Bilgi Diyarı

Aşağıdaki Kutu ile Sonsuz Bilgi Diyarı'nda İstediğinizi Arayabilirsiniz...

Tanzimat

  • Okunma : 331

Tanzimat, Osmanlı tarihinde, batılılaşma yolunda köklü değişmelerin yaşandığı dönemin adıdır. Tanzimat dönemi 3 Kasım 1839’da Tanzimat Fermanı’nın ilanıyla başlamış; yenileşmenin sürmesi anlamında, Osmanlı Devleti’nin yıkılışına kadar devam etmiş; dar anlamıyla ise 1876’da I. Meşrutiyet’in ilanıyla son bulmuştur.

Tanzimat Öncesi Gelişmeler

Osmanlı Devleti 18. yüzyılın başından beri duyduğu yenileşme gereksinimini Lale Devri’nden başlayarak giriştiği çeşitli reformlarla karşılamaya çalışmıştı. Ama bu reform hareketleri ya 1730 Patrona Halil Ayaklanması, 1807 Kabakçı Mustafa Ayaklanması gibi tepkilerle karşılaşmış ya da başarılı sonuçlar vermemişti. Buna karşılık eğitim ve askerlik alanında bazı yeniliklerin yaran görülmüş, eskinin yanında bunlar da kurumlaşmaya başlamıştı. Öte yandan batının büyüyen gücü ve artan baskısı, üst üste uğranılan askeri yenilgiler ve sürüp giden iç düzensizlik Osmanlı Devleti’ni hep acil sorunlar karşısında bırakmış, kapsamlı ve köklü bir yenileşme programının hazırlanıp uygulanmasına olanak bırakmamıştı. Bu nedenlere devletin yönetim yapısındaki bozulmayı da eklemek gerekir. Ayrıca geleneksel toprak düzenindeki bozulma, zanaat üretimindeki ve ticaretteki gerileme sorunun boyutlarını daha da büyütmüştü. II. Mahmud döneminde (1808-39) başlayan atılımlar daha köklü olmakla birlikte, öncekilere benzer nitelikteydi ve çoğunlukla acil sorunlara çözüm getirmeyi amaçlıyordu. Ama plansız da olsa, Tanzimat’ın habercisi niteliğindeki adımlar hep bu dönemde atılmıştır.

Tanzimat’ın İlanı

II. Mahmud devleti yenileştirmeye çabalarken askeri yenilgiler de sürüyordu. Öyle ki, artık Kavalalı Mehmed Ali Paşa gibi bir eyalet valisi bile devlete kafa tutuyor, Osmanlı ordusunu ikinci kez 1839’da Nizip’te ağır bir yenilgiye uğratıyordu. II. Mahmud böyle bir ortamda öldü. Yerine geçen oğlu Abdülmecid de daha ilk günlerinde Kaptan-ı Derya Ahmed Fevzi Paşa’nın Osmanlı donanmasını İskenderiye’ye götürüp Kavalalı’ya teslim etmesi olayıyla karşılaştı. Ayrıca, II. Mahmud’un reformlarına karşı olmasıyla tanınan Hüsrev Paşa padişahın deneyimsizliğinden yararlanarak yeniden sadrazam olmuştu.

