İşaretleşme
İşaretleşme, insanlann birbirlerine haber ve bilgi iletmekte yararlandıkları bir yöntemdir. Öteki iletişim yöntemlerinden farklı olarak işaretleşmede bilgi ve haberler karşıdaki kişiye sözle ya da yazıyla değil bazı özel işaretlerle göderilir.
İşaretleşmenin bazı basit biçimlerinde, doğrudan gözle görülebilecek ya da kulakla işitilebilecek işaretlerden yararlanılır. Bu tür işaretler çok eski zamanlardan beri kullanılagelmiştir. Gözle görülebilen işaretler arasında bayrak, işaret lambası, fener, ateş, duman, işaret fişeği, semafor ve helyograf sayılabilir. Kulakla işitilebilecek işaretler arasında da ateşli silahlar, boru, düdük, davul, çan ve zil vardır. Islık da bu tür bir işarettir. İşaretlerin çok uzak mesafelere gönderilmesinde ise televizyon ve radyo gibi araçlar kullanılır; bu amaçla Dünya’nın çevresinde yörüngeye oturtulan haberleşme uydularından yararlanılır. Telefon ve telgraf da çağdaş haberleşme araçlarıdır.
Bayrakla İşaretleşme
Bayrak, gemiler arasında işaretleşmede yüzyıllardan beri kullanılan bir araçtır. 9. yüzyılda Bizans İmparatoru VI. Leon döneminde hangi işaretlerin ne anlama geldiğini belirten bir sistem hazırlandığını biliyoruz. Bu tür işaret sistemlerine “kod” , bazen de alfabe denir. Denizcilik alanında ise kayıtlara geçen ilk bayraklı işaret yöntemi 1337’de kullanıldı; bu yöntemde, gemideki bütün kaptanların güvertede toplanmasını sağlamak amacıyla direğe özel bir sancak çekilirdi. Ama, bayrakla işaretleşme yönteminde 17. yüzyılın ortalarına kadar fazlaca bir gelişme olmadı. 1780’de ise bu alanda büyük bir ilerleme gerçekleştirildi. Bu tarihte amiral Lord Howe ve kaptan Richard Kempenfelt, numaralandırılmış işaretlere dayalı bir sistem geliştirdiler ve İngiliz donanması için bir işaretler kitabı hazırladılar.
1803’te İngiliz amirali Sir Home Popham, harfleri ya da sözcükleri bayraklarla belirtmeye yarayan bir yöntem geliştirdi. Bu yöntemde, tek tek ya da gruplar halinde çekilen değişik biçim ve renklerdeki bayraklar, değişik sayıları, her sayı da bir harfi ya da sözcüğü belirtiyordu. Çok kullanılan sözcüklerin her birinin ayrı bir sayısı vardı; ama daha az kullanılan sözcüklerin her harfinin ayrı ayrı sayılarla yazdırılması gerekiyordu.
Değişik ülkelerin ticaret gemileri arasında kullanılmak üzere hazırlanan ilk uluslararası işaret kitabı 1817’de yayımlandı. Bu kitap günümüzde kullanılan Uluslararası İşaretler Kodu’nun atası kabul edilir. Bu kodda harfler, rakamlar, sözcükler ve sözcük grupları, bir, iki ya da üç bayraktan ya da flamadan oluşan işaretlerle belirtilir. Her harf ayrı bir bayrakla, 10’a kadar olan her rakam da ayrı bir flamayla gösterilir. Direğe iki ya da üç bayrak birden çekildiğinde, bu grubun ne anlama geldiğini bulmak için kod kitabına bakmak gerekir. Örneğin NC işareti “Tehlikedeyim acele yardım gerekli” anlamına gelir. Direğe tek bir bayrak çekildiğinde ise, bu tür tek bayrakların belirttikleri harften başka özel anlamlan da vardır; örneğin limandaki bir geminin P bayrağı çekmesi geminin denize açılmak üzere olduğunu belirtir. Uluslararası İşaretler Kodu 1934’te resmen kabul edilerek İngilizce, Fransızca, Almanca, İtalyanca, İspanyolca, Norveççe ve Japonca olarak yayımlandı.
Semafor İşaretleri
19. yüzyılın başlarındaki Napolyon Savaşları sırasında, uzun erimli kara haberleşmesinde, o dönemde “telgraf” olarak adlandırılan iki işaretleşme sistemi kullanıldı. İngiliz sisteminde, üstünde altı adet göz, her gözünde de sekizgen bir levha bulunan sabit bir çerçeve kullanılıyordu. Levhalar çerçeveye öyle asılmıştı ki, döndürüldüklerinde çerçevenin gözleri boş ya da dolu duruma geliyordu. Bu yolla 64 farklı işaret oluşturulup gönderilebiliyordu. Birbirinden yaklaşık 105 km uzaklıktaki Londra ile Portsmouth deniz üssü arasında bu türden bir dizi işaret istasyonu kurulmuştu ve böylece Londra’dan gönderilen işaret 30 saniyede Portsmouth’a ulaşıyordu.
