Bilgi Diyarı

Aşağıdaki Kutu ile Sonsuz Bilgi Diyarı'nda İstediğinizi Arayabilirsiniz...

Ağrı Nedir

  • Okunma : 877

Ağrı Nedir, Beden dokularında rahatsız edici duyum. Ağrısı olan bir kişinin davranışını, bedensel, ruhsal ve toplumsal öğelerin karmaşık etkileşimi olarak görmek gerekir. Sözgelimi, farklı kültürlerden üyeler ve bireyler arasında, yaralanmaya gösterilen tepkide farklılıklar gözlenir. Günlük yaşamda ivegen (akut) ağrı, kazayla yaralanmaların ya da basit hastalıkların verdiği zararın en aza indirgenmesinde değerli bir işlev sayılabilir. Ağrı duyma yeteneği olmadan doğan ya da bir hastalık sonucunda bu duyumu yitiren kişiler, farkına varmayacakları bir yaralanma durumunda büyük tehlike altındadırlar. Buna karşılık cerrahi girişim, kazayla yaralanma ya da doğum sırasında çekilen ağır ağrı, solumayı, kalp işlevlerini ve kan basıncını (tansiyonu) bazen ciddi sonuçlar doğurarak etkileyen tepkiler ortaya çıkarabilir.

İvegen ağrı - sürekli duyulmaya başlanırsa ve belirli bir nedene bağlanmıyorsa- etkili biçimde tedavi edilmezse ya da tedavi sonucunda tam anlamıyla ortadan kaldırılamazsa, süreğen (kronik) duruma gelebilir. Böyle bir ağrı tıbbi girişime oldukça dayanıklıdır ve deyim yerindeyse hastayı canından bezdirebilir.

DUYUSAL MEKANİZMA:

Ağrının temel öğesi sinir sistemindeki yaraya duyarlı sinir uçlarının geliştirdikleri duyusal uyarılardır. "Ağrıalıcı" diye adlandırılan bu duyu organları, yaralı ya da bir hastalıktan etkilenmiş dokuların gönderdikleri mekanik, ısısal ya da kimyasal uyarıları, omurga çevresindeki
sinirlerle beyin merkezlerine ulaştırılan uyarılara dönüştürür. Ağrıalıcılar deri içinde, kan damarlarında, kaslarda ve kas çevresi liflerde, derialtı dokularında, kemik dokularında, iç organlarda, vb. yerlerde bulunurlar.

Yaralanma iki farklı tipte ağrıalıcıları etkileyebilir. Bu farklı ağrıalıcılar "A-delta lifleri" ve "C lifleri" diye adlandırılır. A-delta lifleri hızlı, keskin, kısa süren, yeri açıkça belli ağrı duyumları üretirler. C lifleri, yavaş, ama sürekli biçimde, karmaşık, çok rahatsız edici duyumlar gönderirler. Sözgelimi, ayak parmaklarının bir yere vurulması ya da üstlerine bir şey düşmesi önce bir anlık ağrıya, ardından uzun süren bir yanma duygusuna yol açar. Bir anlık ağrı, A-delta ağrıalıcılarından, ağır ağır gelişen ağrıysa, C ağrı alıcılarından gelir. Yaralanma gerçekleştiğinde, omurgayla ilgili tepkiler (refleksler) de harekete geçer. Bu tepkiler ağrıalıcılar ile omurga arasında çalışan hızlı uyarı-yanıt devreleridir. Bu hareket ettirici tepkiler, kasların bir yaranın çevresini sarıp, kasılmalarına yolaçar. Kasılma da, yaranın ağrısına eklenen kramp ağrıları yaratır. Aynı biçimde, bazı başka tepkiler de, yara çevresindeki dokulardaki kanın küçük dolaşımını azaltır ve ağrıalıcılarla temasa geçtiklerinde ağrı duyumuna yolaçarlar. Temelde bu tepkiler, kan yitimini en aza indirgeyerek, yaralanan kişiyi korurlarsa da, aynı zamanda da ağrının artmasına neden olurlar.

OMURGA YOLLARI

İki komşu sinir kümesinin birbirlerine değdikleri birleşme yerindeki duyu sinirleri, omurga yolları aracılığıyla yaralanma bilgilerini beyin merkezlerine ulaştırırlar; beyin merkezindeki duyu, coşku ve düşünce mekanizmaları, ağrı duygusunu oluştururlar. Yaralanmada rahatsızlık bilgilerini omurgaya taşıyan iki çeşit yol vardır. Bunlardan birinde, beyindeki yedek merkez istasyonla bağlantılı uzun sinir lifleri bulunur. Talamustan da başka sinir hücreleri beyin zarına ulaşırlar. Bu sistem, yaraya ilişkin bilgileri hızla yöneltir ve zarar görme uyarılarının yeri, şiddeti ve süresiyle ilgili bilgileri ulaştırır (şiddeti, yeri belli ağrıdan algıİanan bilgiler). İkinci yoldaysa, talamusa bilgi aktarılmasını yavaşlatan birçok sinir hücresi birleşme yeri bulunan uzun ve kısa lifler vardır. Bu yoldan geçen bilgiler, hoşa gitmeyen duygulardan ve coşkulardan sorumlu beyin merkezlerine ulaşır. Bu yolu kullanan uyarılar, söz konusu hoşa gitmeyen duygulara bağlı yara üstünde, bazı fizyolojik tepkilere yolaçarlar.

