Bilim
Bilim, Maddi evren konusundaki pozitif bilginin gelişmesi ve sistemli hale getirilmesi. Bilim tarihi, pozitif bilginin lişmesini tanımlama ve açıklama tarihidir. Bilim genel olarak, doğası gereği, birikici ve ilerletici bir etkinlik sayılır. Bu tür görüşler çok karmaşık felsefi önermelere dayanmaktadır. Gerçekten, bilimin doğasını tanımla ma çabası, felsefe tarihinin bir parçasıdır.
BİLİMLE İLGİLİ İLK FELSEFE KURAMLARI
Rönesans dönemi sonlarının filozofları, insanlığın doğayı anlama ve denetleme yeteneği konusunda iyim serdiler. XVII. yy'da (Galilei, William Harvey, İsaac Newton ve Robert Boyle'un yaşadıkları çağ), filozoflar, yeni bulunan bilimsel yöntemlerin yardımıyla, bilim adamlarının hızla eski Yunanistan'daki ve Orta Çağ daki bilim adamlarının başarılarını aşacaklarına kesin olarak inanıyorlardı. Bilim adamları da bu konuda benzer bir görüşü paylaşıyorlardı; ama, doğru bir bilimsel yöntemin ayrıntıları konusunda, filozoflarla aralarında görüş ayrılıkları vardı.
Akılcılık: René Descartes, Metot Üzerine Konuşma (Discours de la Méthode, 1641) adlı yapıtında bütün kuramsal bilimin Eukleides geometrisine benzediğini yazmış, bilimin, tıp gibi, geometrinin temelleriyle karşı laştırılabilecek ilkelere dayanması gerektiğini ileri sürmüştü. Ona göre, bu ilkeler sezgisel düşüncelerin sistemli çözümlemesi yoluyla bulunmalı ve geçerliliği ka nıtlanmalıydı. Descartes, sözgelimi eylemsizlik yasası nın doğru olup olmadığını yalnızca aklımızı kullararak anlayabileceğimizi düşünüyordu. Bilimin çözümleme yoluyla açıklanmış ilkelere dayanabileceği yolundaki bu görüşe akılcılık ya da rasyonalizm denir (Latince ratio "akıl"dan).
Bilime akılcı yoldan bu yaklaşıma, insanların temel bilimsel önermeler konusundaki sezgilerinin her zaman uyuşmaması açısından karşı çıkılmıştır. Üstelik özellikle toplum bilimlerinde, bilimsel ilkeleri yalnızca çözümlemeye dayandırma çabası, toplumsal adaletsizliğe yol açtığı gibi bilimsel durgunluğa da neden olmaktadır. Sözgelimi ilk Avrupalı antropologlar, AvrupalI olmayanların hem zekâ, hem de kişilik açısından aşağı olduklarını düşünmüşler, "Yabaniler" diye nitelendirdikleri insanların, hayvan düzeyinde ya da bilimsel ve toplumsal gelişmeyi ciddi biçimde engellenemeyen çocuk düzeyinde kalmış kişiler olduklarına inanmışlardır.
Deneybilim: 1620'de Yeni Organon (Novum Organum Scientarium) adlı yapıtını yayınlayan İngiliz filozofu Francis Bacon da, bilimsel buluşlar için kusursuz bir "araç" ya da yöntemin varlığına inanıyordu. Ama yöntem kuramı Descartes'ınkinden oldukça farklıydı. Bacon, bilim adamlarının sezgisel düşünceleri çözümlemek yerine, önce bütün önyargılardan arınarak gözlem yapmaları gerektiğine inanıyordu. Tümevarım yöntemiyle. parçalar üstündeki gözlemlerden yola çıkılarak genellemeler yapılabileceğini, bu yolla doğanın en temel ve kapsamlı yasalarının bulunabileceğini ileri sürüyordu. Bilimsel bilginin yalnızca gözlemle elde edilebileceği yolundaki bu bilimsel yöntem bilim görüşüne de deneycilik ya da ampirizm (Yunanca empeira = "deneyden) adı verildi.
Bacon'un yöntem kuramı özellikle deneycilikten büyük ölçüde etkilenen ingiliz-ABD'li bilim adamlarına descartesçı akılcılıktan çok daha "akla yakın", görünmekle birlikte, ciddi yetersizlikler içeriyordu. İmmanuel Kant okulundan filozoflar, bütün önyargılardan arınarak gözlem sapmaya olanak bulunmadığını, gözleme dayalı çalışmaların gerçekte olanın ötesine geçtiğini ya da modem terimle "kuram yüklü" olduğunu savunmaktaydılar. Bacon'un, bütün bilimsel yasaların gözlemlerden yola çıkılarak yapılan genellemelerin sonucu olduğu yolundaki savı da doğru değildi. Bütün bilim adamları tam anlamıyla Bacon'un bu görüşünü benimseselerdi, kuramsal bilim olmazdı. Baconcu anlayış bunların ötesinde, yanlış toplumsal yargılara da kaynaklık etmiştir: Boş inanışlara dayalı akıl yürütme, çoğunlukla bir tür çocuksu deneycilikten kaynaklanır.
