Uyku
Yaşamımızın yaklaşık üçte birini uykuda geçirdiğimize göre, uykunun kaçınılmaz bir gereksinim olduğu ortadadır. Buna karşılık uykunun niteliği konusunda pek az, amacı konusunda ise hemen hiçbir şey bilinmiyor. Gene de vücudun hiçbir zaman uykudaki kadar dinlenemediği bir gerçektir. Çünkü insan yatarak dinlenmeye çalışsa bile, uyanık olduğu sürece vücut işlevleri olağan hızıyla sürüp gider ve yorucu dış uyaranlara bilincini tümüyle kapatamaz. Oysa uykudayken bazı vücut işlevleri yavaşlar, insan çevresinde olup biteni fark edemez ve dış uyaranlara her zamankinden daha az yanıt verir. Ama, komada olduğu gibi bilincini yitirmiş değildir; şiddetli bir uyaran karşısında her an uyanarak bilinç dünyasına geri dönebilir.
Günlük uyku gereksinimi kişiden kişiye ve yaşa bağlı olarak değişir. Yeni doğmuş bir bebek yalnızca karnı acıktığı zamanlar uyanarak günün en az 16 saatini uykuda geçirdiği halde, 2-4 yaş arasındaki çocuklar günde ortalama 12 saat uyurlar. Bunun genellikle 1-2 saati öğleden sonra, gerisi gece uykusudur. Yaş ilerledikçe insanın uyku gereksinimi azalır ve bebeklikte kısa aralıklarla bütün güne yayılan uyku saatlerinin yerini erişkinlerde kesintisiz tek bir gece uykusu alır. Yetişkin bir insan için günde 7-8 saatlik uyku yeterlidir. Hatta çoğu insan bundan 1-2 saat eksik uyumaya kendini alıştırarak haftalarca yorgunluk duymadan günün temposuna ayak uydurabilir.
Geceleri iyi uyuyabilmenin ilk koşulu, kasları gevşeterek ve rahatsız edici düşünceleri uzaklaştırarak günün gerginliğinden olabildiğince kurtulmaktadır. Ayrıca yatağın çok rahat, yatılan odanın havalandırılmış ve sessiz olması, fazla ağırlık yapmadan ve terletm eden ısıtacak kalınlıkta bir yorgan ya da battaniye seçilmesi önemlidir. Uykuya yatmadan hemen önce kahve, çay ya da kolalı içecekler içmekten de kaçınmak gerekir; çünkü bu içeceklerde bulunan kafein uyarıcı bir maddedir ve vücudun gevşeyerek uykuya geçmesini geciktirir.
Niçin Uyuruz?
Bilimsel olmayan bir açıklamayla, vücudun “gücünü tazelemek” için uykuya gereksinim duyduğu söylenebilir; bu, tıpkı boşalan bir pile yeniden elektrik yüklemek gibi bir şeydir. Nitekim vücudun güçsüz düştüğü hastalık ya da iyileşme dönemlerinde insanlar genellikle daha çok uyurlar. Üstelik yalnız insanın değil öbür memelilerin de uyuması, uykuda geçen sürenin yaşamımızdaki payı ve uykusuzluğun saptanmış yıpratıcı etkileri, uykunun sağlık açısından ne kadar önemli olduğunu gösterir. Ama, uyku laboratuvarlarında sürdürülen yoğun araştırmalara rağmen, neden uyuduğumuz henüz tam olarak açıklanabilmiş değildir. Genel olarak, vücutta gündüz tüketilen bazı maddelerin uyku sırasında yeniden yapıldığı ve zihnin gün boyunca topladığı yığınla bilgiyi ancak uykudayken seçip elediği düşünülüyor.
Uyku sırasında vücutta ne gibi değişiklikler olduğu konusunda daha çok bilgimiz var. Uykudayken vücut sıcaklığı ve nabız sayısı düşer, kaslar gevşer, solunum daha yavaş ve düzenli hale gelir. Bazı hormonların kandaki miktarı azalırken bazılarınınki yükselir. Ama vücut işlevleri tümüyle durmaz; kalp her zamanki gibi vücuda kan pompalar, bağırsaklarda sindirim sürer ve uyuyan kişi ara sıra yatakta dönerek konumunu değiştirir.
Aslında insan gece boyunca hep aynı derinlikte uyumaz. Denekler üzerinde yapılan araştırmalarda uykunun belirli evrelerden geçen değişik derinlik düzeyleri olduğu saptanmıştır. Bunlardan en önemlileri REM uykusu ya da “hafif” uyku ve REM-dışı ya da “derin” uykudur. Hafif uyku evresindeyken kapalı gözkapaklarının altında gözler hızla titreşip hareket ettiği için, bu tip uykuya “hızlı göz hareketleri” anlamındaki İngilizce rapid eye movements sözcüklerinin başharfleriyle kısaca REM uykusu denmiştir. Uzmanların kanısına göre, insan uyandıktan sonra hatırlayabildiği rüyaları genellikle REM uykusundayken görür.
Uykuya daldıktan hemen sonra genellikle bir ya da iki saatlik bir derin uyku evresine girilir. Gözyuvarlarının hiç kıpırdamadığı bu evreyi 5-15 dakikalık bir REM uykusu, daha sonra 1-1,5 saat kadar süren yeni bir derin uyku evresi izler. Bu iki tip uyku sırayla yinelenir; ama uykuda geçen saatler ilerledikçe REM uykularının süresi uzarken derin uyku evreleri giderek kısalır. Rüya gördüğünü hiç hatırlamayanlar bile her gece uyurken yaklaşık dört REM evresinden geçerler.
Beynin elektrik etkinliği kısaca EEG (elektroansefalograf) denen bir araçla kaydedilebilir. EEG kayıtlarının incelenmesiyle, REM uykusundaki beyin dalgalarının uyanıkken kaydedilen beyin dalgalarına benzediği görülmüştür. Derin uyku evresinde kaydedilen beyin dalgaları ise daha yavaş ve oldukça farklıdır. Ne yazık ki EEG kayıtlarına bakarak o an beyinde neler olup bittiği anlaşılamaz.
Uyku Bozuklukları
Araştırma amacıyla günlerce uykusuz bırakılan kişilerde yorgunluk, huzursuzluk, sinirlilik ve bellek bozuklukları gibi zihinsel etkilerin yanı sıra baş ağrıları, hastalığa yakalanma ve kazaya uğrama tehlikesinin artması gibi fiziksel etkiler de gözlenmiştir. Bir süre sonra uyumalarına izin verilen bu kişilerde, sanki yitirdikleri düş görme fırsatını yakalamak istercesine REM uykusu evrelerinin uzadığı da saptanmıştır.
Sürekli uykusuzluktan yakınanların çoğu huzursuz, sinirli, bunaltıya ya da ruhsal çöküntüye kapılmış kişilerdir. Bir kısırdöngü içinde sıkışıp kalmış gibi huzursuz oldukları için uyuyamaz, uyuyamadıkça da daha huzursuz olurlar. Uykusuzluğu yenmek için çeşitli ilaçlar önerilebilirse de, en iyisi sorunun temeline inerek sıkıntıyı ya da bunaltıyı yaratan nedenleri gidermeye çalışmaktır.
Uykusuzluk kadar yaygın olmayan bir başka uyuma bozukluğu da narkolepsi'dir. Daha çok gençlerde görülen bu durumda hasta genellikle geceleri düzenli uyuyamaz; buna karşılık gündüzleri her an ve her yerde, örneğin yemek yerken, sokakta yürürken ya da konuşurken birdenbire uykuya dalabilir.