Urartular
Büyük Hitit İmparatorluğu’ nun İÖ 1200’lerde yıkılmasını izleyen dönemde Güney ve Güneydoğu Anadolu’da Geç Hitit Devletleri; doğuda, Van Gölü çevresinin dağlık bölgelerinde de Urartular tarih sahnesine çıktılar. Urartu Krallığı, Van Gölü çevresinde yaşayan birbirlerine komşu ve akraba çeşitli Hurri boylarının birleşmesiyle doğdu. İÖ 900-590 arasında egemenliklerini sürdüren bu krallığın yayıldığı bölge doğuda Hazar Denizi’nden ve Kafkasya’nın güneyinden başlayarak Doğu ve Güneydoğu Anadolu’yu, Urmiye Gölü’nü, Mezopotamya’nın kuzeydoğu kesimini içine alıyordu.
İÖ 13. yüzyılda küçük beylikler halinde yaşayan Urartular iki ayrı siyasal birlik olan Uruatri ve Nairi konfederasyonlarına ayrılmışlardı. Bu iki konfederasyon Asur saldırıları karşısında birleşiyor, ama tehlike uzaklaşınca ayrılarak yeniden kendi aralarında çekişmeye başlıyordu. Hayvan yetiştirmek için gerekli verimli yaylakları, maden yataklarım ve üretim bölgelerini ele geçirme uğraşı, aralarında sürekli bir çatışmanın çıkmasına yol açıyordu. İÖ 9. yüzyılın başında tahta çıkan ilk Urartu kralı olarak bilinen Aramu’ ya kadar geçen bu süreye Beylikler Konfederasyonu dönemi denir. İÖ 9. yüzyılın ortalarına kadar uzanan süre ise Urartu Devleti’nin kuruluş evresini oluşturur.
İÖ 9. yüzyılın ortalarında Urartular’ın üzerinde Asur baskısı yoğunlaşmıştı. Asurlular ele geçirdikleri yerlerde denetimi kanlı bir şiddetle sağlıyor, egemenliklerini kabul etmeyenlere karşı acımasız bir savaş sürdürüyorlardı. Ama Urartular, Asurlular’ın saldırısına uğrayan ülkelerini giderek artan bir direnişle savunmaktaydılar. Küçük boylar aralarında birleşerek yeni ve büyük birlikler oluşturuyorlardı. Bu birlikler devletleşmenin en önemli adımları oldu. Urartular’ın kuruluş evresini tamamlayıp bir devlet olarak belirmeleri Lutipri’nin oğlu I. Sardur dönemine (İÖ 840-830) rastlar.
I. Sardur, Urartu başkentini Van Gölü’nün doğu kıyısındaki Tuşpa’da (Van Kalesi) kurdu. Kalenin kuzeybatı eteklerinde halkın Madır Burcu adını verdiği Sardur Burcu’na kendisiyle ilgili yazıtlar yazdırdı. Van Gölü çevresindeki savunma yönünden elverişli konumu nedeniyle burası siyasal yönden birleşmiş bir devletin başkenti oldu. Urartular I. Sardur döneminde, Asur saldırılarına, bazen başarılı sonuçlar aldıkları, şiddetli bir direnişle karşı koymaktaydılar.
I. Sardur’un oğlu İşpuini döneminde (İÖ 830-810). Urartular’ın gücü, Batı Asya’daki egemenliklerini Asurlular’a kabul ettirecek kadar arttı. Önemli askeri harekâtlar gerçekleştiren İşpuini ülkesinin sınırlarını batıya ve güneye doğru genişletti. Urartu Devleti’nin 200 yıl boyunca Batı Asya’nın ve Doğu Anadolu’nun yüksek yaylalarının korkulu ve en büyük gücü olacağı siyasal ve kültürel yükselişi başlıyordu. Aynı dönemde Asur askeri gücündeki zayıflama Asur ordularının Kuzeybatı İran’daki Urmiye Gölü kıyılarına kadar gerilemesine, Patnos yöresinin ve Ağrı Ovası’nın Urartu egemenliğine girmesine yol açtı. Bayındırlığa önem veren İşpuini, başkent Tuşpa’nın çevresinde birçok tapmak ve kale yaptırdı.