BİLİM KONUSUNDA MODERN GÖRÜŞLER
Hem Bacon, hem de Descartes, bilimsel çalışmalar için basit, hatasız bir yöntem bulmaya çalışmışlardır. Ama bilimsel yönteme modern bakış, hem deneyin, hem de mantığın bilimde önemli rol oynadığı yolundadır. Mantık kurgusal (spekülatif) varsayımlar ortaya atarken, deney vanlış varsayımların ayıklanmasına yardımcı olur.
Bacon ve Descartes, sorumlu bir bilim adamının ortaya attığı görüşlerin doğruluğunu kanıtlayacak bir yöntem bulmayı ummuşlardı. Günümüzdeyse artık, doğru bilimsel kuramlar yaratmak için kesin bir yöntem bulunmadığı açığı kabul edilmektedir. Ayrıca, hiçbir bilimsel kuram, denenebilirliği görülmeden, doğru kabul edilmemektedir.
Bilimsel kuramların denenmesi: Bilimsel kuramların denenmesinden çıkan sonuçlar daha çok tekniktir ve çoğunlukla istatistiklerin kullanılmasını gerektirir. Bununla birlikte, bazı temel sonuçlar kolayca anlaşılabilir ve doğrudan pratik önemleri vardır.
Tümdengelime dayalı yanlış fikirler Eski Çağ'dan bu yana bilinmektedir. Sezgisel yanlışlar ya da bilimsel akıl yürütmedeki yanlışlarsa, daha az bilinir ve kısa bir süre önce ortaya çıkarılmıştır. Konu dışı bilgi kullanma, buna örnek gösterilebilir. Bacon, bu durumu şu öyküyle dile getirmiştir: Deniz kazasından kurtulduktan sonra adak adayanların bir tapınağa asılmış resimleri gösterilen ve tanrıların gücüne ranıp, inanmadığı sorulan biri, inandığını söyledikten sonra, bu kez kendisi şu soruyu yöneltmiştir: "Pekiyi ama adak adadıktan sonra boğulurlarsa resimleri nereye asılacak?'
Denemelerde temel varsayım (denizde fırtına sırasında adak adayan biri boğulmayacaktır) "Eğer V ise, D değildir" biçiminde özetlenebilir. Temel varsayımı desteklemek ya da çürütmek amacıyla bilgi toplamak için önerilen yöntem şudur: Kiliselere gidip boğulmaktan kurtulduktan için adak adayanlardan örnekler toplayıp, toplanan örnekleri V olarak nitelendirirsek ve bunlara "D değil dersek, ilk bakışta temel varsayım doğrulanmış gibi görünür. Aynı varsayımı çürüten kanıtları- tek bir V ve D durumu durumunda da- bulmak, mantıksal olarak olanaksızdır.
Bilimsel deneyin temel ilkelerinden biri şöyle açıklanabilir: Bir deneyin sonucu, mantıksal olarak başka bir sonucun kuramı yalanlayamayacağı kanıtlanmadan, kuramı doğrulayamaz.
Yöntemler konusunda bilim adamlarının kullanmaması gereken yaygın bir felsefi uzlaşma vardır. Bilim adamları çoğunlukla kuramlar yanlış olduğu zaman çok daha kolay karar verirler. Bu, bilim dışındaki birçok konu için de geçerli bir tutumdur. Sözgelimi, seçmenler için bir siyasetçiyi nelerin başarısız kıldığını söylemek, ideal siyasetçiyi tanımlamaktan daha kolaydır.
Bilimin doğasını ilgilendiren sorunlar: Bilimin doğası konusunda birçok tartışmalı sorun vardır. Bunların tümü genel olarak bilimsel sorgulama gerektirmektedir. Bilimsel kuramların içeriği konusundaki sorunlar da büyümektedir. Fizik kuramcıları kuantum mekaniğini dile getirmek için "kuantum mantığı" denen yeni bir mantık geliştirmeye çalışırlarken, biyoloji kuramcıları, nüfus genetiğinde kullanmak için türlerin yapısını çözümlemeye çalışmaktadırlar. Ruh bilim kuramcıları da, Noam Chomsky ile B.F. Skinner arasındaki, çocukların dil öğrenmesinin insan aklının yaradılıştan gelen yeteneği konusunda en iyi örnek mi olduğu, yoksa koşulların bir ürünü mü olduğu yolundaki tartışmaya katkıda bulunmaktadırlar. Bilim kuramcıları, geleneksel olarak bilimin bilgiye ilişkin yanı üstünde yoğunlaşmışlardır; bunula birlikte yakın dönemde bilimsel araştırmanın toplumsal ve ahlâksal sonuçlarıyla daha çok ilgilenmeye koyulmuşlardır. Günümüzde bilim felsefecileri, DNA araştırmaları konusunda artan kaygılar konusundaki tartışmalarla ilgili sorunlarda, toplumsal siyaset açısından ırksal zekâ sayısı (IQ) araştırmaları ve toplum biyolojinin durumuyla ilgili sorunlarda, insanlar üstünde yapılan deneylerde ahlâksal sorunlar ve insani değerlerle ilgili hem uzmanlık, hem de duyarlılık gerektiren öbür sorunlarda, bilim adamlarıyla ve öbür ilgili kişilerle işbirliği yapmaktadırlar.