Bilgi Diyarı

Aşağıdaki Kutu ile Sonsuz Bilgi Diyarı'nda İstediğinizi Arayabilirsiniz...

Filistin

  • Okunma : 747

Filistin, Akdeniz'in doğu kıyısında tarihsel bölge. Eski İsrail ve Yahuda krallıklarının kurulduğu, bu yüzden Batılıların Kutsal Topraklar diye de andıkları tarihsel Filistin bölgesi günümüzdeki İsrail devletinin ve Ürdün Krallığı'nın topraklarını içine alır. XX. yy'da gerek Arap, gerek Yahudi ulusçuların üstünde hak iddia ederek çatışmaya giriştikleri Filistin'in sınırları, tarih boyunca değişmeler göstermiştir; bununla birlikte genel olarak, batıda Akdeniz'in güneydoğu kıyısı, doğuda Şeria ırmağı / Lüt gölü vadisi, güneyde Necef çölü, kuzeyde Litani ırmağı arasında kalan yaklaşık 280 km uzunluğunda, 128 km genişliğinde alanı içerdiği kabul edilir. Yerel koşullara göre suyu nispeten bol, stratejik bakımdan da Batı Asya ile Kuzey Afrika arasında bağlantı sağlayan karayolları üstünde bulunan bir yer olduğu için, tarih boyunca pek çok çekişmeye yol açmıştır.

Eski tarihi

"Filistin" adı İbranice "Filistiler ülkesi" anlamına gelen bir sözcükten türetilmiştir. İlk olarak Taş Devri'nde göçebe avcı toplulukların yerleştikleri, kalıcı tarım merkezlerinin ilk olarak İ.Ö. 8000'e doğru Eri-ha'da kurulduğu Filistin'de, Mısır'dan, Hititler Anadolusu'ndan, doğudaki Sami nüfuslu çöllerden ve Minosluların yaşadıkları Girit adasından gelen göç dalgalarının etkisiyle, tarım yapan köylülerden, koyun ve keçi besleyen göçebelerden ve kentlerdeki yerleşik zanaatçılardan oluşan karma bir toplum oluşmuştur. Bazı uzmanların, İbranilerin bölgeye yerleşmeleri konusunda daha eski tarihler vermelerine karşın, İbrani kabilelerinin çölden Filistin'e başlıca göçleri İ.Ö. XIV.-İ.Ö. XII. yy'lar arasında olmuş, aşağı yukarı aynı dönemde Filistiler de denizden gelerek bölgeye yerleşmişlerdir. İ.Ö. yaklaşık 1 000'e doğru savaşçı krallar Saul, Davut ve Süleyman dönemlerinde İbrani kabileleri birleşerek bölgeye egemen olmuşlarsa da, bu birlik çok geçmeden parçalanmış ve bölgede iki yahudi krallığı oluşmuştur: İsrail Krallığı, Yahuda Krallığı.

İsrail Krallığı'nın İ.Ö. 721'de Asurlular, Yahuda Krallığı'nın da İ.Ö. 587'de Babilliler tarafından yıkıldığı sanılmaktadır. O tarihten sonra, Makkabiler ailesinden din adamı prenslerin yönetimindeki kısa bir bağımsızlık dönemi (İ.Ö. 143-63) dışında, Filistin Persler, Büyük İskender, Ptolemaioslar ve Selefkiler gibi yabancıların egemenliğinde kalmıştır.

Eski İbrani devletinin son kalıntıları da İ.S. 70'te Romalıların bir ayaklanmaya misilleme olarak başkent Kudüs'ü işgal ederek tapınağı yıkmaları, Filistin'i bir Roma eyaletine dönüştürmeleri ve Yahudi topluluğunun büyük bölümünü dağıtmalarıyla ortadan kalktı. Bunu izleyen 500 yıllık Roma ve Bizans egemenliği sırasında, Filistin'in halkının büyük bölümü hıristiyanlığı kabul etti. Ama, 641'de müslüman Araplar tarafından fethedilen bölgede, İslâm dininin başka dinlere hoşgörü göstermesine karşın, bir yandan halkın önemli bir bölümünün, ekonomik avantajlardan yararlanmak için din değiştirmesiyle, bir yandan da Arap kabilelerinin yerleşmesiyle, X. yy. dolaylarında Filistin, halkının büyük çoğunluğu müslüman bir bölgeye dönüştü. 1099'da Haçlıların Kudüs'ü ele geçirerek kurdukları Kudüs Latin Krallığı, 1291 'de Memluklar tarafından yıkıldı. 1516'da Osmanlı İmparatorluğu'nun egemenliğine giren Filistin, o tarihten 1918'e kadar, siyasal açıdan istikrar içinde yaşadı.