Fransız sisteminde ise üzerine kollar asılmış bir direkten yararlanılıyordu. Kolların farklı konumları değişik harf ya da rakamları belirtiyordu. İşte semafor da bu sistemin bir türüdür; semafor adı “işaret taşıyıcı” anlamındaki Yunanca sözcüklerden gelir. 20. yüzyılın başlarında telsiz telgraf ortaya çıkana kadar, savaş gemilerinde direklerin ucuna asılan çok büyük semaforlardan yararlanıldı. Aslında semafor en hızlı görsel haberleşme aracıdır ve birbirlerine yakın gemiler arasında mesaj iletiminde yaygın olarak kullanılır. Semaforla dakikada 20 sözcük içeren bir mesaj gönderilebilir. İki elinde birer bayrak tutan bir semaforcu, kollarını çeşitli konumlarda tutarak, sözcükleri harf harf yazdırabilir. Ama semaforla gizli mesaj göndermek olanaksızdır, herkes görebilir.
Mors Alfabesi
İşaretleşme sistemlerinin çoğunda, ABD’li Samuel Morse’un bulduğu işaret kodundan ya da alfabeden yararlanılır. Mors alfabesinde her harf ve rakam, kısa (nokta) ve uzun (çizgi) sinyallerden oluşan işaret gruplarıyla belirtilir. Örneğin B harfi bir çizgi ve üç noktayla (----), M harfi ise iki çizgiyle (— ) belirtilir. Bu nokta ve çizgi grupları, kısa ve uzun süreli ışık çakmalarıyla, ses darbeleriyle ya da bir bayrağın belirli biçimlerde sallanmasıyla oluşturulabilir ve alıcıya iletilebilir. Mors alfabesindeki bir işareti hemen hemen herkes bilir: Bu, tehlikedeki bir geminin gönderdiği SOS işaretidir. Aslında SOS harflerinin özel bir anlamı yoktur; mors alfabesinde “nokta nokta nokta, çizgi çizgi çizgi, nokta nokta nokta” biçiminde belirtilen bu işaret, kolayca akılda kalacağı için seçilmiştir. Mors alfabesiyle işaretleşmede dakikada 10-12 sözcük iletilebilir.
Günümüzde ender olarak kullanılan helyografta ise işaret göndermek için Güneş ışığından yararlanılır. Bu aygıt bir sehpa üzerine oturtulmuş olan ve bir eksen üzerinde döndürülerek istenilen noktaya yöneltilebilen bir aynadan oluşur. Böylece işaretçi helyografı kullanarak Güneş ışığını aralıklarla kısa ya da uzun süreli olarak yansıtıp, mors alfabesine uygun işaretleri kilometrelerce uzaktaki bir başka işaretçiye gönderebilir.
Elektrikli Telgraf
1837’de Sir Charles W heatstone ve William F. Cooke, Londra’da elektrikle çalışan telgraf sistemini kurdular. Kullandıkları ilk aygıt bir tel bobinin içine yerleştirilmiş magnetik iğnelerden oluşuyordu; bobine elektrik akımı bağlandığında iğneler hareketlenerek sapmaya uğruyordu. Hemen hemen aynı sıralarda ABD ’de Samuel Morse da bir telgraf sistemi geliştirmişti. Bu sistemde bir kablo aracılığıyla gönderilen kesikli elektrik akımı, karşı uçtaki bir elektromıknatısın bir kalemi çekip bırakmasına yol açıyordu. Hareket eden kalem döner bir kâğıt şerit üzerinde izler bırakıyordu. Böylece devreye uzun ya da kısa süreli akım verilerek kâğıt üzerinde uzun ya da kısa çizgiler oluşturulabiliyordu. Morse, işte bu telgraf sisteminde kullanmak amacıyla kendi adıyla anılan alfabeyi geliştirmişti.
1850’lere gelindiğinde artık kentler birbirine elektrikli telgrafla bağlanmıştı. 1850’de İngiltere ile Fransa arasında Manş Denizi’nin altından geçen bir telgraf kablosu döşendi. 1866’da da Atlas Okyanusu’nun kuzeyinden geçen bir denizaltı telgraf kablosuyla ABD ile Avrupa birbirine bağlandı. Mors alfabesiyle işaret gönderme ya da telgraf çekme hızı mekanik yöntemlerle artırıldı, ama gene de sinyallerin insan kulağının algılayabileceğinden daha hızlı olmaması gerekliydi. Sistemin başka bir kusuru da, değişik harflerin işaretlerinin farklı sürelerde gönderilebilmesiydi. Bu nedenle “Beş Birimli” kod olarak bilinen, eşit süreli işaretlerden oluşan başka bir alfabe geliştirildi.
