Bilgi Diyarı

Aşağıdaki Kutu ile Sonsuz Bilgi Diyarı'nda İstediğinizi Arayabilirsiniz...

İran Edebiyatı

  • Okunma : 324

İranlılar’ın konuştuğu dil olan Farsça ile oluşan edebiyattır. İran edebiyatı Farsça’nın tarihsel gelişimine bağlı olarak bazı özellikler gösterir.

    Eski Farsça döneminden (İÖ 9.-4. yüzyıllar) herhangi bir edebiyat örneği günümüze ulaşmamıştır. Ama eldeki yazıtlardan gelişkin bir edebiyat dilinin var olduğu anlaşılmaktadır. Orta Farsça döneminden (İÖ 4.-İS 7. yüzyıllar) kalan en önemli yapıt ise Zerdüştler’in kutsal kitabı olan Avesta'du. Ayrıca bu dönemden kalma Mani dininin kutsal metinleri vardır. Sasaniler döneminde (İS 2.-7. yüzyıllar) yazılmış olmakla birlikte ancak 9. yüzyılda yazıya geçirilebilen Hudayrıame de İran mitolojisini yansıtan önemli bir yapıttır.

    7. yüzyılda İslam dininin İran’da hızla yayılması dil ve edebiyat üzerinde de büyük etkiler yaptı. Zerdüşt dini ile birlikte Orta Farsça da yavaş yavaş unutuldu, yerini hızla yeni dinin kutsal kitabının dili olan Arapça aldı. Bunun sonucu olarak 9. yüzyıl başlarına kadar Farsça yazılmış herhangi bir edebiyat ürününe rastlanmaz. Bu yüzyılda Arap egemenliğinin zayıflaması, yerel hanedanların ortaya çıkması yeni bir edebiyatın doğuşuna ortam hazırladı. Bu hanedanların en önemlileri Samaniler (819-1005) ve Saffariler’dir (867-1495). Samani ve Saffari hükümdarları Farsça yazan şairleri, yazarları koruyarak A rapça’nın egemenliğini büyük ölçüde kırmışlardır. Gazneliler dönemi (963-1186) de İran edebiyatı için gelişme ortamı yarattı. İranlılar’ın büyük destanı Şehname'nin yazarı Firdevsi bu dönemde yetişti. Büyük Selçuklular da İran edebiyatının gelişmesine hizmet ettiler. Bu dönemde şiirin yanı sıra düzyazı alanında da önemli atılımlar gerçekleşti. Ömer Hayyam, Hakani, Enveri, Genceli Nizami bu dönemin en ünlü şairleridir. Düzyazıda da Ömer Raduyani, Abdullah Ensari, Nizamülmülk, Ferideddin A ttar, Nizami Aruzi önemli yapıtlar vermişlerdir.

    13. yüzyılda İran’ın Moğol istilasına uğraması edebiyatta bir duraklamaya yol açtı. Ama zamanla Moğollar İran kültürüyle kaynaştılar. Dünyaca ünlü Bostan ve Gülistan kitaplarının yazarı Sadi bu dönemde yetişti. Nasıreddin Tusi, Cüveyni, Reşideddin gibi bilginler Moğol (İlhanlı) sarayında görev alarak şairleri, yazarları korudu, kendileri de önemli yapıtlar verdiler. Moğollar’ı izleyen Celayirliler ve Timurlular döneminde İran edebiyatı gelişmesini sürdürdü. Hacuy-i Kirmani, Selman-ı Saveci, Ubeyd Zakânî ve İran edebiyatının en büyük klasik şairi kabul edilen Hafız bu dönemde yetişti.

    16. yüzyılın başında Safeviler’in başa geçmeleri ve Şiilik’i resmi mezhep yapmaları edebiyatın kısırlaşmasına yol açtı. Şiir ve düzyazı geriledi. Ama gene de bu dönemde Muhteşem Kâşâni, Örfi, Saib Tebrizi gibi büyük şairler yetişti. 16. yüzyılda Farsça’nın Hindistan’da da yaygınlık kazanmasıyla burada da zengin bir edebiyat doğdu.

    19. yüzyılda Osmanlı Devleti gibi İran da kapılarını batıya açınca bunun edebiyatta da etkileri görüldü. Batı edebiyatının roman, öykü gibi türleri tanınmaya başlandı. Şiir ve düzyazı dili yalınlaştı. Edebiyatın biçimi ve içeriği değişti. Giderek batı edebiyatındaki akımlar İran edebiyatında da varlığını duyurdu. Bu oluşum 20. yüzyılda da hızlanarak sürdü.