    Bu arada Mısır sorununun çözümü için İngiltere’nin desteğini sağlamayı başaran Londra büyükelçisi Mustafa Reşid Paşa İstanbul’a dönmüştü. Mustafa Reşid Paşa, Abdülmecid’le görüşmesinde onu kapsamlı bir reform programının gereğine inandırmayı başardı ve hazırladığı bir fermanı padişaha onaylatarak 3 Kasım 1839’da ilan etti. Topkapı Sarayı’nın Sarayburnu-Ahırkapı tarafındaki Gülhane Köşkü önünde ilan edildiği için Gülhane Hatt-ı Hümayunu olarak da anılan Tanzimat Fermanı biçimsel olarak geleneksel padişah fermanlarından farksızdı ve padişah ağzından uyruklara tanınan yeni hakları sıralıyordu. Ama içerik olarak pek çok yenilikler taşıyordu. Her şeyden önce ilk kez bir padişah yetkilerini sınırlandırıyor, yargının üstünlüğünü tanıyor, belli kurallar çerçevesinde, yasa koyma hakkını paylaşıyordu. Öte yandan ferman, en başta bütün uyruklara can, mal ve ırz güvenliği sağlamayı vaat ediyor, vergi toplama yöntemlerinin adalete uygun biçimde düzeltilmesini, askerliğin de yeniden düzenlenmesini ve belli bir süreyle sınırlandırılmasını öngörüyordu. Fermanda yer alan öbür hükümlerde de ceza davalarının açık olarak görülmesi, yargılamadan ve yasal bir dayanak olmadan kimseye ceza verilmemesi, suçlu görülen bir kişinin mallarına el konulması demek olan müsaderenin kaldırılması, yönetimle ilgili konuların Meclis-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliye’de, askerlikle ilgili işlerin de Bab-ı Seraskeri Dar-ı Şûrası’nda görüşülerek karara bağlanması, bu kararlar padişahın onayıyla yasa olarak değer kazanacağından bunlara uymayanlar için yeni bir ceza yasası yapılması, devlet görevlilerine artık düzenli olarak aylık bağlandığından rüşvet alınmaması, rüşvet alanlar için ayrı bir ceza yasası yapılması öngörülmektedir.

    Padişah fermanla koyduğu yeni ilkelere uyacağına söz vermekte, bütün devlet görevlilerinden de söz alınmasını istemektedir. Ferman, devletin bundan böyle bu ilkelere göre yönetileceğinin herkese duyurulmasını ve İstanbul’daki elçiliklere de bildirilmesini isteyen tümcelerle son bulmaktadır.

Tanzimat'ın Uygulanması

Tanzimat Fermanı’nda öngörülen ilkelerin uygulanması kolay olmadı. Ama zaman zaman duraklamalara, çeşitli ödünlere karşın, I. Meşrutiyet’e kadarki 35 yıllık sürede birçok alanda fermanın öngördüklerinin de ilerisine geçen reformlar gerçekleştirildi, devlet büyük ölçüde yenilendi. Uygulamalar bakımından Tanzimat dönemi 1839-56,1856-71 ve 1871-76 olarak üç alt döneme ayrılır. İlk alt dönem büyük ölçüde Mustafa Reşid Paşa’nın damgasını taşır ve onun karşı çıktığı Islahat Fermanı’nın ilanıyla sona erer. İkinci alt dönem, Mustafa Reşid Paşa’nın yetiştirdiği Fuad Paşa ile Ali Paşa’nın sadrazamlıklarını kapsar ve Ali Paşa’nın ölümüyle son bulur. Üçüncü alt dönem ise Tanzimat hareketinin durakladığı, Abdülaziz’in mutlak gücünü artırdığı 1871-76 arasını kapsar ve I. Meşrutiyet’in ilanıyla biter.

    Tanzimat döneminde gerçekleştirilen reformların başlıcaları, alanlarına göre şöyle sıralanabilir: Hukuk alanında, 1840’ta ilk ceza yasası çıkarıldı. Bunu 1851 ve 1858’deki daha gelişmiş yeni ceza yasaları izledi. Angaryanın kaldırılmasından sonra 1848’de köle ticareti de yasaklandı. 1840’ta çıkarılan nizamnameye göre ilk kez ticaret mahkemesi kuruldu. 1850’de ticaret yasası, 1861’de ticaret yargılama usulü tüzüğü, 1863’te de deniz ticareti yasası çıkarıldı. 1847’de toprak mülkiyeti ve arazi kullanımıyla ilgili ilk yasayı 1858’de yayımlanan geniş kapsamlı Arazi Kanunnamesi izledi. Bu yasa öbür yasalar gibi batıdan alınmış değildi. Temelde, var olan ve İslam hukukuna dayanan toprak mülkiyetine ilişkin kuralları maddeleştiriyor ve bu alandaki hukuksal karışıklığa son vermeyi amaçlıyordu. 1868-76 arasında Cevdet Paşa’nın başkanlığındaki bir kurulca hazırlanan Mecelle de İslam hukukuna dayanıyordu. 1.851 maddeden oluşan Mecelle büyük ölçüde borçlar hukukuna ilişkin konuları kapsıyor, ayrıca eşya hukukuyla ve yargılama hukukuyla ilgili kurallara da yer veriyordu.