Özellikle gazete, dergi gibi büyük basın organlarında kullanılan, gelişkin bir haber yollama ve alma aracı olan teleprinter, yazı makinesine benzer. Aygıtın vericisinin klavyesiyle yazılan yazı, belirli bir koda uygun elektrik sinyalleri olarak alıcı aygıta ulaşır; burada sinyaller yeniden harflere dönüşerek kâğıt üzerine geçirilir. Şirketler arası haberleşmede kullanılan teleks sistemi de, telefon aracılığıyla birbirine bağlanmış teleprinter aygıtlarından oluşur. Bir başka gelişmiş mesaj gönderme yöntemi de elektronik faksimile sistemidir.
Telsiz Telgraf
Radyo ya da başlangıçtaki adıyla telsiz telgraf, İskoç bilim adamı James Clerk Maxwell’in kuramından yararlanılarak geliştirilmiştir. Maxwell, uzayda ışık hızıyla yol alan elektromagnetik dalgaların üretilebileceğini gösterdi. Alman bilim adamı Heinrich Rudolf Hertz, Maxwell’in bu kuramını doğruladı ve 19. yüzyılın sonlarına doğru İtalyan Guglielmo Marconi elektromagnetik dalgalar üreterek gönderme ve alma yöntemlerini geliştirdi. Kablo hattına gerek olmadan, elektromagnetik dalgalar yoluyla çok uzak yerlere mesaj gönderilebilmesi, işaretleşmede köklü bir değişikliğe yol açtı. Telsiz telgraf bulunmadan önce, açıktaki gemilere mesaj gönderebilmek için geminin rotası üzerindeki ilk limana gelmesini beklemek gerekirdi. Savaş gemileri de bir kez görüş uzaklığının dışına çıkınca karayla olan bütün haberleşme olanaklarını yitirirdi; bu nedenle de açıktayken karadan emir alamaz, rapor gönderemezdi. Telsiz telgraf bu durumu değiştirdi ve açık denizdeki gemilerle radyotelefon görüşmeleri yapmak olanaklı duruma geldi.
Öteki İşaretleşme Türleri
Günümüzde birçok işaretleşme yöntemi vardır. Gemilerde acil durum işareti olarak roketler ve renkli işaret fişekleri kullanılır. Okyanusların üzerinden geçen yolcu uçaklarında, acil durumda işaret verebilmek için işaret fişekleri, duman bombaları ya da arama ekiplerine işaret gönderecek radyo vericileriyle donatılmış cankurtaran botları bulunur. Gene bu botlarda, Güneş ışığını yansıtmakta kullanılan ve helyografın geliştirilmiş bir türü olan aynalar vardır.
Bazı ülkelerde karayollarmdaki toprak kaymalarını ya da kazaları duyurmak için yol devriyeleri kırmızı işaret fişekleri kullanır. Demiryollarında yolda kalan bir trenin yerini belirtmek için işaret fişeği ya da fener kullanılır. İtfaiye, polis ve cankurtaran arabalarındaki yanıp sönen ışıklar, yolu açmaları için öbür sürücülere verilen işaretlerdir. Aynı amaçla kullanılan sirenlerden, sivil savunmada da yararlanılır.
Günümüzde trafiğin düzenlenmesinde birçok işaret türünden yararlanılır. Bütün dünyada DUR , DİKKAT ve GEÇ anlamına gelen kırmızı, turuncu ve yeşil renkli trafik ışıkları kullanılır. Motorlu taşıtlarda dönüş sinyalleri, fren lambaları, uzun ve kısa far ışıkları, akü, yağ basıncı ya da yüksek hız uyarı ışıkları gibi çeşitli işaret lambaları vardır. Liman giriş çıkışlarında ve kanallarda gemi trafiğini düzenlemek için de ışık ya da özel şekillerden oluşan birçok işaret sistemi kullanılır.
Havaalanlarında ve uçak gemilerinin güvertelerinde trafiğin denetimi için renkli ışık sistemlerinden yararlanılır. Demiryollarında da trenler renkli işaret ışıklarından oluşan sistemlerle denetlenir.
Yaklaşmakta olan bir fırtınanın uyarısı gemilere ve küçük teknelere çeşitli yollarla iletilir. Bu amaçla özel bayraklar, flamalar ya da renkli ışıklar kullanılır. Örneğin kasırga uyarısı gündüzleri ortaları siyah iki kırmızı bayrakla, geceleri de kırmızı, beyaz ve kırmızı renkli ışıklarla gönderilir.
En eski işaretleşme yöntemi, elle işaretleşmedir. Günümüzde birçok sanayi kuruluşu insanların birbirini işitmesine olanak vermeyecek kadar gürültülüdür, bu nedenle de çalışanlar arasında elle işaretleşme büyük önem taşır. Tersanelerde ya da demir-çelik fabrikalarında vinç operatörleri komutları el işaretleriyle alırlar. Uçak pilotları ile yer personeli arasında da elle işaretleşme sistemleri vardır. Futbol, basketbol ve beyzbol gibi spor dallarında da hakemler el işaretlerinden yararlanarak sporcuları denetlerler.