Türkçülük
Türkçülük, 19. yüzyılın ikinci yarısında bir grup Osmanlı aydınının temelini attığı, II. Meşrutiyet döneminde ise hem düşünsel, hem de siyasal alanda etkili olmuş bir akımdır. Türkçülük düşüncesinin olgunlaşmış biçimi olan Türk milliyetçiliği Cumhuriyet döneminin egemen ideolojisi olmuştur.
1789 Fransız Devrimi’nden sonra hızla Avrupa’ya yayılan milliyetçilik akımı 19. yüzyılda çok kavimli bir devlet olan Osmanlı İmparatorluğu’nu da etkiledi. 1821’de başlayan Yunan ayaklanması bunun ilk örneğiydi. Bunu Sırplar, Bulgarlar, Rumenler, Arnavutlar gibi Balkan halklarının ulusal devletlerini kurma yolundaki hareketleri izledi. İmparatorluk parçalanırken Osmanlı devlet adamları çeşitli reformlarla devleti ayakta tutmaya çalışıyorlardı. Bu reform hareketlerinin en kapsamlısı olan Tanzimat bile milliyetçilik hareketlerinin güçlenmesini önleyemedi. 19. yüzyılın ikinci yarısına gelindiğinde yalnız Balkan halkları arasında değil, başta Anadolu olmak üzere imparatorluğun hem en her yerinde yüzyıllardır Türkler’le birlikte yaşayan Rumlar ve Ermeniler arasında da milliyetçilik yaygınlaştı. Gene bu dönem de imparatorluğun Müslüman nüfusunun önemli bir bölümünü oluşturan Araplar da milliyetçi akım lardan etkilenmeye başladılar.
Bütün bu gelişmelere karşılık Osmanlı aydınları 1860’lara kadar milliyetçi akımlara uzak durdular. Ama batı ile gittikçe artan ilişkiler sonunda Osmanlı aydınları arasında da milliyetçi uyanışlar baş gösterdi. Bunun ilk belirtileri tarih ve dil alanında görüldü. O zamana kadar İslam tarihinin uzantısı olarak ele alınan Osmanlı tarihi dışında da Türkler’ in bir tarihi olduğu keşfedildi. İlk kez İslam öncesi Türk tarihine el atıldı. Bu alandaki gelişmelerde batıdaki Türkoloji araştırmalarının da etkisi büyük oldu.
Şinasi ve Ziya Paşa'da ilk izleri görülen dilde Türkçülük hareketi Ahmed Vefik Paşa'nın sözlük, atasözleri ve Türkçe'nin çeşitli lehçeleri üzerindeki çalışmalarıyla yeni bir nitelik kazandı. Ahmed Vefik Paşa Lehçe-i Osmani (1876-88) adlı sözlüğünde ilk kez Türkçe sözcükleri ayrı bir bölümde topladı. Onu izleyen Şemseddin Sami 19. yüzyılın son yılında yayımladığı sözlükte (Kamus-ı Türki) ilk kez Türkler'in konuştuğu dili Türki (Türkçe) olarak adlandırdı. Basın da bu yoldaki çalışmalara olanak hazırladı. Ahmed Midhat Efendi, çıkardığı Tercüman-ı Hakikat gazetesinde Türkçe'nin yalınlaşması için çaba harcadığı gibi Türkoloji araştırmalarına da yer verdi. 1894'te yayımlanmaya başlayan İkdam gazetesi de Türkçüler'in toplandığı bir merkez oldu. Burada Necip Asım (Yazıksız), Veled Çelebi (İzbudak) dil ve tarih konularında önemli yazılar yazdılar. Necip Asım Türk Tarihi (1900) adlı bir kitap yazdı. Gene bu dönemin Türkçülerinden Emruilah Efendi, Bursalı Tahir Bey, Fuad Bey (Köseraif) ve Necip Bey (Türkçü) kültür bilincinin uyanm asına katkıda bulundular. Mehmed Emin Bey’in (Yurdakul) 1897 Osmanlı-Yunan Savaşı sırasında yayımladığı Türkçe Şiirler adlı kitabı da işlediği temalarla Türkçü düşüncenin daha geniş çevrelerce tanınm asında önemli rol oynadı.
