Ud
Ud, Türkiye’de ve birçok Arap ülkesinde kullanılan telli çalgıdır. Geçmişi Eski Mısır’da 19. ve 20. hanedanlar dönemine kadar uzanan ud, bugünkü yapısını yaklaşık 1.000 yıl önce, büyük olasılıkla Araplar’ın elinde kazandı. Ud çaldığı bilinen ünlü düşünür Farabi, o zamana kadar dört çift tel takılan çalgıya beşinci çift teli ekledi. Bu dönemde udun sapında perde bağları vardı. Bunlar 10. yüzyılın sonuna doğru terk edildi. “Bamteli” denen en pes telin ne zaman eklendiği bilinmiyor. Bu tel, 20. yüzyılın ilk çeyreğine kadar en tiz tellerin altına takılırdı. Yaklaşık 60-70 yıl önce, bu tel daha önce en pes olan tellerin üstüne alındı. Böylece, tüm teller aşağıdan yukarıya, tizden pese doğru sıralanmış oldu.
Önceleri tahtadan bir mızrapla çalınan ud, Endülüslü Ziryâb (9. yüzyıl) ile kartal teleğinden bir mızrapla çalınır oldu. Günümüzde, plastikten mızraplar yeğlenmektedir.
Batıda özellikle Rönesans döneminde yaygın olarak çalınan lavta, hem biçimini, hem de batı dillerindeki adlarını uddan alır. Arapça’da adı “el ud” olan bu çalgı İtalyanca “liuto” , Fransızca “luth” , Almanca “laute” ve İngilizce "lute” diye adlandırılır. 19. yüzyılın ikinci yarısında klasik Türk müziğinde de kullanılmaya başlayan ve 20. yüzyılın ortalarına doğru terk edilen alaturka lavta da büyük olasılıkla udun bir türevidir.
Günümüzde Türkiye’de geleneksel müziğin en yaygın çalgılarından biri olan udun, öteki İslam ülkelerinde rastlanan udlardan önemli hiçbir farkı yoktur.
Çalgının iri gövdesini, 20 dolayında hilal biçimli ahşap dilim oluşturur. Gövdeye oranla kısa olan sap bir takozla gövdeye bağlanır. Sapın ucunda, hafifçe geriye doğru kıvrılan burguluk yer alır. Burguluğa doğru incelen yassı sapın, gövdeye bitiştiği yerdeki kalınlığı yaklaşık dört parmaktır. Sap ve burguluk, yaklaşık 45°’lik bir açı oluşturur. 1 mm kalınlığında bir köknar levha olan göğüs, “balkon” denen çıtalarla alttan desteklenir. Göğüste, ikisi küçük, biri ortada ve büyük olmak üzere genellikle üç delik vardır. Bunlar, gül ya da kafes adı verilen süslü oymalarla kapatılır. Bu güller ya sedef kaplanmış hafif bir tahtadan ya da fildişi, bağa gibi değerli maddelerden oyulur. Udun asıl eşiği göğüse yapışıktır. Doğrudan doğruya eşikten çıkan (ayrıca bir tel takozu yoktur) teller, sapla burguluğun birleşme yerindeki dip eşikte açılan çentiklerden geçer ve burgularına sarılır. Udda, yalnızca bam teli tek, ötekiler ikişerli olmak üzere 11 tel vardır. Bunlar, tizden pese doğru sol, re, la, mi, re ve la sırasıyla akortlanır. Bam telinin akordu, çalınacak yapıtın makamına göre bazen değiştirilir. Ud çalan sanatçıya “udi” denir. Çalma sırasında, oturan udi kucağındaki çalgıyı üstten sağ koluyla, alttan da diziyle sıkıştırır. Sağ eliyle mızrap vurur, sol elinin parmaklarıyla sapın üzerindeki tellere basarak notaları bulur.
Ud Türk müziğindeki kesin yerini 19. yüzyılın ikinci yarısında almıştır. 19. ve 20. yüzyıllarda yetişen Türk ud virtüözleri birbirinden oldukça farklı çalış üslupları geliştirmişlerdir. Nevres Orhon, Şerif Muhittin Targan, Udi Hırant, Yorgo Bacanos ve Cinuçen Tanrıkorur anılmaya değer ud sanatçılarıdır.