AFRİKA HALKLARI
İnsan soyunun Afrika’nın doğusunda evrimleştiğine ilişkin güvenilir kanıtlar vardır. Tanzanya’nın Olduvai Boğazı yöresinde ve Etiyopya’da yapılan kazılarda, iki-üç milyon yıl öncesinden kalma, alet yapan en eski insan kalıntıları ortaya çıkarılmıştır. Büyük bir olasılıkla toplu yerleşim ilk önce Afrika’da gerçekleşmiş, daha sonra dünyanın öteki bölgelerine yayılmıştır {bak. İNSANIN KÖKENİ).
Afrika’nın bugünkü nüfusu genellikle dört ana gruba ayrılır. Birincisi, çoğunluğu AfrikaAsya (Hami-Sami) dil ailesinden Arapça, Berberi ve Amhara dillerini konuşan Kuzey Afrika halklarıdır. Bunlar bin yılı aşkın bir süredir o topraklarda yaşayan, Kopt Kilisesi’ ne bağlı Hıristiyanlar ile Müslüman halklardır. Kültürel ve tarihsel bakımdan Ortadoğu’ nun bir uzantısı sayılan bu halklar, binlerce yıldır kervanların gidip geldiği Sahra üzerinden Batı Afrika ile de bağlantılıdır. Arap ticaret dünyasının bir parçası olan Doğu Afrika kıyılarında konuşulan Svahili dili, Arapça sözcükler ile Bantu dilbilgisinin bir bileşimidir {bak. A f r i k a DİLLERİ).
İkinci grup, Sahra’nın güneyinde en kalabalık nüfusu oluşturan ve geleneksel olarak “zenci” diye adlandırılan insanlardır. Kuzey Afrikalılar’dan çok daha koyu renkli olan bu halklar oldukça yakın bir zamana kadar küçük siyasal birimler halinde, toprakla uğraşarak ve birbirinden farklı dinsel geleneklere bağlı olarak yaşıyorlardı. Dilleri Ortadoğu dillerinden çok değişiktir. Tropikal Afrika halklarının büyük bölümü Kongo-Kordofan grubuna bağlı dilleri konuşur.
Üçüncü grup avcılık ve toplayıcılıkla geçinen halklardır. Bu halkların en tanınmışları Kalahari’de yaşayan Buşmanlar (Sanlar) ile Zaire (Kongo) yağmur ormanında yaşayan Pigmeler’dir. Bazı arkeologlar, genellikle çok ufak tefek olan bu insanların Afrika’ya ilk yerleşenlerin soyundan geldiklerine inanırlar. Buşmanlar ve Pigmeler yüzyıllar boyunca Bantu dilleri konuşan çiftçilerle yakın ilişki içinde olduklarından yaşamları da birbirinden etkilenmiştir.
Son olarak, 19: yüzyılın sonunda İngiltere, Fransa, Portekiz, Belçika ve Almanya’dan gelerek Afrika’ya yerleşen Avrupalı sömürgeci göçmenler sayılabilir. Bunlardan başka, ticaret yapmak için Hindistan’dan ya da Ortadoğu’dan gelmiş insanların soyundan olanlar da vardır. Bugün Afrika ülkelerinin çoğunda, siyasal etkileri az olan Avrupalı ya da Asyalı göçmenlere yerleşik halk gözüyle bakılmaz. Yalnızca Güney Afrika’da beyaz bir azınlık bugün de siyasal gücü elinde tutmaktadır {bak. G ü n e y A f r i k a ) .
Yerleşim Yöreleri
Afrika nüfusu kıtada düzensiz bir dağılım gösterir. Sahra ve Kalahari çölleri gibi geniş alanlarda yerleşim çok seyrektir. Oysa Mısır, Göller Bölgesi, Nijerya’nın güneyi gibi yerler yüzyıllardan beri yoğun bir yerleşmeye sahne olmuştur. Geçen yüzyılda Zaire, Zambia ve Güney Afrika’daki bakır ve altın madeni çevresinde nüfus yoğunlaşmıştı. Eski sömürge yerleşmelerinden bazıları, örneğin Zaire’nin başkenti Kinşasa, Kenya’nın başkenti Nairobi, Nijerya’nın başkenti Lagos ve Güney Afrika’nın başkenti Johannesburg zamanla büyük kentlere dönüştü. Gene de Afrikalıların büyük bölümü hâlâ kırsal kesimde yaşamaktadır.
Afrika nüfus sayımlarından elde edilen veriler çok güvenilir ve güncel değildir. Bu nedenle doğum ve ölüm oranları doğru hesaplanamamaktadır. Bununla birlikte Afrika nüfusunun bütün öbür kıtalardan daha hızlı arttığı varsayılır. Bunun bir nedeni hastalıklarla savaşta kullanılan yeni ilaçların etkisidir. Gene de birçok Afrika ülkesinin ekonomisi nüfusunu besleyecek güçte olmadığı için, zaman zaman korkunç bir açlık tehlikesiyle yüz yüze gelinmektedir.
Afrika Devletleri
19. yüzyıldan önce Afrika’nın büyük bir bölümü küçük devletlere ayrılmıştı. Her birinin kendi bağımsız hükümeti, değişik bir dili, yasaları ve töreleri vardı. Bunların bir bölümü Avrupa ve Asya’da olduğu gibi karmaşık yönetsel yapıları olan krallıklardı. Eski Mısır, Meroe (bugünkü Sudan), Gana Krallığı, Mali ve Songay (Batı Afrika otlaklarının bulunduğu yer), Bunyoro, Buganda, Ruanda, Burundi (Doğu Afrika’da büyük göllerin dolayları) bu krallıklar arasında sayılabilir. Bazı toplulukların ise esnek ve basit bir örgütlenme biçimi vardı. Nijerya’daki Tiv, Afrika’nın doğusundaki Kikuyu ve Masai gibi bu tür toplumlarda, aynı soydan gelen krallar, meslekten yargıçlar ve askerler yoktu. Siyasalkararlar ve anlaşmazlıklar kabile toplantılarında tartışılarak sonuçlandırılırdı. Günümüzde de hâlâ eski yöneticilerin soyundan gelme kralların egemenliğinde bazı topluluklar bulunmaktadır.
