Şemsiye
Günümüzde genellikle yağmurdan korunmak amacıyla kullanılan şemsiyelerin ilk örneklerinin İÖ 12. yüzyılda Çin’de kullanılan güneşlikler olduğu sanılmaktadır. Güneşlik ile şemsiye arasındaki fark, güneşliğin güneşten, şemsiyenin ise yağmurdan korunmak amacıyla kullanılmasıdır. Şemsiye sözcüğü Arapça güneş anlamındaki “şems” sözcüğünden kaynaklanır. Eski Roma’da da kadınlar güneşlik kullanırlardı. Japonlar, ulusal giysilerinin bir parçası olan zarif güneşlikleri günümüzde de kullanırlar.
Şemsiye doğuda uzun süre bir rütbe simgesi olmuştur. Çin imparatoru tek sapın üzerinde dört güneşliği olan özel bir şemsiyeyle güneşten korunurdu. Günümüzde de Afrika’nın bazı bölgelerinde kabile reisleri sıradan insanlardan şemsiyeleriyle ayrılırlar.
Ortaçağda Avrupa’daki törenlerde de kullanılan şemsiyeler, Venedik dükalarının, piskoposların ve papaların resmi giysilerinin bir parçasıydı. Papa günümüzde de tören yürüyüşlerine iki şemsiyeyle katılır. Bunlardan, papanın maddi gücünü simgeleyen şemsiye açık olarak, ruhsal gücünü simgeleyen şemsiye de kapalı olarak taşınır.
Batı Avrupa’da günlük yaşamda şemsiye kullanımının yaygınlaşması oldukça yavaş olmuştur. 17. yüzyılda deriden ya da yağlı ipek dokumadan yapılan şemsiyeler ağır ve hantaldı. Kullanan kişinin taşıyamayacağı kadar
ağır olduğu için şemsiyeyi bir hizmetçi tutardı. Şemsiyelerde gergi çubuklarının yapımında balinaçubuğunun kullanılmaya başlanması şemsiyeleri büyük ölçüde hafifletti ve kullanımını kolaylaştırdı. Zamanla şemsiyelerin biçimleri de zarifleşti ve 18. yüzyılda çevresi saçaklı, sapı süslü Fransız güneşlikleri yapıldı.
18. yüzyılda Londra kahvehanelerinde sağanak yağmurlarda müşterilere kiralanan şemsiyeler bulundurulurdu. Kiliselerde de, cenaze törenlerinde rahiplere kiralanan özel şemsiyeler vardı. Ama halkın kendi şemsiyelerini kullanmaya başlaması için bir süre geçmesi gerekti; çünkü şemsiye, kullananın arabasının olmadığının bir göstergesi olarak kabul ediliyordu. İngiltere’de düzenli olarak şemsiye kullanan ilk kişi olan Jonas Hanway, 1750’de Londra caddelerinde şemsiyesiyle dolaşmaya başladığı zaman alay edilmiş, ıslıklanmış ve hatta saldırıya uğramıştı. Ama, çok geçmeden başkaları bu örneği izledi.
Zamanla şemsiyenin gergi çubuklarının yapımında balinaçubuğunun yerini metal aldı ve ağır ipek kaplamaların yerine alpaka dokumalar kullanılmaya başlandı. 1850’de Galler’deki Menai Boğazı üzerindeki köprünün görünümünden esinlenen Samuel Fox, sağlamlık ve hafifliği birleştiren yivli çelik şemsiye çatısını yaptı. Bununla birlikte, 19. yüzyıl şemsiyelerinin sapları genellikle hâlâ oyma fildişi ya da akikten yapılırdı.