Bilgi Diyarı

Aşağıdaki Kutu ile Sonsuz Bilgi Diyarı'nda İstediğinizi Arayabilirsiniz...

Uzakdoğu Sanatı

  • Okunma : 379
Uzakdoğu Sanatı Resim

Uzakdoğu Sanatı, denince Asya’nın doğusunda Çin, Japonya ve Kore sanatı akla gelir. Asya’nın bu ülkelerinde binlerce yıldır yapılagelen sayısız heykeller, çanak çömlekler, oyma ve baskı işleri gelişkin ve ince bir beğeninin ürünleridir. Müzelerde yer alan, Çin’den ve Japonya’dan gelme resimler, heykeller, oyma işleri bu ülkelerde yaşamış ve yaşamakta olan insanların inançlarını, dünyayı algılayışlarını ve yaşama biçimlerini yansıtır. Geleneklerine çok bağlı olan bu ülkelerin halklarının yaratmış oldukları sanat ürünleri günümüze kadar çok fazla bozulmadan gelebilmiş, 17. yüzyıldan sonra batı etkisi kendini göstermeye başlamıştır. Bu etkinin karşılıklı olduğu, özellikle İzlenimcilik Akımı sanatçılarının doğu sanatından büyük ölçüde etkilendikleri bilinmektedir.

Öyküler ve Simgeler

Çinli ve Japon ressamlar kumaş, ipek ya da tahta üstüne resim yaparlardı. Fırça ile resim yapmak Çin’de çok eski zamanlarda başlamış ve halk tarafından yaygın olarak kullanılmıştır. Çin’de ilkçağlardan başlayarak binlerce ressam yetişmiştir. Doğulu sanatçılar yapıtlarında birtakım işaretler ve anıştırma öğeleri kullanarak resmin içeriğine ilişkin ipuçları verirlerdi. Resimde yer alacak bir kimse gerçek yüzüyle değil, toplumsal rolüne göre canlandırılır, duruşu, görünüşü onun kimliği konusunda bilgi verirdi. Bir tanrının ya da kralın gücünü ve yüceliğini göstermek için onu, resimdeki ya da oymadaki öbür insanlardan çok daha büyük boyutlarda çizerlerdi. Eğer resimde belli bir olay anıştırılmak isteniyorsa, olayın geçtiği yer ya da uyandıracağı çağrışım bir simgeyle belirtilirdi. Bu yöntemle ressamlar oldukça karmaşık bir olayı, herkesin tanıdığı simgelerle kuşaktan kuşağa aktarmayı başarmışlardır.

Çin Sanatı

Çin’de bulunmuş en eski yapıtlar İÖ 8000- 7000’e ait çanak çömleklerdir. İÖ 2. yüzyılın ortalarında ise, Çin’in tunç dökmede çok ileri olduğunu gösteren simgesel hayvan figürleriyle bezeli kaplar bulunmuştur. Çin yazısının ilk örnekleri İÖ 1111-255 dönemine aittir. Çin’de yazı yazmaya resim kadar önem verilir, güzel yazı yazma sanatı olan kaligrafi sanatların en yücesi sayılırdı. Ressamlarla kaligraflar eşdeğerde saygı görürler, Çin yazısına fırça resmi kadar önem verilirdi. Çinliler Hz. İsa’dan önceki yüzyıllarda duvar resimleri, kabartma panolar, büyük ölçekli taş heykeller yapmışlardı. Ayna yapımında ustalaşmış, bu aynaları yalnızca süs eşyası olarak değil, mezarların sonsuz karanlığını aydınlatacağına inandıkları için, mezarlarda da kullanmışlardı. İpek dokumacılığının çok önem kazandığı Çin’de ipek dokumalar üzerine baskı ile yapılan desenler, Çinli sanatçıların bu alanda ne kadar ustalaşmış olduklarını gösterir. Bir başka sanat kolu da resim ve heykel sanatlarıyla el ele giden lake işçiliğidir. Çin’de lakenin tarihi çok eskidir. Genellikle ahşap yüzeyler üzerine uygulanan, kendine özgü parlaklığı olan bir tür boyanın kullanıldığı süs ve kullanım eşyaları yüzyıllardan beri Çin’de ve Japonya’da yapılmaktadır. Bu eşyalar yerine göre yeşim, fildişi ya da mercan gibi kakma malzemesiyle bezenir.

