Derin Deniz Canlıları
Deniz ve okyanusların derinliklerinde yaşam koşulları çok ağırdır. Hemen hiçbir akıntının olmadığı bu sularda yoğun bir karanlık ve sessizlik hüküm sürer. 1.000 m etre derinlikte 4°C olan, aşağıya indikçe 0°C’ye kadar düşen su sıcaklığı yaz ve kış boyunca hiç değişmez. Su basıncı ise derinlik arttıkça olağanüstü boyutlara ulaşır.
Örneğin Japonya’nın güneydoğusundaki Mariana Çukuru’nun derinliği bazı yerlerde 10 bin metreyi geçtiğinden, buradaki su kütlesinin basıncı 1.000 atmosferi (yaklaşık, santimetre kareye bir tonu) bulur.
Bütün bu olumsuz koşullar nedeniyle derin sularda yaşayan canlılar pek çok sorunla karşı karşıya kalır. 300 metrenin altında bitkilerin büyümesi için yeterli güneş ışığı bulunmadığından, daha derinde yaşayan hayvanlar ya yüzeyden çöken bitki ve hayvan kalıntılarıyla ya da birbirlerini yiyerek beslenmek zorundadır.
Yarı Karanlık Bölge
300 metre ile 1.000 metre arasındaki yarı karanlık bölgede öbür balıkları avlayarak beslenen çeşitli yırtıcı balıklar yaşar. Bunlardan engerekbalığının yılanların zehir dişlerine benzeyen uzun ve keskin dişleri, 1 metre uzunluğundaki neşterbalığının ise yelkeni andıran bir sırt yüzgeci ile iğne gibi sipsivri dişleri vardır.
Yarı karanlık sularda yaşayan balıkların ve kalamar, karides, mürekkepbalığı gibi öbür canlıların çoğu yukarıdan süzülen soluk ışığa uygun olarak ya açık gümüş renginde ya da siyahtır. Gözleri de genellikle bu loş ışıkta görmelerini kolaylaştıracak ölçüde büyümüştür. Bazılarının gövdesinde ışıklı noktalar bulunur; hayvan karanlıkta bu noktaları ışıldatarak yüzerken, gece seferine çıkmış bir uçaği ya da yolcu gemisini andırır. Işıldakbalıklanmn bütün türlerinde bu ışıklı noktaların gövdedeki dağılımı birbirinden farklıdır; bu yüzden aynı türün bireyleri üreme mevsiminde birbirlerini büyük olasılıkla ışıklarından tanırlar.
Güneşsiz Bölgedeki Omurgasızlar
1.000 metrenin altındaki derinliklere güneş ışığı ulaşamadığı için bu sular tümüyle karanlıktır. Bu yüzden bu sularda yaşayan hayvanlardan çoğunun gözleri ya minicik bir nokta gibidir ya da hiç yoktur. Işık olmadığına göre renkli olmalarının da bir anlamı olmadığından hemen hepsinin gövdesi ya siyah ya da renksiz ve yarı saydamdır. Yalnız bu derinliklerde yaşayan bazı deniz solucanları ile karideslerin kırmızı ya da turuncu renklerde olması ışıklı organlarıyla avlanan balıklardan korunmalarını sağlar.
Deniz tabanında en çok bulunan omurgasız hayvanlardan biri denizhıyarıdır. Derisidikenlilerden olan bu hıyar ya da sosis biçimindeki hayvan dipteki çamurların içinde yavaş yavaş sürünerek ağzının çevresindeki dokunaçlarla yiyecek parçalarını toplar. Bazı türlerde yüzlerce denizhıyarı bir araya toplanır ve deniz tabanından birkaç metre yukarıda dokunaçlarını dalgalandırarak sürüler halinde yüzerler. Gene derisidikenlilerden olan denizyıldızları, denizkestaneleri ve denizlaleleri de deniz diplerinde çok bol bulunan hayvanlardır.
