Feminizm
Feminizm, Kadınların, bütün yurttaşlık ve insan haklarını başka bir deyişle, erkeklerle eşit siyasal, ekonomik ve toplumsal haklar elde etme yolundaki savaşımını belirten terim. Feminizm ayrıca, kadın ayrılıkçılığını savunan farklı tutumları içeren görüşlere de yer verir.
XVIII. yy'ın büyük demokratik devrimleriyle (Amerikan Bağımsızlık Savaşı ve Fransız Devrimi) birlikte doğan feminizm, kendisinden önceki kadınların toplum içindeki durumunu düzeltmeyi amaç alan akımlardan, kadınlara "insan ve yurttaşlık hakları"nın demokratik sonuçlarının uygulanmasını istemesiyle ayrılır. ABD'de Abigail Adams, kocası John Adams'dan, Anayasa'yı hazırlarken "kadınları unutmamasını istemiş; Mary WolIstone-Craft, Fransız Devrimi'nden esinlenerek ilk feminist inceleme olan A Vindication of the Rights of Women'ın Kadın Haklarının Korunması, 1792) yazmıştır. Fransız Devrimi sırasında da Olympe de Gourges, feminizmin temel yapıtlarından Declaration des Droits de la Femme et de la Citoyenne'i (Kadın ve Yurttaş-Kadın Hakları Bildirisi, 1791) kaleme almıştır. ABD, Fransa ve İngiltere'de kadın derneklerinin, kadınların seçimlerde oy kullanma ve seçilme hakkı uğruna zaman zaman şiddete varan savaşımları sonucunda, ABD'de 1920'de İngiltere'de 1928'de, Fransa'da 1945'te, İtalya'da da 1946'da bu haklar tanınmıştır.
1949'da Batı ülkelerinde, feminizm yeni bir canlanma yaşamış, Simone de Beauvoir, Kadın Nedir (Le Deuxieme Sexe, 1949) adlı kitabında, kadının erkek toplumunda "ikinci sınıf" insan gibi görülmesini, aşağılanmasını, erkekçe ideolojilerin çelişkilerini açığa vurmuş ve varoluşçuluk ilkelerini temel alarak, kadının özerk bir konum elde etmesini savunmuştur. O tarihten sonra, kadın hakları hareketleri, 1970 yıllarına kadar yeni bir duraklama dönemi geçirmiş, ama özellikle ABD'de Betty Friedan'ın The Feminine Mystique (Kadın Gizemi, 1963) adlı yapıtının yayınlanmasından sonra, kadın haklan savaşımı yeniden hızla gelişmiştir.
Günümüzde, özellikle savaşımda izlenecek strateji konusundaki bazı görüş farklılıklarına karşın, dünyanın çeşitli ülkelerindeki feminizm hareketlerinin çoğu, kadılara eşit ekonomik haklar, kürtaj hakkı da dahil gebeliğe ilişkin haklar, iş dünyasında erkeklerle fırsat eşitliği tanınması ve cinsel tacizin ortadan kaldırılması gibi temel kavramlarda birleşmektedirler. Ayrıca, birçoğu, dilde de bir reform gerçekleştirilerek, erkek ve insanlık kavramlarının aynı sözcükle belirtilmekten vazgeçilmesi, kadınlara şiddet uygulamasına (dövme, cinsel ilişkiye zorlama, vb.) son verilmesi, kadının reklamcılar ve medya tarafından cinsel bir "meta" olarak ele alınmasından vazgeçilmesi yolunda kampanyalar düzenlemektedirler.
Türkiye'de feminizm, önce kadınlara oy hakkı ve seçilme hakkı tanınması yolunda istekler biçiminde İkinci Meşrutiyet'in ilanından (1908) sonra ortaya çıkmış, hemen ardından kurulan kadın dernekleri (Teali-i Nisvan, Asri Kadınlar, vb.) ve dergileriyle, çokeşlilik ve erkeklerin tek yanlı olarak evliliğe son verme hakkı eleştirilmeye başlanmıştır. Birinci Dünya Savaşı'nın yenilgiyle sonuçlanmasının ardından, Ulusal Kurtuluş Savaşı'na erkeklerle yan yana katılan Türk kadınlarına, Mustafa Kemal Atatürk'ün cumhuriyetin ilanından sonra başlattığı Türk Devrimleri'yle, toplum içinde büyük haklar tanınmış ve sonunda, 1934'te, milletvekili seçme ve seçilme hakkı da tanınarak, bu son derece önemli reformlar tamamlanmıştır. 1970'ten başlayarak Batı ülkelerinde yeniden canlanan feminizm hareketi, 1980 yıllarında Türkiye'yi de etkilemeye başlamış, yeni kadın dernekleri kurulurken, çeşitli kampanyalar (17 Mayıs 1987'de İstanbul'da düzenlenen, "Dayağa karşı kadınlar dayanışması" yürüyüşü, vb. eylemler) yürütülmüş ve eşlerinden dayak yiyen kadınların sığınmaları için "Kadın Sığınma Evleri" açılmıştır.