    Çin’de Budacılık’ın yaygınlaşması sanatta yeni bir gelişmeye yol açtı. Olağanüstü bir insan görünümünde dev Buda heykelleri ve pagoda denen tapmaklar yapılmaya başlandı. 6 . yüzyıla gelindiğinde bu heykel ve tapınakların sayısı on binlere varıyordu. Bu tarihte Japonya’dan Çin’e yayılan Zen Budacılığı, Çin sanatına doğayı getirdi. Zen inanışına göre ruh ancak doğa içinde huzura kavuşabilirdi. Böylece Çin resmine görkemli dağlar, alacakaranlıkta ışıldayan sular ve ormanlar girdi. Deniz de ilk kez, batıdan 1.000 yıl önce, açık hava resimleri çizen Çinli ressamlarca resimlendi. Yaratıcı bir sanatçının gözlemlerini taşıyan bu resimlerde doğa ve insanın iç içe yer aldığı görülür. İnsan, orman, deniz ve bulutlar ilk bakışta birbirinden ayırt edilemeyecek bir bütün oluşturur. Çin sanatının tipik örneklerinde savaş, şiddet, çıplaklık, ölüm genellikle yer almaz. Her zaman esinlendirici, soylu, ruh tazeleyici ve göze hoş görünen öğelerin bulunmasına özen gösterilir. Aynı dönemde Çin porselenlerinde de büyük bir gelişme görüldü. Çin, sade ve zarif porselenleriyle dünyanın en büyük çanak çömlek üreticisi durumuna geldi.

    13. ve 14. yüzyıllarda, Moğol yönetimi sırasında çeşitli Buda mezheplerinin özelliklerini simgesel olarak yansıtan çok kollu Buda heykelleri yapıldı. Bu döneme ilişkin resimlerde av sahneleri, halkın yaşamından kesitler ve binicilik gibi konular yer aldı. Bu özgür çalışma biçimi daha sonraki yüzyıllarda giderek kuralcı bir resim anlayışına dönüştü. Örneğin, bir dağ resminin kaç fırça vuruşuyla yapılacağı belirlendi ve yaratıcılık büyük ölçüde kesintiye uğradı. 17. yüzyıldan sonra güçlenen batı etkisine karşı konmaya çalışıldıysa da, binlerce yılda kendi öz üslubunu yaratmış olan Çin sanatı bazı özelliklerini yitirmeye başladı. 1950’den sonra geleneksel sanatları korumaya yönelik bir çabayla bu sanatlar bir ölçüde eski canlılığını kazandı.

Japon Sanatı

Japonya yüzyıllar boyunca dışa kapalı bir ülke oldu. Japon sanatı özellikle 3. yüzyıldan sonra gelişti. Japonlar 4. yüzyılda Çin yazısını benimsedi. Budacılık’ın ve saray kültürünün egemen olduğu 6.-19. yüzyıllar arasında Japonya Çin kültürünün etkisi altında kaldı. Saraylar Çin’den gelen ya da taklit edilen eşyalarla donatıldı. Buda heykellerinin en kusursuzları, tapınakların en görkemlileri yapıldı. Japonlar tunç heykel yapımında çok ustalaştılar. Dinsel konuları içeren büyük duvar panoları, Hint etkisiyle çok kollu tanrılar, korkunç görünüşlü tek ya da grup halinde hayvan resimleri yaptılar. 7.-11. yüzyıllarda öykülü resimler yapıldı. Bu resimler sanki bir evin tavanı kaldırılmış da içi görünüyormuş gibi olurdu. Japonlar ağaç oymacılığında ve ağaçtan heykel yapımında çok ileriydiler. Dinsel bayramlarda yapılan dansların figürlerini betimleyen ağaç heykeller yaptılar. Hem dinsel, hem ulusal içerikli tiyatro oyunlarında kullandıkları maskeler de ağaçtan oyularak yapılıyordu. İhtiyar adam, genç kız, şeytan gibi bazı tipler maskelerle canlandırılıyordu. Böylece bir maske sanatı gelişti.

