Bilgi Diyarı

Aşağıdaki Kutu ile Sonsuz Bilgi Diyarı'nda İstediğinizi Arayabilirsiniz...

Az Gelişmişlik

  • Okunma : 1345

Az GelişmişlikKesin bir tanımı olmayan, ama ortak özellikleriyle çok sayıda ülkenin gerçeğini yansıtan durum.

Önce, az gelişmişliğin küçültücü bir nitelik olmadığını belirtmek gerekir. Az gelişmiş ülkelerin insanları "az gelişmiş insanlar" değildirler ve birçoğu hayranlık verici kültür ve uygarlıklar yaratmışlardır. Sözgelimi Çin ve Hindistan, "az gelişmiş" sayılan ülkelerin başında gelir; gene Çin ve Hindistan, dünyanın en eski ve en zengin sayılan uygarlıklarını yaratmış iki ülkedir.

Burada söz konusu olan "gelişmişlik", yalnızca maddi zenginliğe dayanmaktadır. Geçtiğimiz yüzyılda Avrupa ve Amerika'da, çoğunlukla beyaz hıristiyan halk arasında son derece gelişen kapitalizm, üretim yöntemlerini tümüyle değişikliğe uğratırken, öteki ülkeler geleneksel çalışma biçimlerini sürdürmüşler, böylece, zenginler ile yoksullar arasındaki uçurum büyümüştür.

Bununla birlikte, az gelişmişlik de evrim geçiren bir gerçektir. Bugünkü ölçülerimize göre yoksul sayılabilecek toplumlarda da uygarlıklar doğmuş ve gelişebilmiştir. Bu, XVIII. yy'a kadar, ekonomik açıdan az gelişmiş olan Avrupa için de geçerlidir. Ancak, kapitalizm şoku eski dengeleri bozmuş, özellikle de nüfus dengesini altüst ederek, az gelişmiş ülkelerin yönetici, bürokratlarına, ekonomik gelişmenin gecikmeye gelmez bir gereksinme olduğunu göstermiştir. İkinci Dünya savaşından önce bir "sorun" olmayan az gelişmişliğin kökü aslında çok eskiye dayanmasına karşın, o tarihten sonra, öncelik taşıyan bir sorun olarak karşımıza çıkmıştır.

Söz konusu değişikliğin temel nedenlerinden biri az gelişmiş ülkelerden çoğunun yaşamış olduğu sömürgeleştirilme olgusudur. Sömürgeleştirme, bu ülkelerde belirli oranda Avrupalının sürekli yaşamasını gerektirmiş ve bunlar yerli halka, kendilerininkinden daha yüksek düzeyde tüketim örnekleri sunmuştur. Avrupa, ancak sanayileşmeyle gerçekleştirilebilecek yeni gereksinmeler yaratmış, böylece, sömürgeciliğin ortadan kalkmasından sonra da Batı ürünlerine bağımlı halklar ortaya çıkmıştır.

Ayrıca, modern hekimliğin ölüm oranını büyük ölçüde düşürmesi sonucunda, nüfus gün geçtikçe artmış ve özellikle tarım alanında uygulanan geleneksel üretim yöntemlerinin yetersizliği nedeniyle, kitleler doyurulamaz olmuştur. Gereksinmelerle kaynaklar arasındaki eski denge bozulmuş, eski üretim biçimlerinin çöktüğü anlaşılmıştır. Yoksulluğun değil, ama, yoksunluğun, Avrupa'nın ilerlemesi sonucunda doğduğu söylenebilir.

Bazı yazarlar da az gelişmişliğin nedenini Üçüncü Dünya kaynaklarının, sömürgecilikle başlayan ve ticaret aracılığıyla sürdürülen "yağma" edilişine bağlamaktadır. Bunda gerçek payı olmadığı söylenemez. François Perroux'ya göre, büyük devletlerdeki kapitalizm, yeni ülkelerden ve sömürge topraklarından yadsınamayacak yararlar elde ederek gelişmiştir. Bu ülkelerden ucuz hammadde, ucuz yiyecek maddesi ve ucuz emek sağlamıştır. Gene aynı ülkelerde yüksek verimli sermaye yatırımlarına girişmiş ve -hiç değilse uzun süre için- istendiği gibi güdülebilecek talepler yaratmıştır.

