Siyasal Partiler
Siyasal Partiler, belirli bir siyasal program üzerinde birleşmiş kişilerin bu programı gerçekleştirmek için siyasal iktidarı ele geçirmek amacıyla bir araya gelerek kurdukları örgütlerdir. Siyasal partinin bir örgüt olması onu öbür siyasal katılım biçimlerinden, siyasal iktidarı ele geçirme amacıysa öbür örgüt türlerinden ayırmamızı sağlar. Gerçekten bir bilimsel araştırma örgütü, bir meslek örgütü ya da sendika ile siyasal parti arasında örgütlenme ve siyasete katılma açısından çok büyük farklar vardır. Siyasal parti, hükümeti propaganda, ikna, grev, direniş gibi yollar ve araçlarla etkilemeye çalışmaz. Onun amacı üyelerinin ekonomik ve toplumsal çıkarları doğrultusunda karar alınması için siyasal yaşama dolaylı olarak katılmak da değildir. Siyasal partiler daha önceden belirledikleri ve kamuoyuna açıkladıkları siyasal programlarını yaşama geçirmek için seçimleri kazanmayı ve hükümeti kurmayı amaçlar. Bu nedenle siyasal partiler siyasal yaşama doğrudan katılır. Siyasal partileri bazı ortak çıkarları savunan ve hükümetin üzerinde etkili olmaya çalışan öbür örgütlerden ayıran temel fark, siyasal iktidarı elinde tutsa da tutmasa da, devleti yönetme programına ve iddiasına sahip olmalarıdır.
Partilerin siyasal iktidarı ele geçirmelerinin yolu kural olarak seçimdir. Ama siyasal iktidarı şiddete dayanan yöntemlerle ele geçirmeyi amaçlayan partiler de olabilir. Belirli bir siyasal programa sahip olan ve gizli çalışan bu örgütler de siyasal parti tanımına girer. Ama silahlı kuvvetler içinden zora başvurarak siyasal iktidara el koyan bir grup siyasal parti olarak kabul edilmez.
Günümüzde siyasal partiler siyasal sürecin doğal bir parçası durumundadır. Onların kuruluşlarını, bu kuruluşa ilişkin kuramlarını ve pogramlarını, iç ve dış örgütlenmelerini, parasal durumlarını, disiplin bağlarını, iç etkinliklerini, genel etkinliklerini ve kurullarını belirleyen, biçimlendirip koşullandıran sisteme siyasal parti rejimi adı verilir. Siyasal iktidar deyiminin günlük dildeki anlamı hükümet ve onun karar verme gücü ile olanağıdır. Ülkenin sorunlarını, gereksinmelerini saptayıp çözecek ve yurttaşlara çeşitli hizmetlerin verilmesini sağlayacak olan siyasal iktidarı halkın etkilemesinin en akılcı ve demokratik yolu bir siyasal partiye üye olarak onun etkinliklerine katılmasıdır.
Siyasal partiler hem bir seçmenler grubunca doğrudan oluşturulan örgütlerdir, hem de bu örgütlerde yer almayan seçmenlerin genel sorunlar ve hizmetlere ilişkin dilek ve isteklerini ilettikleri kuruluşlardır. Doğrudan siyasal partilerde yer almayan seçmenler de, seçimlerde kendi görüş, istek ve dileklerine en yakın gördükleri partiye oy vererek onun siyasal iktidarı ele geçirmesini sağlamaya çalışır. Böylece halk siyasal partiler aracılığıyla siyasal iktidarın oluşturulmasına ve kullanılmasına doğrudan katılma olanağı bulur.
Siyasal Partilerin Doğuşu
Günümüzdeki anlam ve görünümünden oldukça farklı olmasına karşın, siyasal partilerin köklerini çok eskilere kadar uzatmak olasıdır. İnsanların değişik toplumsal sınıflara ayrılmasıyla aralarında düşünce ve çıkar çatışmaları başlamış, böylece çıkarları farklı olan kişiler bir araya gelerek devlet yönetimini ele geçirmeye ya da kendi çıkarları doğrultusunda etkilemeye çalışmışlardır. Örneğin Atina’da Solon döneminde toplumsal konumları ve ekonomik çıkarları farklı üç grup çatışma halindeydi. Bunlardan, en verimli ve büyük toprakların sahibi olan doğuştan soylular Atina’nın yönetimini ellerinde tutmaktaydı. Bunların dışında, yoksul köylüler ile yönetimin dışında tutulan ve karar alma süreçlerine
katılamadıkları için kendi çıkarlarını yeterince gözetemeyen çiftçiler, zanaatkârlar, tüccar ve gemiciler vardı. Bu üç toplumsal sınıf yönetimi almak amacıyla çetin bir çatışma içine girmişti. Eski Roma’da yurttaşlar, patriciler ve plebler olarak birbirine düşman iki gruba ayrılmıştı.