    Yargı örgütü de Tanzimat döneminde büyük değişiklikler geçirdi. Tanzimat’ın ilk yıllarında yasa taslaklarını Meclis-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliye hazırlamıştı. 1854’te bu görev yeni kurulan Meclis-i Âli-i Tanzimat’a verildi. 1861’de iki kurul Meclis-i Ahkâm-ı Adliye adıyla birleştirilerek yeniden örgütlendi. 1868’de de Divan-ı Ahkâm-ı Adliye ve Şûrayı Devlet olarak ikiye ayrıldı. Birincisi bugünkü Yargıtay’ın, İkincisi de Danıştay’ın temelini oluşturdu. Yargı örgütünün alt basamağında yer alan mahkemeler Tanzimat’la birlikte daha çeşitlendi. Bu dönemde geleneksel kadı mahkemeleri (şeriye mahkemeleri) yanında yeni yasaları uygulayan nizamiye ve ticaret mahkemeleri ile azınlıkların sorunlarına bakan cemaat mahkemeleri ve kapitülasyonlardan doğan hakla kurulan konsolosluk mahkemeleri ayrı ayrı etkinlik gösterdiler. Bu düzen yetki ve görev bakımından birçok sorun çıkarmış, ama bir yandan da çağdaş yargıya geçişin temelini hazırlamıştır.

    Yönetim alanında, merkez ve taşra yönetimi büyük bir değişim geçirdi. Merkezde, II. Mahmud’un Evkaf, Dahiliye, Hariciye ve Maliye nezaretlerini (bakanlık) kurarak başlattığı modern örgütlenme biçimi yaygınlaşarak sürdü. Yeni atılımlarla birlikte Ticaret ve Ziraat, Maarif, Adliye, Bahriye, Harbiye bakanlıkları kuruldu. Bunların başındaki nazırlar (bakan) da modern hükümet sisteminin temeli olan bakanlar kurulunun üyeleri oldular. Taşrada ise halkın yönetime katılmasını sağlayacak yerel meclislerin kurulması 1840’tan başlayarak gittikçe yaygınlaştı. Bir yandan da ülkenin yönetsel bölünmesi yeniden düzenlenerek merkezle uyumlu bir örgütlenmeye gidildi. 1864’te ilk kez Tuna vilayetinde uygulanan yeni sistemle taşra yönetimi vilayet (il), sancak (il ile ilçe arasında yönetim kademesi), kaza (ilçe), nahiye (bucak) ve köy biçiminde örgütlendi. Uygulamanın başarılı olması üzerine 1871’de çıkarılan Vilayet Nizamnamesi (iller tüzüğü) ile sistem ülke çapında yaygınlaştırıldı. Köy dışında, her kademenin başındaki merkezden atanan görevlilere (vilayette vali, sancakta mutasarrıf, kazada kaymakam, nahiyede müdür) halk tarafından seçilmiş yerel meclisler de yardımcı olacaktı. Köy yönetimini oluşturan muhtar ve ihtiyar heyeti ise seçimle başa gelecekti. Bu sistem bugünkü yerel yönetimde de büyük ölçüde uygulanmaktadır. İlk kez 1854’te İstanbul’da kurulan ve 1870’ten sonra ülke genelinde yaygınlaşan belediye örgütü de Tanzimat döneminde yönetim alanındaki en önemli yeniliklerden biridir.

    Askerlik alanında, 1837’de askerliğe ilişkin yeni düzenlemeleri hazırlama göreviyle oluşturulan Dar-ı Şûrayı Askeri, Tanzimat’tan sonra daha etkili bir çalışma içine girdi. 1843’te yeni ordu kuruluşu, 1848’de de yeni askerlik düzeni uygulanmaya başlandı. Nizamiye adı verilen ve Hassa (padişahın özel ordusu), Dersaadet (merkezi İstanbul), Rumeli (merkezi Manastır), Anadolu (merkezi Harput) ve Arabistan (merkezi Şam) olmak üzere beş bölgede konuşlandırılan orduların sayısı 1848’de altıya, 1869’da da yediye çıkarıldı. Aynı yıl yürürlüğe giren Kur’a Nizamnamesi ile toplam 150 bin askerden oluşan ordu için her yıl kura usulüyle 30 bin kişinin askere alınması, bir o kadarının da terhis edilmesi öngörülüyordu. Askerlik süresi beş yılla sınırlandırılıyor, terhis edilenler altı yıl redif, sekiz yıl da mustahfız adıyla 14 yıl daha yedek asker sayılıyordu. Tanzimat döneminde ordunun savaş araç gereci yönünden modernleşmesine de önem verilmiştir. Subayların eğitimi için 1834’te kurulan Mekteb-i Harbiye’de (bugün Kara Harp Okulu) 1849’da erkân-ı harbiye sınıfı açılarak kurmay subay yetiştirilmesine başlanmıştır.

