarayı günümüzde başbakanlık konutu olarak kullanılmaktadır. İtalyan Parlamentosunun meclislerinden biri olan Delegeler Meclisi de buraya oldukça yakındır.
Kentin bu bölümü ortaçağda da, Rönesans döneminde de Roma’nın merkeziydi. Bu nedenle Via del Corso üzerinde, eski sarayların yanı sıra bugün banka ya da devlet dairesi olarak kullanılan 15. ve 16. yüzyıl Rönesans yapılarına da rastlanır.
Via del Corso ile batıda Tiber Irmağı arasında kalan dar sokaklar, Tiber’in karşı yakasındaki Trastevere semtiyle birlikte, kentin belki de en canlı bölümüdür. Roma’nın her çağını temsil eden Pantheon da bu bölgededir. İÖ 27’de tapmak olarak yapılan Pantheon, İmparator Hadrianus tarafından değiştirilerek yenilendi. 7. yüzyılın başında kiliseye dönüştürülen yapı, günümüzde de aynı işlevi sürdürmektedir. Roma’daki yapıların çoğunun dış yüzü kırmızımsı tuğla rengindedir. Bu yüzden kent, özellikle güneş doğarken ve batarken altın sarısı bir görünüm alır. Tiber’in batı yakasında, Sant’Angelo Kalesi olarak adlandırılan, Hadrianus’un anıtmezarı vardır. Daha sonra papalar tarafından kaleye dönüştürülen Sant’Angelo, uzun bir geçitle Vatikan’ın ana kilisesi olan San Pietro Bazilikası’na bağlanmıştır. Kalenin batısındaki kısa yoldan Vatikan kentine ulaşılır.
4. yüzyılda İmparator I. Constantinus’un yaptırdığı San Pietro Bazilikası 15. yüzyılın sonlarına doğru yıkılmaya yüz tutmuş, yeniden yapımı için planlar hazırlanmıştı. 1547’de Michelangelo, ortasında büyük bir kubbe olan görkemli bir kilise tasanmı yaptı. Bu plan sanatçının ölümünden
sonra uygulandı. Kubbenin yapımı 1590’da tamamlandı. Michelangelo’nun imzasını taşıyan Pietâ da San Pietro’dadır. Pietâ, Hz. İsa çarmıhtan indirildikten sonra ölüsünü kollarında tutan Hz. Meryem’in betimlemesidir. Michelangelo’nun 1499’da yapmış olduğu bu mermer heykel onurlu bir ölümün ve acının simgesidir. Katedralin önündeki elips biçimindeki geniş alanı, üzerinde heykeller bulunan 284 sütun çevreler. Tam ortasında, iki çeşme arasına yerleştirilmiş bir dikilitaş vardır. Paskalya ve Noel gibi önemli günlerde, papanın kutsaması için dünyanın dört bir yanından gelen binlerce insan bu alanı doldurur.
San Pietro Bazilikası’nın kuzeyinde bulunan Vatikan Sarayı papalık konutudur. Sarayın galerileri ve odaları, içlerinde paha biçilmez resimler, heykeller, duvar halıları, elyazmaları ve kitaplar bulunan bir müzedir. Papanın özel dairesinden ayrılmış olan bu bölümler turistlerce gezilebilmektedir. Michelangelo’nun tavan resimleri ve mihrap arkasındaki duvarında Son Yargı freskinin yer aldığı Sistina Şapeli de Vatikan’dadır. Bu kilise, papanın da katılmasını gerektiren özel törenlerin yapıldığı ve papanın ölümü halinde kardinallerin yeni papayı seçmek üzere toplandıkları yerdir. Roma’da, değerli mozaiklerle bezeli küçük ve sade kiliseler olduğu gibi, sonraki çağlarda yapılmış çok daha gösterişli pek çok kilise vardır.
Campa dei Fiori (çiçek pazarı), tiyatro sahnesine benzeyen küçük Sant’Ignazio Meydanı, İspanyol Meydanı ve Santa Trinitâ dei Monti Kilisesi’ne doğru yükselen İspanyol Merdivenleri kentin görülmeye değer güzel yerleridir.
Roma’da 300’den fazla çeşme vardır. Çağlayan gibi akan sularıyla Trevi Çeşmesi, yer aldığı dar alanın büyük bir bölümünü kaplar. Turistler Roma’ya gene gelebilmek dileğiyle Trevi Çeşmesi’ne para atarlar. Navona Meydanı’ndaki Dört Irmak Çeşmesi Bernini’nin yapıtıdır. Roma çeşmeleri 2.000 yıl önce yapılmış olan sukemerleriyle beslenir. Kuzeyde, Roma’nın en büyük parkı Borghese Bahçeleri kente tepeden bakar. Bu bahçelerin içinde bulunan iki Rönesans sarayından Villa Borghese günümüzde bir sanat galerisidir, Villa Giulia ise Etrüsk sanatı müzesi olarak kullanılmaktadır.
Roma’nın kuzeyinde, eski bir kırsal bölge olan Etruria uzanır; doğu ve güneydoğusunda, büyük Campagna di Roma’nın 16-24 km ötesinde Sabine ve Alban tepeleri yükselir. Bu tepelerde Roma’ya bakan küçük dağ kasabaları yer alır. Bunlar arasında, yüksek çağlayanlarıyla Tivoli ve Frascati, papanın yazlık malikânesinin bulunduğu Castel Gandolfo, dinsel bayramlarda sokakları halı gibi çiçeklerle örtülen Albano ve Genzano kasabaları sayılabilir. Albano ve Nemi göllerinin de bulunduğu bu bölgeye Roma’dan günübirlik gidilebilir. Pek çok Romalı, tatilini kentin güneybatısında, yaklaşık 27 km uzaklıktaki Ostia’nın gözalabildiğine uzanan kumsallarında geçirir.
Roma, Milano ve Torino gibi önemli bir sanayi kenti değildir; gene de madeni eşya, giyecek ve yiyecek maddeleri, elektrikli aygıt1ar üreten fabrikaları vardır. Basım, yayımcılık ve sinema sanayisi gelişkindir. Duvar halısı, mücevher ve deri işleri gibi el yapımı mallar da üretilir. Ama Roma’nın en önemli gelir kaynağı turizmdir. Kente her yıl çok sayıda turist gelir.
Nüfusu 2.812.827’dir (1988).