    Zen Budacılığı’nın Japon sanatı üzerinde çok belirgin bir etkisi oldu. Zen, dinginlik ve uyum arayışı içinde doğa ile bütünleşen bir dindi. Hızlı fırça vuruşları ile ipek üzerine bazen bir manzara, bazen tomurcuklu bir bahar dalı yapan ressamın beklentisi, bu dalın insanın zihninde çiçek açmasıydı. Zen rahipleri Japonya’da bir “çay bahçesi kültürü” geliştirdiler. Çay bahçeleri bir ressamın özeni ve yaratıcılığıyla düzenlenirdi. Çaylar içildikten sonra resimlere bakılırdı. Japonya’da bugün hâlâ süren ince zevkin kaynağında bu çay bahçesi geleneği vardır. Resimlerdeki duygulu anlatım, rahat ve dengeli kompozisyonlar özellikle dikkat çekicidir. 16. yüzyılın sonunda ve 17. yüzyılın başında Sotatsu Nonomura ve Koetsu Honami yaptıkları yelpaze resimleri, lake ve hat işleri ve bahçe tasarımlarıyla dikkati çektiler. Ogata Korin (1658- 1716), kumaş desenleri ve lake çalışmalarıyla kendinden sonra gelen sanatçıları etkiledi. Doğayı çok iyi tanıyan Korin, soyut desenlerle süslediği paravanalar ve seramiklerle de ün kazandı. Yeni bir resim geleneğinin öncüsü oldu.

    Öteden beri çok güzel oymabaskıların yapıldığı Japonya’da 17. yüzyılda ağaçbaskılar halk arasında yaygınlaştı. Yalnız siyah beyaz değil, renkli baskılar da yapılmaya başlandı.Kumaş üzerine yapılan bu baskılarda günlük konulara da yer veriliyordu.

    19. yüzyılda batı kültürünün etkisi Japonya’da da görülmeye başlandı. Bu etki geleneksel ağaç oyma heykellerde bile kendini gösterdi. II. Dünya Savaşı’ndan sonra bu etki özellikle mimarlıkta görüldü. Ne var ki, batı sanatlarının üzerindeki Japon etkisi de yabana atılmayacak bir ölçüde arttı; bu, bahçe mimarlığından resme, hatta giyime kadar çok çeşitli alanlarda ortaya çıktı.

Kore Sanatı

Çin ve Japon sanatlarının etkisinin açıkça görüldüğü Kore sanatı, aşırılıktan kaçınan Doğalcı eğilimiyle her ikisinden de ayrılır. Kore sanatının en eski yapıtları İÖ 57-İS 668 yıllarına ait mezarlarda bulunan duvar resimleridir. Bu resimlerde ölen kimsenin yaşamına ilişkin önemli olaylara da yer verilmiştir. Gene aynı dönemde Koreliler’in metal işçiliğinde çok ileri gittikleri kral mezarlarında bulunan taç ve takılardan anlaşılmaktadır. Daha sonra Kore kültürünün hızla Çin'in etkisi altına girdiği görülür. Budacılık’ın yaygınlaşmasıyla birlikte çok sayıda tapmak, granitten Buda heykelleri ve çanlar yapıldı. Kore sanatının en değerli ürünleri ise sırlı seramiklerdir. Bu seramikleri Çinliler, “dünyanın 10 güzelliğinden biri” olarak değerlendiriyordu. Koreliler bunlardan başka ağaç oyma harf kalıplarıyla kitaplar bastılar, gene ağaçtan maskeler yaptılar.

    16. yüzyıla gelindiğinde saray ressamlarınca yapılan manzara resimlerinin yanı sıra başka ressamlar da erik ağacı, orkide, bambu resimleri yaptılar. Çiçekli erik dalı sürekliliği ve uyumu, orkide saflığı, bambu ise bükülebilirliği ve kırılmazlığı simgeliyordu. Bu ressamlar Çin manzaralarını taklit etmek yerine gerçek Kore manzaraları çizdiler. 19. yüzyılda Çin ve Japonya gibi Kore de batı etkisinin altına girdi. Birçok ressam yağlıboya çalışmalar yaptı.

Uzakdoğu Sanatı Resimleri