İÖ 810-786 yılları arasında hükümdarlık eden İşpuini’nin oğlu Menua döneminde Urartu güçlü, iyi örgütlenmiş, geniş ve gelişmiş bir devlet durumuna geldi. Doğu Anadolu yüksek yaylasını egemenliği altına alan Urartular Asurlular ile yapılan savaşlarda da yavaş yavaş üstün gelmeye başladılar. Menua Urartu topraklarının güneydoğusunda bulunan Urmiye Gölü yöresini egemenliği altına aldı. Ama Urartular asıl batı ve kuzeydoğuya doğru genişlemek istiyorlardı. Batıda Fırat Irmağı ile Karasu’ya kadar sınırlarını genişleten Menua, Asurlular’a vergi veren Milidya’yı kendine bağladı. Bir Geç Hitit Devleti olan Milidya, Suriye ile Anadolu arasında ticaret yönünden önemli geçiş yeriydi. Gene bu dönemde Aras vadisi Urartular’ın egemenliği altına girdi.
Menua döneminde askeri başarılarla yeni toprakların kazanılması yönetsel örgütlenmeyi gerektirmiş ve böylece illere bölünen ülke valilerce yönetilmeye başlanmıştı. Askeri, ekonomik ve ulaşım yönünden önemli yerlere kaleler yaptırılarak askeri güven sağlandığı gibi, yol ağlarını birbirine bağlayan bu kaleler önemli birer kültür ve ticaret merkezleri durumuna geldi. Ayrıca toprağın sulanması için kanallar açıldı, bunların korunup bakımlarının yapılması için memurlar görevlendirildi. Bunlardan 51 km uzunluğundaki Menua Kanalı (bugün Şamran Kanalı) günümüzde Van Ovası’na yaşam vermektedir.
Menua’dan sonra kral olan oğlu I. Argişti (İÖ 786-764) zamanında da Urartu Krallığı’ nin genişlemesi sürdü. Hükümdarlığının ilk yıllarında Akdeniz’e ulaşmak, böylece Asurlular’ın elinde tuttukları ticaret yollarını ele geçirmek amacıyla batıya yöneldi. Birçok Asur yerleşim yerini ele geçirerek Asur ordusunu bozguna uğrattı. Daha sonra doğu ve güneydoğuya yönelen I. Argişti, Urmiye Gölü yöresine sürekli seferler düzenledi. Aras vadisinin kuzeyine geçip Transkafkasya’ya kadar ilerleyerek bu topraklan ele geçirdi. Aras vadisinde ticaret merkezi olması için yeni bir yerleşim yeri kurdurarak Argiştihinili adını verdi. Böylece Urartu Devleti ileride Transkafkasya’da yapacağı fetihler için sağlam askeri üsler de elde etmiş oluyordu.