Çağdaş parti kavramı içine girebilecek örgütlerin ortaya çıkışı ise çok yenidir. Yazılış tarihi çok eski olmayan birçok ülkenin anayasasında bile partilerden söz edilmemektedir. 1850’lerde ABD dışında dünyanın hiçbir ülkesinde çağdaş anlamda siyasal partiler yoktu. Devrim meclisleri, üyelerin bir araya geldikleri kulüpler de çağdaş anlamda birer parti değildi. Örneğin Fransız Devrimi’nde Versailles’da toplanan Etats-Generaux’ya (ulusal meclis) seçilen Breton milletvekilleri yöresel çıkarlarını savunmak üzere bir kahve tutarak bir araya gelmeye başlamışlardı. Bir süre sonra ulusal sorunlarda da anlaştıklarını gören bu temsilcilere öbür illerden gelen ve onlarla aynı görüşleri paylaşan milletvekilleri de katılmaya başladı. Böylece belli görüşler etrafında bir araya gelen “Breton Kulübü” ortaya çıktı. Etats-Generaux Paris’e taşınınca bu kulübün önde gelenleri toplanmak için bir manastırın yemekhanesini kiraladılar ve tarihe de o manastırın adıyla, Jakobenler olarak geçtiler. Ama Jakobenler
de çağdaş anlamda bir parti değildi.
Çağdaş partilerin doğuşu parlamentonun yetkilerinin ve oy hakkının genişletilmesiyle gerçekleşti. İşlevleri ve bağımsızlıkları genişleyen siyasal meclislerin üyeleri etkinliklerinde uyum sağlayabilmek için ortak niteliklerine göre gruplaştılar. Oy hakkı yaygınlaştıkça seçmen sayısı da artıp genişledi. Bu durum karşısında adayları seçmenlere tanıtacak ve oyları yönlendirecek komiteler oluşturulmaya ve bu yolla seçmenler örgütlenmeye başlandı. Bu iki olgu çağdaş siyasal partilerin oluşmasının ilk adımlarıydı. Parlamento grubu, milletvekillerinin etkinlikleri arasında eşgüdümü sağlamaktaydı. Ama her milletvekili yeniden seçilebilmek için kendi seçim komitesiyle de ilişkilerini geliştirmek zorundaydı. Böylece, temsilcileri parlamento grubu içinde işbirliği yapan çeşitli komiteler dolaylı bir birlik oluşturdular. Ne var ki, bu yapının partileşebilmesi için ilişkilerin kişisellikten çıkıp kurumlaşması gerekiyordu. Parlamento grupları ile seçim komiteleri arasında sağlanan sürekli eşgüdüm ve ikisini birbirine bağlayan düzenli ilişkilerin kurulması siyasal partileri doğurdu.
Bazı partiler bu genel oluşumun, seçim ve parlamento çevresinin dışında doğmuştur. Birçok sosyalist parti doğrudan doğruya sendikalarca yaratılmış, hatta bir süre sendikaların seçim ve parlamento işlerindeki siyasal kolu olarak çalışmıştır. Örneğin İngiliz İşçi Partisi, 1899 Sendikalar Kongresi’nde bir seçim ve parlamento örgütü kurma kararının alınmasıyla doğmuştur. Avrupa’daki birçok Hıristiyan demokrat partinin ortaya çıkışında kilisenin ve Katolik din örgütlerinin doğrudan rolü vardır.
Siyasal Parti Tipleri
Siyasal partiler iç yapılarına göre iki gruba
ayrılır: Kadro partileri ve kitle partileri.
Az sayıda üyeden oluşan kadro partilerinin amacı üye sayısını artırmak değildir. Bunlar seçimden seçime adını duyuran, seçim aralarında etkinlikleri pek görülmeyen örgütlerdir. Kadro partilerine özellikle ABD’de ve İngiltere’de rastlanır. Bu ülkelerde partiler, parlamento grupları ile seçim komiteleri arasında sağlanan eşgüdümün sonucunda doğmuştur. Her ne kadar gruplar ile komiteler birleşmişlerse de, seçim komitelerinin ülke ölçeğinde birleşmesi sağlanamamıştır. Bu nedenle iç yapıları zayıftır. Kadro partilerinde seçimlere hazırlanmak, kampanyayı yürütmek ve adaylarla ilişkileri korumak için seçkinler bir araya getirilir.
