Sosyoloji
İnsanlar eskiçağlardan bu yana küçük ya da büyük topluluklar içinde yaşar. Aile, kabile, köy, kent, okul, iş çevresi, ordu birer topluluktur. İnsan ailesinden, okuldan ve içinde bulunduğu çevreden etkilenerek, birtakım davranışlar, düşünce ve inançlar edinir. Çevrede gelişen toplumsal olaylar kişiyi farkına varmaksızın etkiler. Sosyoloji ya da toplumbilim, insan toplumlarının yapısını, toplumlararası ilişkileri, toplumsal grupların örgütleniş biçimlerini ve bu grupların bireysel davranışlar üzerindeki etkisini inceleyen bir bilimdir. Toplumbilimci olarak da bilinen sosyologlar, toplumsal gruplarla ilgili araştırmaları yürütür, sonuçlar çıkarır ve bu sonuçlardan kalkarak, bazı toplumsal sorunlara çözüm önerileri getirir. Sosyologların incelediği bu gruplar aile gibi küçük, siyasal örgütler ya da sendikalar gibi büyük kurumlar olabilir.
Sosyolojinin Tarihi
Sosyolojinin bir bilim olarak doğuşunda etkili olan düşünceler 17. ve 18. yüzyıllarda ortaya çıktı. Fransız Devrimi ve Sanayi Devrimi Avrupa’da büyük sarsıntılara neden olmuş, önemli toplumsal ve ekonomik değişimlere yol açmıştı. Toplumların bilimsel olarak incelenmesi ve sorunlara çözüm arayışları 19. yüzyılda, felsefe ile bilim arasında kesin bir ayrıma yol açtı. İlk sosyologlar biyoloji ve evrim kuramlarından etkilendi. Sosyoloji terimini ilk kez kullanan Fransız düşünür Auguste Comte (1798-1857), toplumun yapısını ve toplumsal değişmenin tarihini inceledi. Nesnel araştırmayla kazanılmış bilgi dışındaki bilginin değeri olmayacağını savunan Comte, bir bilimler sıralaması yaparak,
en yeni bilim olan sosyolojinin tüm bilim dallarını birleştirici niteliğini vurguladı. Comte’a göre sosyoloji, toplumsal olaylara özgü temel yasaların olgulardan yararlanılarak incelenmesine dayanıyordu.
Fransız sosyolog Emile Durkheim (1858-1917) Toplumbilimsel Yöntemin Kuralları'nda (Regles de la methode sociologique; 1895) kuramsal sosyolojiyi deneysel araştırmayla birleştiren yöntemini açıkladı. Fransız sosyoloji okulunun kurucusu olarak kabul edilen Durkheim’la birlikte sosyoloji, hukuk, iktisat, sanat tarihi gibi alanlardaki araştırmaların ufkunu genişletici temel bir bilim dalı haline geldi. Emile Durkheim’ın İntihar (le Suicide; 1897) adlı araştırması yöntem ve bilimsel gerçekçilik açısından son derece başarılıydı.
Gene aynı dönemde İngiliz sosyolog ve işadamı Charles Booth (1840-1916), Life and Labour of the People in London (1889-91, 1892-97, 1902; “Londra’da Halkın Yaşamı ve Çalışması”) adlı 17 ciltlik yapıtında toplumsal sorunlara ilişkin pek çok bilgi toplamıştı. İngiliz sosyolog Benjamin Seebohm Rowntree’nin (1871-1954) York’ta işçi konutları konusundaki araştırması Poverty; A Study of Town Life (1901; “Yoksulluk; Kent Yaşamı Üzerine Bir İnceleme”) deneysel sosyolojinin temel kitapları arasına girdi.
19. yüzyılda, genellikle gözlem yoluyla yapılan ve sistemli bir yöntem izlemeyen sosyoloji araştırmaları çok sayıda olgunun toplanmasına dayanıyordu. 20. yüzyılın başında ABD’de Chicago Üniversitesi’nde ilk kez alan araştırması’na. girişildi. (Günümüzde de uygulanan alan araştırması, çeşitli toplumsal olguların örnekleme yoluyla seçilen somut örnekler üzerinde incelenmesi yöntemidir. Buna göre, incelenmek istenen bir birey, olay ya da toplumsal grup içinden sınırlı sayıda birim, yığını temsil edebilecek biçimde, rastgele ya da başka yollarla seçilir.) Yüzlerce öğrencinin katıldığı bu çalışmalarda, edinilmiş bilgilerden yararlanmak yerine, inceleme konusu olan yerdeki insanlarla ilişki kurularak bilgi ediniliyordu. Araştırmanın niteliğine göre, suçluların genel olarak barındığı yerlere ya da intihar oranının yüksek olduğu bölgelere gidiliyor, terk edilmiş çocuklar ya da boşanmış çiftlerle ilgili bilgi toplanıyor, çevredeki toplumsal hareketlilik inceleniyordu. 1920’lerde ABD’de, Chicago Üniversitesi’nde öğretim üyesi olan Robert E. Park (1864-1944) etnik azınlıklar, özellikle de Siyahlar
üzerindeki çalışmalarıyla tanındı. Ernest W. Burgess (1886-1966) ile birlikte, sosyolojinin klasiklerinden sayılan Introduction to the Science of Sociology (1921; “Sosyoloji Bilimine Giriş”) adlı ders kitabını yazdı. Burgess ise özellikle ailenin doğası ve yaşlılar konusundaki araştırmalarıyla tanındı.
Alman sosyolog Georg Simmel (1858-1918) kullanılacak araştırma yöntemleriyle ilgili önemli çalışmalar gerçekleştirdi. Din sosyolojisi ve yöntembilim üzerine araştırmalarıyla tanınan Max Weber (1864-1920) ise sosyolojinin, insanları davrandıkları ve düşündükleri gibi yansıtmaya çalışması gerektiğini vurguladı.
İş sosyolojisi, toplumsal sınıflar sosyolojisi, din sosyolojisi, hukuk sosyolojisi, bilgi sosyolojisi gibi alanlara yayılan ve giderek kapsamı genişleyen sosyoloji, 20. yüzyılın ikinci yarısında sanat, edebiyat, moda, şehircilik, dinlenme, alkol ve uyuşturucu bağımlılığı, kitle iletişim araçları, uluslararası ilişkiler gibi alanlarda da araştırmalara yöneldi.
Araştırma Yöntemleri
Toplumsal olaylar çok yönlüdür; durmadan değişir, zaman ve çevreye göre nitelik değiştirir. Bu nedenle sosyolojide kullanılan gözlem ve deneyler dolaylı ve sınırlıdır. Sosyoloji, tarih ve antropoloji gibi bilimlerden ve istatistik gibi inceleme yöntemlerinden yararlanır. Toplumun bugünkü durumuna ilişkin bilgi edinmek, çeşitli toplumsal olayların değişimini incelemek için istatistiklere başvurulur. Sağlıklı istatistikler, bir toplumun genel durumuna ilişkin grafikler ve rakamlarla kesin bilgi verir. Örneğin istatistiklerde işsizlik, cinayet ve intiharların arttığı görülüyorsa, söz konusu toplumun bir bunalım içinde olduğu anlaşılır.
Bir başka gözlem yöntemi de monografi'dir. Monografi özel bir toplumsal olaya ya da gruba ilişkin olarak hazırlanan ayrıntılı bir incelemedir. Bir monografide öğrenilmek istenen bilgileri saptayan çizelgeye soru çizelgesi dendiği gibi anket ya da soruşturma da denir.