Bu arada Rusya’da çarlık yönetiminin baskısı altında yaşayan Türkler arasında da ulusal uyanış hareketi başlamıştı. Kırım’da Gaspıralı İsmail Bey’in, Kazan’da Şahabeddin Mercani ile Abdülkayyum Nasıri’nin, Kafkasya’da da Feth Ali Ahundzade’nin öncülük ettiği bu hareket yeni kuşak aydınlar arasında da birçok yandaş bulmuştu. Bu aydınların gerek yayın organları yoluyla, gerek doğrudan Osmanlı aydınları ile ilişki kurmaları düşünce alışverişini de hızlandırmıştı. 1900’lerin başında II. Abdülhamid yönetimine karşı mücadele eden Jön Türkler arasında da Türkçü düşünceler tartışılmaya başlandı. O güne kadar Jön Türkler yalnızca meşrutiyet rejiminin geri getirilmesi için çalışıyorlar, Osmanlı birliğini korumayı da temel alıyorlardı. İlk kez, Kırımlı bir aydın olan Yusuf Akçura Türkçülük’ü Jön Türkler’in gündemine getirdi. Yusuf Akçura artık Osmanlı birliğini savunmanın olanaksız olduğunu, Türkler arasında ulusal bilincin yaygınlaşması için çalışmak gerektiğini ileri sürdü. Ahmet Ağaoğlu, Tunalı Hilmi. Ahmet Ferid (Tek) gibi Jön Türkler de onu desteklediler. Böylelikle Türkçülük siyasal bir nitelik de kazanmaya başladı.
Türkçülük 1908’de II. Meşrutiyet’in ilanından sonra örgütlü bir hareket durumuna geldi. Türkçüler hem iktidara gelen İttihat ve Terakki içinde yer alarak bu örgütün düşünsel yapısını biçimlendirmeye, siyasal yönelimlerini etkilemeye çalıştılar, hem de Türk Derneği, Türk Yurdu, Türk Ocakları gibi kendi örgütlerini kurarak kültürel alandaki etkinliklerini artırdılar.
Bu arada İttihat ve Terakki’nin genel merkez yöneticileri arasına giren Ziya Gökalp, Türkçülük düşüncesini sistemli bir ideoloji haline getirme yolunda çalışmalara koyuldu. Bu dönem de Selanik’te çıkan Genç Kalemler dergisinin de dilde Türkçülük’ün olgunlaşmasında önemli rolü oldu. Ömer Seyfettin’in bu dergide çıkan “Yeni Lisan” adlı yazısı ulusal bir dil ve edebiyat yaratılması yolundaki çabalara öncülük etti.
Osmanlıcılık, Batıcılık, İslamcılık gibi II. Meşrutiyet döneminin öbür düşünce akımlarına bağlı kişilerle zaman zaman sert tartışmalara da giren Türkçüler, İttihat ve Terakki’nin 1913’te yönetime tek başına egemen olmasından sonra belirgin bir üstünlük elde ettiler.
Bütün Türkler’in bir bayrak altında birleşmeleri ülküsünü ifade eden ve Ziya Gökalp’in Türkçülük’ün son hedefi olarak nitelediği Turan düşüncesi bazı kişilere I. Dünya Savaşı koşullarında hemen gerçekleşecek gibi göründü. Böyle düşünenlerin başında gelen Enver Paşa’nın bu uğurda giriştiği askeri harekât binlerce Türk gencinin kanının dökülmesine neden oldu.
I. Dünya Savaşı Osmanlı Devleti’nin de aralarında yer aldığı İttifak Devletleri’nin yenilgisiyle sonuçlandı. Savaş sırasında iktidarda bulunan İttihat ve Terakki ile onun ideolojisi Türkçülük bu yüzden sert eleştirilere uğradı. Ama Kurtuluş Savaşı’nın başarıya ulaşması ve Anadolu’da ulusal temele dayalı yeni bir devletin kurulması Türkçülük’e yeniden itibar kazandırdı. Ziya Gökalp’in bu gelişmeleri dikkate alarak yeniden biçimlendirdiği Türkçülük, Türkiye Cumhuriyeti’nin ideolojik yapısının oluşmasında etkili oldu.