İÖ 8. yüzyılın ortalarında I. Argişti’nin yönetiminin son yıllarında Urartu Krallığı yükselişinin en üst noktasına erişmişti. Transkafkasya’da ve Van Gölü çevresindeki egemenliği kabul edilmişti. Batıda Geç Hitit Devletleri üzerine başarılı seferler düzenlenmiş, Kuzey Suriye Urartular’a bağlanmış ve Anadolu’nun önemli ticaret yolları denetim altına alınmıştı. I. Argişti’nin yerine tahta geçen oğlu Kral II. Sardur (İÖ 764-735) babasının izlediği politikayı sürdürdü. Krallığın merkezinde canlı bir bayındırlık programı uygularken, elindeki yönetsel ve ekonomik merkezlerin güçlenmesine çalıştı. II. Sardur döneminde Urartu Devleti en geniş sınırlarına ulaştı. Halep alınarak Asurlular’ın Akdeniz’le ilişkisinin kesilmesi, Anadolu ve Suriye’ de ona bağlı olan yerlerle bağının koparılması sağlandı. Urartular Suriye ve Anadolu’daki Asur’a bağlı devletleri kendi yanma çekerek bir siyasal birlik oluşturdu. Ama İÖ 745’te Asur tahtına III. Tiglat-pileser’in geçmesiyle Anadolu’daki durum yavaş yavaş değişti. Ordusunu yeniden düzenleyerek güçlendiren yeni Asur kralı yitirdiği topraklarını geri almaya ve eski sınırlarına ulaşmaya başladı. Asur’un hedefi Urartu’nun gücünü kırmaktı. II. Sardur ve bağlaşıkları ile Tiglat-pileser arasındaki savaş İÖ 743’te Urfa yakınlarındaki Arpad yöresinde gerçekleşti. Savaşta Urartu ordusu ağır bir yenilgiye uğradı. Asurlular Van Gölü yöresine, anayurtlarına çekilen Urartular’ı bu zaferden sonra izlemediler. Ama daha sonra Urartu’nun başkenti Tuşpa’ya kadar ilerleyen Tiglat-pileser kaleyi ele geçiremediyse de aşağıda düzlükte yer alan yerleşme merkezini yakıp yağmaladı. Bu gelişmeler Urartu egemenliğine önemli bir darbe vurdu. Asurlular Güneydoğu Anadolu ve Yukarı Suriye prensliklerini ele geçirerek Orta Anadolu ve Akdeniz’le bağlantıyı yeniden kurdular.
Urartu Krallığı’nın büyük iç çalkantılar içinde bulunduğu bir dönemde tahta geçen I. Rusa (İÖ 735-714) bir yandan yitirilen toprakları geri almak için uğraşırken, öte yandan ayrılmak için fırsat kollayan valilerle uğraşmak zorunda kaldı. Ayrıca durmaksızın yinelenen Asur saldırılarına karşı da önlemler almaya çalıştı. Transkafkasya’da ve güneydoğuda topraklar kazanan I. Rusa, yönetsel bazı değişiklikler de yaparak yerli valilerin yerine yalnız kendisine karşı sorumlu olan kralları geçirdi. Ayrıca Tabal Kralı Ambaris ve Muşki Kralı Mita ile ittifaklar kurdu. Ne var ki, Asur Kralı II. Sargon’un İÖ 714’te düzenlediği seferde yenilgiden kurtulamayan I. Rusa kendini öldürdü. Yerine geçen oğlu II. Argişti (İÖ 714-685) döneminde Urartular doğu ve batıda eski sınırlarını koruyarak güçlü ve egemen bir devlet olmayı sürdürdüler. Kral II. Argişti tüm gücünü savaşın ve yenilginin izlerini silmeye verdi. II. Sargon’un ölümünü izleyen dönemde Asur’da iç karışıklıkların çıkması Urartular’ın oldukça rahatlamalarını sağladı. Ama bu kez de Transkafkasya’dan gelen ve Anadolu’nun içlerine kadar ilerleyen Kimmerler, Urartular için büyük bir tehlike oluşturmaya başladılar. Kimmer akınlarının yoğunlaştığı bu dönemde II. Argişti uzak sınır bölgelerinin korunma gücünü artırarak buralara yeni ve güçlü kaleler yaptırdı.
İÖ 685-645 yılları arasında hükümdarlık eden II. Rusa döneminde Urartu Devleti geniş çaplı bayındırlık etkinlikleri, ekonomik ve yönetsel yeni atılımlar gerçekleştirdi. Asur savaşları ve bu savaşların ardından gelen Kimmer saldırıları Urartular'ın büyük ölçüde toprak ve insan yitirmesine yol açmıştı. Urartular II. Rusa döneminde yaralarını sarma uğraşı içine girdiler. Ekonomik atılımlar için gerekli boş toprakları işlemeye ve buna bağlı olarak yeni kentler, askeri ve ticari merkezler kurmaya giriştiler. Kuzey sınırlarını İskitler’le kurduğu dostlukla güvence altına alan II. Rusa, batıda Akdeniz’e ulaşan yolları yeniden denetim altına almak için yoğun bir çaba içine girdi. Tuşpa kenti yakınlarında Toprakkale yöresinde kurdurduğu yeni kente Rusahinili adını veren II. Rusa burayı yeni başkent yaptı. Bu sırada Urartular artan Med baskılarına karşı eski can düşmanı Asurlular’la yakınlaştılar.