1918'de Filistin'in nüfusu yaklaşık 500 000 müslüman Arap, 100 000 hıristiyan Arap ve 60 000 Yahudi-den oluşuyordu. Yahudi'lerin birkaç bini, siyonizmin desteği sonucunda 1880'de Avrupa'dan göçerek, tarım yerleşmeleri kurmuş Yahudi'lerden oluşmaktaydı. Siyonizmin ana çizgileri, Dünya Siyonist Kongresi'nde (1897) ortaya kondu. Bu programda Yahudi’lere, dünya çapında bir örgütün parasal ve siyasal bakımdan desteklediği, "anayurtları"na dönme çağrısında bulunuluyordu.

İngiliz işgali

Birinci Dünya Savaşı'nın sonlarına doğru, general Sir Edmund Allenby'nin komutasındaki İngiliz birlikleri Aralık 1917'de Kudüs'ü ele geçirerek, Filistin'i bütünüyle işgal ettiler. Böylece dört yüzyıllık Osmanlı egemenliği sona ermiş oldu. 1922'de Milletler Cemiyeti, Filistin ile bitişiğindeki Maverai Ürdün'ün İngiliz mandasına girmesini onayladı. Maverai Ürdün, 1923'te özerkliğe, 1928'de de bağımsızlığa kavuştu (sonradan Ürdün Krallığı'na dönüştü).

Filistindeyse, Arapların ve Yahudi'lerin karşılıklı hak iddiaları bağımsızlığı engelledi. 1916'da Mekke şerifi Hüseyin ile Kahire'deki İngiliz yüksek komiseri Henry McMahon arasında varılan ve koşulları tam olarak aydınlatılmayan bir siyasal anlaşma, Araplarda, İngilizlerin Filistin'i de içeren bağımsız bir Arap devletinin kurulmasını destekleyecekleri kanısını yarattı. Ama 2 Kasım 1917'de İngiliz hükümeti siyonist amaçları destekleme sözü verilen Balfour Bildirisi'ni yayınladı.

Birinci Dünya Savaşı'nın sona ermesinden kısa bir süre sonra, Filistinli Araplar, siyonistlerin programının kabul edilmesinin kendilerini Yahudi göçmen dalgaları altında bırakacağından kaygılanmaya başladılar. Temmuz 1919'da Şam'da toplanan Suriye Genel Kongresi, Yahudi'lerin "vatan" görüşünü kesinlikle reddederek, Filistin'i de kapsayan bağımsız bir Suriye devleti kurulması isteminde bulundu. Osmanlı egemenliğine karşı Arap ayaklanmasına (1916-18) komuta etmiş olan emîr Faysal (daha sonra Faysal I adıyla Irak kralı oldu),

1920'de bu Suriye devletinin kralı ilan edildi. Hemen ardından nisan ayında İtilâf Devletleri Yüksek Konseyi, Suriye'nin Fransız mandasına verilmesini kabul etti (karar, 1922'de Milletler Cemiyeti tarafından onaylandı); temmuzda da Fransız birlikleri Şam'a girip Faysal'ı tahttan indirdiler. Faysal ülkeden kaçtı. Nisan 1920'de Filistinli Araplar arasında patlak veren siyonizm karşıtı olayları, Mayıs 1921 'de İngiltere'nin 16 500 Yahudi göçmeninin geleceğini ilan etmesinden sonra, daha büyük şiddet olayları izledi. 1929'da Kudüs'teki Ağlama Duva-rı'nda yeni bir ciddi çarpışma oldu. Aynı yıl siyonistler, Filistin Yahudileri arasında hükümet benzeri kurumların geliştirilmesine yardımcı olmak amacıyla Yahudi Ajansı'nı kurdular.

1930 yıllarında Nazilerin Avrupa'da Yahudilere uygulamaya giriştikleri soykırımdan kaçabilen Yahudile-rin dalgalar halinde bölgeye yerleşmeye başlamaları, Filistin bunalımını ağırlaştırdı. 1939'da bölgedeki toplam Yahudi nüfusu 400 000'i, yani Filistin'de oturanların üçte bire yakınını aştı. 1935-1939 arasında İngiltere'nin çoğunluğu Arap olacak bir nüfus yapısını yerleştirmek için önerileriyse, gerek Araplar, gerek siyonistler tarafından şiddetle reddedildi.

Yahudilerin hak iddiaları karşısında Arap muhalefetini birleştirmek amacıyla kurulmuş olan, Kudüs başmüftüsü Emin el-Hüseyni'nin başkanlığındaki, Arap Yüksek Komitesi, 1936-1939 arasında gerçek bir içsavaş yürütürken, Yahudiler de Haganah  adlı örgütü kurarak büyük bir terör dalgasına yol açtılar.