Ağrıalıcılardan gelen uyarılar çoğunlukla, çevresinden beyine doğru bilgi aktarılan yol boyunca çoğalır ya da azalır. Sözgelimi, yara bölgesindeki iltihap, ağrıalıcıları duyarlılaştıran kimyasal maddeler üretir; böylece ağrıuyarıcılar, en küçük mekanik uyarı durumunda bile harekete geçerler; yani iltihap, yaralanma uyarılarını şiddetlendirir. Tersine çeşitli yollardaki çevre sinirleriyle omurganın birleşme yerinde, yaralanma bilgilerinin aktarılmasını durduran omurga içindeki bir "kapı" yakınında, temas ve basıncı ortaya çıkaran sinir uçlarından peşpeşe uyanlar geldikçe, yavaşlama olur. Aynı biçimde beyin sapından çıkan bazı ağrı engelleyici sinir hücreleri harekete geçtikleri zaman da, "kapılaşma" olur; yani ağrı uyarıları azalır. Bu mekanizmanın, omurga içinde morfin ya da afyon türevi uyuşturucularla, hatta beyinde üretilen "endorfin" adlı bazı gerekli doğal maddelerle harekete geçirilmesiyle, ağrı denetim altına alınabilir.

SÜREĞEN AĞRI:

Bazen bir yarayla ya da hastalıkla ilgili ağrı, nedenin tedavi edilmesine karşın, bütünüyle ortadan kalkmaz. Başağrısı ya da başka ağrılar, görünürde bir neden yokken ortaya çıkar ve sık sık tekrarlar ya da asla yatışmazlar. Bu tür süreğen ağrılar sanayileşmiş dünyanın temel sorunlardan birini oluşturur: ABD'de nüfusun üçte birinin, yaşamının belirli bir döneminde tıbbi tedavi gerektiren kalıcı ya da sık sık tekrarlayan ağrılar çekmiş olduğu ¡statiklerle ortaya konmuştur. Ağrı sürekli olduğunda, duyumların doğası zamanla değişir ve hasta gün geçtikçe artan biçimde cesareti kırılmış, umudunu yitirmiş, kuruntulu bir insana dönüşme eğilimi gösterir. Ağrı çekenlerin başvurdukları, birçok çare de, tıpkı reçetede yazılandan fazla ilaç kullanılması durumunda olduğu gibi, durumu kötüleştirmekten başka işe yaramaz. Batı ülkelerinde, çeşitli tıp dallarından uzmanların, psikologların ve sosyal hizmet görevlilerinin birarada çalıştıkları, süreğen ağrı tedavi klinikleri kurulmuştur.

AĞRININ DİNDİRİLMESİ

Ağrıyı kontrol altına almanın ya da dindirmenin birçok yolu vardır. Cerrahide uyuşturmaya (anestezi) başvurma, herkesin bildiği bir uygulamadır; ayrıca akupunktur ve hipnozdan da yararlanılmaktadır. Ağrının dindirilmesinin bilinen yollarından biri de aspirin, asetaminofen, iburrofen gibi ağrı kesiciler kullanmaktır; bu ağrı kesiciler, iltihap bulunması durumlarında kullanılmaktadır. Afyonlu ilaçlar, beyinkökündeki ve omurgadaki ağrı-dindirici sistemleri hareket geçiren ve doğal olarak üretilen maddeleri taklit eder, bütün bedeni etkilerler; ama mide bulantısı ve bilinç bulanıklığı gibi istenmeyen yan etkilere de yolaçarlar. Ayrıca bu tür maddelerin uzunsüreli kullanılmaları, daha çok miktarlarda alınmalarını gerektireceği için, alışkanlık yaratabilirler. Geçmişte, bu tür bir alışkanlığa, yolaçma korkusu, ivegen ağrı tedavisinde doktarların söz konusu ilaçları vermekten çekinmelerine yolaçmıştır; ama sonuçta, bu tür alışkanlık olaylarının sanıldığından daha az ortaya çıktığı anlaşılmıştır. Bu yüzden günümüzde, ivegen ağrı tedavi merkezlerinde, ağrılar, doktor denetiminde, doğrudan doğruya damara, hatta omurgadaki ağrı algılayıcılarının hemen yanındaki bölgelere morfin verilerek dindirilmektedir. Elektrik uyarıları tedavisi, masaj, ağrı duyulan yerlerde küçük kan dolaşımını artırmak gibi tedavi yöntemlerinden de başarılı sonuçlar alınmaktadır.