Bu seçkinleri, saygınlığı ve ilişkileriyle adaya güç sağlayabilecek kişiler, seçim kampanyasını yürütecek, seçmenlere yön verecek uzmanlar ve kampanyanın giderlerini karşılayacak zenginler oluşturur.
Kitle partileri ise üye ve sempatizan sayısını sürekli artırmak isteyen örgütlerdir. Kitle partileri işçi sınıfının gelişmesi ve genel oy hakkının elde edilmesiyle 19. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıktı. Bu dönemde sosyalist partiler kitle partisi olarak kuruldu. Bu partilerin amacı işçi sınıfını siyasal bakımdan eğitmek, bu sınıf içinden ülkeyi yönetebilecek kişileri yetiştirmekti. Ayrıca sosyalist partiler savundukları ilkeler ve siyasal programları nedeniyle iş çevrelerinden ve büyük toprak sahiplerinden destek alma şansına da sahip değildi. Bu nedenle parasal açıdan üyelerinin aidatlanna dayanmak zorundaydı. Kitle partileri öbür etkinliklerinin yanında, büyük paralar gerektiren seçim kampanyalarının giderlerini de işte bu kaynaktan karşılar. Böylece seçilen adaylann onları parasal yönden destekleyen birkaç kişiye bağımlı kılınması da önlenmiş olur.
Komünist partiler de sosyalist partiler gibi kitle partisi olmakla birlikte daha disiplinli bir örgüt yapısına dayanır. Her komünist parti üyesinin parti örgütü içinde aktif olarak çalışması kuraldır. Ayrıca komünist partilerde üye yazılımı da sıkı bir denetim altındadır. Üyeler karar süreçlerine, aşağıdan yukarıya doğru, etkinlikte bulunduklan örgütler kanalıyla katılırlar. Karar alma süreci tamamlanıp belirli kararlar alındıktan sonra tüm üyeler koşulsuz olarak bu kararlann gerçekleşmesi için çalışırlar.
Faşist partiler ise kitle partilerinin ayrı bir türünü oluşturur. Bunlar otoriter bir öğreti doğrultusunda askeri tipte bir örgüt yapısına sahiptir. Önderin mutlak egemenliğine bağlı olarak katı bir disiplin uygular.
Siyasal partileri yöneticilerinin üyeleri ve milletvekilleri üzerindeki otoriteleri yönünden de ikiye ayırabiliriz: Serbest partiler, disiplinli partiler.
Serbest partilerde üye ve parlamenterler siyasal sorunlar karşısında belirli bir yönde birlikte davranmak zorunda değillerdir. Disiplinli partilerde ise üye ve parlamenterler parti yönetiminin aldığı kararlarla partinin tüzük ve programına uymak zorundadırlar.
Siyasal Parti Sistemleri
Siyasal parti sistemleri başlıca iki gruba ayrılır:
Çok partili sistem ve tek partili sistem.
Çok partili sistem çoğulcu, liberal ve rekabetin var olduğu siyasal yapılarda ortaya çıkar. Bu sistemi iki partili sistem ve ikiden fazla partili sistem olarak ikiye ayırabiliriz. Gerçek örneklerine İngiltere ve ABD’de rastladığımız iki partili sistem bir ülkede yalnızca iki parti olmalıdır anlamına gelmez. Bu sistemin uygulandığı ülkelerde ikiden çok parti vardır. Ama bu ülkelerin toplumsal ve siyasal
koşulları iki büyük partinin siyasal yaşama egemen olmasını olanaklı kılmakta, öbür partiler çok zayıf bir durumda varlıklarını sürdürmektedir. Bir büyük parti daha doğduğunda iki büyük partiden birinin yerini almakta, eski büyük parti küçülüp önemini yitirmektedir. İki partili sistemin doğmasında en önemli etmen seçimlerin tek turlu ve özellikle dar bölge sistemine göre yapılmasıdır. Tek adlı seçim yöntemi olarak da adlandırılan bu sistemde, parlamenterler ABD ve İngiltere’de olduğu gibi birer temsilci çıkartan seçim bölgelerinde seçilirler. En fazla oyu alan aday seçimi kazanır. Bu, iki büyük partiden birinin adayının kazanması anlamına gelir.