II. Rusa’nın ölümünden sonra Urartu Krallığı bir süre daha yaşadıysa da eski önemini büyük ölçüde yitirdi. Asur Devleti’nin Medler’ce yıkılmasının ardından Ön Asya’da İskitler, Medler ve Babilliler birer siyasal güç olarak belirdiler. Bunlardan İskitler’in istilasına ve talanına uğrayan Urartular, İÖ 590’da Medler tarafından tarih sahnesinden silindiler.
Toplumsal Yaşam
Urartular da öbür Anadolu uygarlıkları gibi dinsel bir devlet kurmuşlardı. Kral ülkenin hükümdarı ve dinsel önderiydi. Menua dönemine kadar Urartu Krallığı belirli oranlarda vergi veren, içişlerinde serbest beyliklerden oluşuyordu. Menua döneminde gerçekleştirilen yönetsel değişikliklerle merkezi devlete geçildi. Bölgeleri kralın görevlendirdiği valiler yönetmekteydi. Böylece merkezden atanan güçlü bir memur kadrosu oluştu. Valiler gerek yönetim ve askerlik, gerek din işlerinde kralın adına hareket ederlerdi. Urartular’da krallık babadan oğula geçmekteydi. Krallar orduya komuta eder, ülkenin siyasal ve yönetsel işlerine bakar, kaleler, kentler kurdurur, kanallar, suyolları yaptırır, başrahip olarak tapınaklar kurar, genel ayinleri yönetirdi.
Urartu halkının temel ekonomik uğraşı tarım, hayvancılık ve madencilikti. Tarımsal üretim yönünden yaşamsal önemi olan baraj ve sulama sistemleri geliştirilmişti. Kaynakların ya da yükseklerdeki göllerin sularının tarıma elverişli topraklara götürülmesi için kanallar ve sukemerleri yapıyorlardı. Krallığın sınırları içindeki zengin otlaklar koyun, keçi, sığır ve at yetiştiriciliğinin gelişmesine yol açmıştı. Özellikle Urmiye Gölü çevresi at yetiştiriciliği için çok elverişliydi. Kuyumculuk ve maden işçiliği ise U rartular’ın en gelişmiş sanat dalıydı. Altından demire kadar her tür madenin işlendiği bu ülkede değerli takı yapımı ve fildişi işleme sanatı ile ağaç oymacılığında çok ileri gidilmişti.
Urartular savunma kolaylıkları sağladığı için sarp kayalıkları, yüksek tepeleri seçerek buralara güçlü surlarla çevrilmiş kaleler yapmışlardı. Sıkı bir korumaya aldıkları yerleşim bölgelerine saray, tapınak ve yönetim yapıları kurmuşlardı. Urartu tapınaklarıysa, tanrı konutu olarak düşünülerek yapılmış görkemli yapılardı. Değerli eşyalarla bezenmiş olan tapmaklarda tanrıların heykelleri bulunuyordu. Urartular’ın dini, Anadolu ve komşu ülkelerin dinleriyle ilişkiliydi. Çoktanrılı olan bu dinde yerli Urartu tanrılarının yanı sıra Anadolu, Mezopotamya ve Eski İran tanrılarına da rastlanmaktaydı. Ülkenin 100’e yakın tanrısı içinde en büyük tanrı Haldi’ydi. Teşeba ve Şivini öbür iki büyük tanrıydı.
İÖ 9. yüzyılın ikinci yarısına kadar resimyazısı kullanan Urartular hızlı bir gelişme gösterince bu yazı yetersiz kaldı. Bunun üzerine İÖ 9. yüzyılın sonlarına doğru Urartular Asur çiviyazısım benimsediler Ama bu yazıda birtakım değişiklikler yaptılar. Basitleştirerek kendi dillerine uyarladılar. Yerli Urartu resimyazısı ise hesap işlerinde ve din ile ilgili alanlarda sınırlı olarak kullanıldı.