Bir sonuç vermeyen Londra Yuvarlak Masa Konferansı (1939) ve çoğunluğunu Arapların oluşturduğu bir Filistin devletinin 10 yıl içinde kurulacağını vaat eden "Beyaz Kâğıt" adlı belge, İngiltere'nin taraflar arasında bir uzlaşma sağlamak için gösterdiği en son çabalar oldu. Beyaz Kağıt'ta Yahudi göçünün 1944'e kadar ayda 1 500 kişiyle sınırlandırılması, o tarihten sonra da Filistin'e Yahudi kabul edilmemesi öngörülmüştü. Hitler'in soykırım uygulamasının Yahudiler açısından tartışılmasını bile gereksiz kıldığı bu girişimlerden sonra, siyonistler çabalarını, İngiltere yerine ABD'nin desteğini elde etme üstünde yoğunlaştırdılar. Mayıs 1942'de New York'ta yapılan Biltmore Konferansı'nda bağımsız bir Yahudi devleti kurulması isteği ortaya atrldı ve ABD'nin siyasal önderleri tarafından desteklendi.

Bu arada Filistin'deki Yahudi nüfusun ekonomik ve askerî potansiyeli İkinci Dünya Savaşı sırasında önemli ölçüde arttı. Savaşın sona ermesinin ardından, Avrupa'daki toplama kamplarından sağ kurtulan çok sayıda Yahudinin Filistin'e yerleşme isteği ve İngiltere'nin buna karşı koymaya çalışması, Filistin'deki çarpışma ve terör eylemlerini yeniden hızlandırdı.

İsrail'in kuruluşu

İngiltere'nin 1947'de sorunu çözemeyeceğini açıklayarak, Birleşmiş Milletler'e aktarması üstüne, Kasım 1947'de Birleşmiş Milletler, Filistin'in Arap ve Yahudi devletlerine ayrılmasını kabul etti. Arapların şiddetli protestolarına karşın, Filistinli Yahudiler, İngiltere'nin bölgeyi boşaltmasından hemen önce, 14 Mayıs 1948'de, bağımsız İsrail devletinin kurulduğunu ilan ettiler. Bu devlet, Filistin topraklarının yarısından çoğunu içeriyordu. Komşu Arap devletlerinin orduları hemen Filistin'e girdilerse de, İsrail-Arap savaşlarının birincisi olan bu savaş, 1949'da İsrail'in kesin zaferiyle sona erdi; savaşta kazanılan topraklar da İsrail devletine katıldı. 700 000'i aşkın Filistinli Arap, İsrail topraklarının dışına, çeşitli Arap devletlerinin denetimindeki komşu bölgelere sığınmak zorunda kaldı. Filistin'de bıraktıkları topraklaraysa, hemen el koyularak, İsraillilere dağıtıldı. Birleşmiş Milletler'in Arapların olduğuna karar verdiği Şeria ırmağının batısındaki toprakların büyük bölümüyse, Maverai Ürdün'ün denetimine geçti. Maverai Ürdün'ün adı Ürdün Krallığı'na dönüştürülerek, söz konusu toprakların ilhak edildiği açıklandı. 1967 İsrail-Arap Savaşı'ndan sonraysa, Şeria ırmağının batısında kalan topraklar İsrail tarafından işgal edildi. 1974'te Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, Filistinlilerin kendi geleceklerini belirleme hakkını ve ulusal egemenliklerini yeniden tanıdı. Öte yandan Ürdün'ün de aralarında yeraldığı Arap devletleri, Filistin Kurtuluş Örgütü'nü (FKÖ), Filistin halkının tek yasal temsilcisi ilan eden Rabat kararını imzaladılar. (Bk. FİLİSTİN KURTULUŞ ÖRGÜTÜ.)

Aralık 1978'de Batı Şeria'daki ve Gazze şeridindeki Filistinli Arapların İsrail işgaline son vermek amacıyla başlattıkları ayaklanmanın ("intifada") ardından. Kasım 1989'da FKÖ tek yanlı olarak Bağımsız Filistin Devleti'nin kurulduğunu ilan etti 1990-91 Körfez bunalımı, tarihteki en büyük Filistinli göçlerinden birisine yol açtı ve Irak'ı destekleyen FKÖ'ye karşı hoşnutsuzluğu artırdı. Batı Şeria ve Gazze'de bir Filistin devleti kurulması konusunda çeşitli öneriler tartışıldı. Bütün tarafların kabul edecekleri bir çözüm bulunamamakla birlikte, Eylül 1993'te FKÖ temsilcileri ile İsrail temsilcilerinin gizli görüşmeler yaptıklarının açıklanması, ardından da FKÖ ile İsrail'in, Washington'da bir ateşkes imzalayarak birbirlerini tanımaları, Filistin sorununun yakın bir gelecekte çözüme kavuşacağı umutlarını artırdı. Ne var ki, 1994'te İsrailli bir bağnazın, el-Halil kasabasında namaz kılan Araplara ateş açarak 40'a yakın kişiyi öldürmesi, Filistin topraklarında "intifada"yı ve ayaklanan gençler ile İsrail askerleri arasında çatışmaları yeniden alevlendirdi.