Derin Deniz Balıkları
Denizlerin derin kesimlerinde 2.000 kadar balık türü yaşar; bunlardan bazıları dünyanın en garip görünümlü canlılarıdır. Örneğin fenerbalıklarında sırt yüzgecinin ilk ışını uzayarak olta kamışını andıran bir organa dönüşmüştür. Bu uzantının ucunda, genellikle karanlıkta ışık saçan, ampul gibi küçük bir yumru bulunur; bu “yem”e aldanan balıklar ışığa yaklaştıklarında fenerbalığına yem olmaktan kolay kolay kurtulamazlar. Işıklı balıkların çoğunda olduğu gibi fenerbalığının ışığı da soluk yeşilimsi-mavi renktedir. Turuncu ve kırmızı renkler yeşil ve mavi ışığı çok az yansıttığı için, bu renkteki canlılar oltanın ucundan yayılan ışıkta siyah olarak görülür. Bu da aç bir balık karşısında çok işe yarayan bir korunma ve gizlenme yöntemidir.
Derin deniz balıklarından çoğunun ağzı geniş, mideleri de bir balon gibi şişebilecek kadar esnektir. Böylece kendilerinden büyük balıkları bile kolayca yutabilirler. Bu balıkların ağzının büyük olması derin sularda fazla yiyecek bulunmadığını gösterir. Çünkü hayvan bulabildiği hiçbir avı kaçırmamak ve ne kadar büyük olursa olsun hemen yakalayıp yutmak zorundadır.
Derin deniz balıklarının çoğu 3.000 m etreye kadar olan derinliklerde yaşar; ama 7.000 metrede, hatta daha derinde yaşayan türler de vardır. Bunların arasında, başlarının altındaki çekmenle deniz tabanına tutunan ya da basık kafaları, sivri ve uzun kuyruklarıyla kurbağa larvalarına benzeyen çok ilginç balıklara rastlanır. Bu derinliklerde yaşayan balıklar genellikle küçüktür; uzunlukları çoğu zaman 15 santimetreyi bile bulmaz.
Derin deniz balıklarının çoğunda gövdenin iki yanında boydan boya uzanan bir şerit bulunur. Yanal çizgi denen ve duyu hücrelerini içeren bu organın görevi, balığın çevresinde yüzen öbür canlıların hareketiyle suda oluşan hafif dalgalanmaları saptamaktır. Gözleri olmayan ya da geniş bir alanı göremeyecek kadar küçük gözlü olan bazı balıklar yönlerini ve avlarını yalnızca yanal çizgilerinin yardımıyla bulabilirler.
Derinliklerin Araştırılması
Eskiden derin deniz canlılarına ilişkin bilgilerin tek kaynağı, suyun üstünde yüzen bir balık ölüsü ya da kıyıya vurmuş bir denizhıyarı gibi rasgele ulaşılabilen örneklerdi. Üstelik çoğu kez bu hayvanların ya yarısı yenmiş oluyor ya da dipten yüzeye çıkarken değişen basınç nedeniyle gerçek görünümleri pek anlaşılamıyordu.
1930’larda araştırmacılar derine dalabilen batiskaf ve batisfer gibi araçlarla ilk kez sualtı fotoğrafları çekmeye başladılar. 1960’ta Trieste adlı bir batiskafla 10 bin metreden daha derine inildi ve dalgıçlar okyanusun en derin bölgelerini inceleme olanağı buldular. Bugün kayaları, deniz dibini ve buradaki canlıları inceleyip görüntülemek üzere bu derinliklere inebilen çeşitli dalma araçları geliştirilmiştir.
1950-53 yılları arasında yapılan bir araştırma gezisinde, Büyük Okyanus’un Meksika kıyısında ilginç bir hayvan bulundu. 3.500 metre derinlikten çıkarılan bu hayvan midyeye benzeyen, ama çift değil tek çenetli olan ilkel bir yumuşakçaydı. Bu hayvanın bulunuşu, biyologların solucanlar ile yumuşakçalar arasındaki evrim bağlantısını ortaya çıkarmalarına yardımcı oldu.
Günümüzde uzun kablolarla denize indirilen uzaktan kumandalı fotoğraf makineleriyle bazen günlerce aralıksız fotoğraf çekilerek deniz tabanındaki belirli bir bölgenin doğal yaşamı görüntülenebiliyor. Böylece çeşitli derin deniz canlılarının bölgeye geliş gidişleri saptanabiliyor. Deniz dibinde incelenen bölgelerin sayısı arttıkça kuşkusuz bu ilginç ve şaşırtıcı dünyanın gizli kalmış birçok yönünü tanıma olanağı doğacaktır.