Az gelişmişliğin kesin bir tanımı olmamakla birlikte, acı bir gerçek olarak varlığını belirleyen bir dizi ortak özelliği vardır.

1 000 nüfus için Üçüncü Dünya ülkelerinde 40-50 çocuk doğarken, gelişmiş ülkelerde 15-20 çocuk doğmaktadır. Bir Avrupalı ortalama 70yılyaşarken, bir Hintli 35 yıl, bir Brezilyalı 45 yıllık bir yaşam umabilmektedir. Oysa az gelişmiş ülkelerde ölüm oranının bu kadar yüksek olmasına karşın, nüfus her yıl yüzde 2-3, yani Batı'dan 5 kat daha hızla yükselmekte ve beslenecek insan sayısını artırmaktadır.

Az gelişmiş ülkelerin önemli bir bölümü, sürekli olacak ya açlık ya da dengesiz beslenme yüzünden protein ve yağlı maddelerin yokluğunu çekmektedir. Zaman zaman, Afrika'nın Arap yarımadasına bakan kıyısındaki çok sayıda ülkeyi etkileyen kuraklıktan sonra olduğu gibi, bu durumun haberi Avrupa'ya ulaşabilmektedir. Oysa bu durum, pek çok bölge için her gün söz konusudur ve nedeni, bazen kullanılan yöntemler, ama çoğu kez de tarım alanında toprak ve iklim koşullarına bağlanan verimsizliktir. Ekonomik gelişmenin, az sayıda çiftçinin çok sayıda kentliyi besleyebildiği ılıman iklimli ülkelerde görülmesi, tümüyle raslantı değildir.

Kötü beslenme yüzünden bedence zayıf düşen yoksul ülke insanları, öğrenim açısından da şanssızdırlar ve her iki olgu da gelişmeyi engelleyen başlıca nedenlerdir; çünkü modern araçları kullanacak kişi kafaca gelişmiş, bilgili ve sağlıklı olmalıdır. Bu öğrenim eksikliği, söz konusu ülkelerde yiyecek maddesi tarımını modernleştirme alanında büyük güçlüklere yol açmaktadır.

Zengin ülkeler ile yoksul ülkeler arasındaki ayrılık, gün geçtikçe belirginleşmektedir.

Az gelişmiş ülkelerde milyarlarca kişinin yıllık geliri 200 doların altındadır. Bu kişiler, üstelik, kalabalık aileler beslemek zorunda olduklarından, biriktirebildikleri para ya çok azdır ya da hiç yoktur. Oysa modern üretime geçmeden önce araç, gübre, vb. almak gerekir. Bu örnek de az gelişmişliğin "kısır dönügü"sünü göstermektedir: Yatırım yapmadan yüksek gelir elde edilememekte, gelir düzeyi düşük olunca da tasarruf olanaksızlaşmakta, dolayısıyla yatırım yapılamamaktadır.

Söz konusu ülkeler, büyük miktarda araç ve gereci dışardan satın almak durumundadırlar; Çin bile bundan kaçınamamaktadır: Bunları ödemek içinse döviz gereklidir. Döviz elde etmenin üç yolu vardır: Dış ticaret, yani hammadde ya da çeşitli ürün satmak; bazı yatırımları verimli kılarak ülkeye yabancı özel sermaye girmesini sağlamak; son olarak da kamusal, ulusal ya da uluslararası kuruluşlardan yardım almak.

Batı ülkeleri, Üçüncü Dünya ülkelerine yardımın gerekliliğine inanmakta, ancak bu yardım çok kısıtlı olmaktadır. Bazı ülkeler yardım için ulusal gelirlerinin yaklaşık yüzde 1'ini ayırmakta, üstelik çoğu bu küçük oranı bile esirgemektedir.

Öte yandan, çok sayıda Üçüncü Dünya ülkesi, öncelikle uluslararası ticarette değişiklik yapmak gereği üstünde durmakta, özellikle de hammadde fiyatlarının saptanmasını ve istikrara kavuşturulmasını istemektedirler. Gelişmiş ülkelerin bencilliği, bunu günümüze kadar hep önlemiştir.

Not: Az gelişmişliğin yıkıcı etkisi özellikle, çocuklar üstünde görülmekte, az gelişmiş ülkelerin tümünde, çocuk ölümleri dramatik biçimde yükselmekterdir.