İkiden fazla partili sistem ülkenin siyasal yaşamında ikiden çok partinin söz sahibi olması anlamına gelir. İkiden fazla partili sistemi, ülkedeki siyasal azınlıkların güçleri oranında temsil edilmelerine olanak sağlayan nispi temsil sistemi doğurmuştur. Bu sistemde genellikle partilerden hiçbiri tek başına çoğunluğu elde edemez ve koalisyon hükümetleri oluşur. Parlamentoda, içinde çeşitli partilerin bulunduğu ve sürekli yer değiştirdiği iktidar ve muhalefet grupları oluşur.
Tek partili sistemde siyasal iktidar sürekli olarak tek partinin elindedir ve seçimler bu partinin adayları arasında yapılır. Bu sistemde partiler arasında ve partiler kanalıyla yürütülen bir siyasal iktidar savaşı söz konusu değildir. Muhalefet aynı partinin içinde biçimlenir.
Türkiye'de Siyasal Partiler
Türkiye’de çağdaş anlamda siyasal partiler 1876 Anayasası’nda (Kanun-ı Esasi) 1909’da yapılan köklü değişikliklerle ortaya çıktı. 1913’te Babıâli Baskım’yla tek parti durumuna gelen İttihat ve Terakki Fırkası 1918’e kadar bu konumunu sürdürdü. Mondros Mütarekesi’ni izleyen günlerde İstanbul’da kurulan partiler Anadolu’da ulusal kurtuluş mücadelesini sürdüren örgütlerce benimsenmedi. Bu örgütlerin oluşturduğu Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti, Kurtuluş Savaşı’nın merkezi örgütü konumundaydı. Bu örgüt Halk Fırkası’na dönüşerek (9 Eylül 1923) Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk siyasal partisini oluşturdu. Partinin adı 10 Kasım 1924’te Cumhuriyet Halk Fırkası olarak değiştirildi. Gene 1924’te cumhuriyetin ilanına ve halifeliğin kaldırılmasına karşı çıkan bir grup Cumhuriyet Halk Fırkası’ndan istifa ederek Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nı kurdu. Ama bu yeni parti cumhuriyete karşı çıkan hilafetçi çevrelerin kümelendiği bir odak olunca 1925’te kapatıldı. 1930’un ortalannda Atatürk’ün görevlendirmesi üzerine Fethi Okyar tarafından kurulan Serbest Cumhuriyet Fırkası da aynı yılın sonunda kapatıldı. Böylece, Cumhuriyet Halk Fırkası (1935’te adı Cumhuriyet Halk Partisi olarak değiştirildi) varlığını sürdüren tek siyasal parti olarak kaldı.
1923’te cumhuriyetin ilanını izleyen günlerde Cemiyetler Kanunu’nda yapılan değişiklikle hükümete tüm örgütler üzerinde geniş bir denetleme yetkisi verilmişti. 1926’da Türk Medeni Kanunu ile ülkede örgütlenme hakkına serbestlik getirildiyse de, 1923-45 arasında yürürlükte olan tek partili sistem ortamında parti özgürlüğü yoktu. Yeni siyasal parti kurulmasına yönelik iki girişim de kısa sürede başarısızlığa uğramıştı. 1946’da Cemiyetler Kanunu’nda yapılan değişiklikle farklı siyasal eğilimlerde partilerin kurulmasına olanak tanındı. 1946’da kurulan Demokrat Parti 1950 seçimlerini kazanarak siyasal iktidarı ele geçirdi. 1946-60 arasında ülkede iki partili sistem egemen oldu.
1961 Anayasası’nın getirdiği göreli özgürlük ortamında ilk kez siyasal partiler anayasal güvence altına alındılar. 1965’te Siyasal Partiler Kanunu çıkarılarak siyasal partilerin çalışma ilkeleri ve biçimleri belirlendi. Uygulanmakta olan nispi temsil sisteminin de etkisiyle yeni partiler kuruldu, gerçek anlamda çok partili sisteme geçildi. Bu siyasal yapı 12 Mart 1971 askeri müdahalesini izleyen birkaç yıl dışında, 1960’lar ve 1970’ler boyunca varlığını sürdürdü. Ama 12 Eylül 1980 askeri müdahaleşinin ardından önce siyasal partilerin etkinlikleri durduruldu, 16 Ekim 1981’de de tüm siyasal partiler feshedildi.