    Eğitim alanında gerçekleştirilen atılımlarla Tanzimat’ı uygulayacak yeni bir insan tipinin yaratılmasına çalışılmıştır. (Bu alandaki yenilikler için EĞİTİM sayfasına bakınız.)

    Ekonomi alanında, Tanzimat döneminde büyük atılımlar gerçekleştiği söylenemez. Daha çok dış etkilerle başlatılan yenilikler çağdaş bir ekonomik yapının oluşması yolunda ilerlemeler sağlamış, ama öte yandan ülke bir yarı sömürge durumuna düşmüştür. Tanzimat Fermanı’nda sözü edilen adaletli vergi düzenini kurmak için ilk adım hemen atılmış, çağdışı bir vergi toplama yöntemi olan iltizam 1839’da kaldırılmıştır. Ama yeni düzen hemen kurulamadığından, 1841’de iltizam bir kez daha yürürlüğe konmuş, yeni vergi düzeni ancak 1870’lerin sonuna doğru ülke genelinde yaygınlaşmıştır.

    Tanzimat döneminde iç gümrüklerin kaldırılması ve ürün alım satımında devlet tekeli demek olan yed-i vahid usulüne son verilmesi üretimi ve ticareti olumlu yönde etkilemiştir. Tarımda kredi kullanılmaya başlanması, modern tarım yöntemlerinin yaygınlaşması, 1860’lardan sonra da demiryollarının işletmeye açılması tarımsal üretimi büyük ölçüde artırmıştır. Sanayide modernleşmeye yönelik çabalar ise sınırlı kalmış, ülke daha ucuz yabancı sanayi ürünleri için açık pazar durumuna gelmiş, sanayideki geleneksel küçük üretim düzeni de hızla çökmüştür. Bunda, ilki 1838’de İngiltere, sonraları da birçok Avrupa ülkesiyle imzalanan ticaret antlaşmalarının büyük rolü olmuştur. Devleti modernleştirme girişimi mali bakımdan da ağır bir yük getirmiştir. İlk kez 1854’te alınmaya başlanan dış borç, 1881’de ülkenin ekonomik ve mali kaynaklarını Avrupa ülkelerinin denetimine bırakan Düyun-ı Umumiye’nin kurulmasına  varan gelişmelerin başlangıcını oluşturmuştur.

    Siyasal alanda, Tanzimat’ın Osmanlı birliğini sürdürmede başarılı olamadığı açıktır. Siyasal nitelikli ayaklanmalar, ayrıcalık ya da bağımsızlık istekleri ve kopmalar, gelişen milliyetçilik akımının da etkisiyle hızla artmış, devlet bunları önlemek için hem yoğun siyasal ve askeri çaba harcamak, hem de mali kaynak ayırmak zorunda kalmıştır. Tanzimat’la getirilen yeni haklar ne azınlıklarca ne de bunların koruyuculuğunu üstlenen Avrupa devletlerince yeterli bulunmuş, 1856’da yeni bir fermanın çıkarılması gerekmiştir. Tanzimat içte tutucuların tepkisiyle karşılaşmış, 1860’tan sonra basının ortaya çıkmasıyla aydınlar da Tanzimat’ın yetersiz buldukları yönlerini eleştirmişlerdir.

    Sonuç olarak Tanzimat, Osmanlı Devleti’nde hemen her alanda büyük değişmelerin yaşandığı bir dönemdir. Ama değişmenin bedeli hayli yüksek olmuş, devlet modernleşirken ülke yarı sömürge durumuna düşmüştür.