Eski Afrika toplumlarından çoğunun yazı dili yoktu. Özel olarak seçilmiş kişiler gelenekleri, töreleri, yasaları, ülkenin tarihini ezberler ve bunları başkalarına öğretirlerdi. Bu kişilerin bellekleri kitapların yerini tutardı. Birçok gelenek bu yöntemle yüzyıllarca korunabilmiştir.
Yaşama Biçimleri
Her devletin, siyasal kurumlara, yaşama biçimine, doğum, topluluğa kabul edilme, evlenme ve ölüm törelerine sıkı sıkıya bağlı bir dini vardı. Afrika topluluklarının çoğunda ataların kendi soylarından gelen insanları sevdiğine ve koruduğuna inanılır, onlara kurbanlar sunulurdu. Büyücülere inanış da çok yaygındı. Geleneksel inanca göre büyücüler kızdıkları ya da kıskandıkları kişilere büyü yaparak zarar verebilecek yetenekteydiler {bak. BÜYÜ VE BÜYÜCÜLÜK).
Kuzey ve Batı Afrika devletlerinin çoğu erken tarihlerde İslam dinini benimsemişti. Akdeniz kıyılarından Sahra’nın güneyine ve otlaklardan Atlas Okyanusu kıyılarındaki ormanlara kadar uzanan bir alanda Müslüman devletleri kuruldu. 14. ve 16. yüzyıllarda kurulmuş olan Mali ve Songay krallıkları ile Kuzey Nijerya’daki Hausa Krallığı bunlar arasındadır. Bugün Müslümanlık Batı Afrik a ’da hâlâ yayılmaktadır.
Sömürge döneminde-Avrupalı misyonerler (din adamları) Afrika halklarına Hıristiyanlığı aşılamaya çalıştı. Başlangıçta Afrikalı halkların birçoğu bu dini benimsedi. Ama sonradan Afrikalı Hıristiyanlar kitlesel olarak misyonerlerin kiliselerinden koptu ve Hıristiyanlık ilkeleriyle geleneksel Afrika dinlerinin karışımı olan kendi “bağımsız” kiliselerini kurdular.
Afrika’da geleneksel olarak bir erkek birden çok kadınla evlenebilirdi. Ama bu uygulama zenginlerin harcıydı; çünkü Afrika topluluklarının çoğunda erkek, gelin için başlık parası öderdi. Başlık olarak kızın babasına sığır ya da bakır süs eşyası gibi değerli armağanlar sunulurdu. Bazı topluluklarda ise erkek kendi evini kurmasına izin verilinceye kadar uzun bir süre kayınbabasının işlerinde çalışmak zorunda kalırdı. Çocukların dünyaya gelmesi her zaman mutlu bir olay olarak karşılanır, çocuksuz olmak en büyük felaketlerden biri sayılırdı.
Afrika’nın kimi yörelerinde bu gelenekler hâlâ sürdürülüyor. Gene de, paranın kullanılmaya başlaması, tarım ve sanayi ürünleri ticaretinin artması, göçmen işçilerin yaygınlaşmasıyla artık en uzak köyler bile değişmeye başlamıştır.
Kadınların büyük ölçüde bağımsız olduğu Afrika topluluklarının sayısı pek azdır. Yoruba’da (Nijerya) kadın tüccarların kendi hesaplarına çalışarak zengin oldukları biliniyor. Kimi devletlerde ise kadınların azımsanamayacak siyasal etkinlikleri olmuştur. Am a kadınların ezici çoğunluğu hâlâ babalarının ve kocalarının denetim ve baskısı altındadır; pek çoğu da babalarının seçtiği erkekle evlenmek zorundadır. Bazı Afrika ülkelerinde artık kadınlara erkeklerle eşit eğitim olanakları tanınmaktadır. Bu ülkelerde kadınların durumunun eskisi kadar umutsuz olmadığı söylenebilir.
Sanat ve Müzik
Afrika halkları çeşitli sanatlar aracılığıyla duygularını anlatmakta çok başarılıdır. Resim ve heykel sanatlarının çok eski bir geçmişi vardır. Taş Devri’nden kalma binlerce yıllık kaya resimleri ve oymaları anlatım gücünden hiçbir şey yitirmemiştir. Batı Afrika’nın özgün heykel geleneği çağdaş batı sanatını alabildiğine etkilemiştir. Nok’ta bulunan 2.000 yıllık küçük kil heykelciklerden, dünyanın en güzel tunç heykelleri sayılan İfe ve Benin’deki büstlere kadar, en zengin oyma ve heykel sanatı ürünlerinin Nijerya’da olduğu kabul edilir.
Afrika’ya özgü aletlerle çalman geleneksel Afrika müziği karmaşık ritmiyle ünlüdür. Bu müzik dinlemekten çok dans etmek içindir ve çeşitli ritimlere uygun pek çok dans biçimi doğmuştur. Afrikalı kölelerle Am erika’ya taşman Afrika müziği, bugün bütün dünyada beğeniyle dinlenen caz ve benzeri müzik türlerinin de kökenidir.