Bilgi Diyarı

Aşağıdaki Kutu ile Sonsuz Bilgi Diyarı'nda İstediğinizi Arayabilirsiniz...

Jeoloji

  • Okunma : 327
Jeoloji Resim

Jeoloji sözcüğü, “yerbilim” anlamında Yunanca iki sözcükten gelir. Dünya’yı oluşturan kayaçların ve minerallerin incelenmesini, gezegenimizin geçirdiği ve geçirmekte olduğu değişimlerin belirlenmesini konu edinen bu bilim dalını meslek edinenlere de jeolog denir. Dünya 4-5 milyar yıl önce oluşmuştur; jeologlar Dünya’nm yalnızca bu geçmişini incelemekle kalmazlar, aynı zamanda günümüzde sürmekte olan değişimleri de saptamaya çalışırlar. Onların elde ettikleri bulgulardan sanayide yararlanılır. Su kaynaklarının, maden ve petrol yataklarının araştırılması, sondaj kuyularının açılması, maden ocaklarının işletilmesi gibi pek çok etkinlik, jeolojinin Dünya’nm yüzeyini oluşturan kayaçların yapısına ilişkin olarak sağladığı bilgilerden yararlanılarak gerçekleştirilir.

    Jeologlar, Dünya’nm daha oluşumundan başlayarak tarihi boyunca büyük değişimler geçirdiğini ve bugün de değişmeyi sürdürdüğünü keşfetmişlerdir. Örneğin, bir bölge bazen denizlerin altında kalmış, bazen de denizlerin dibinden yükselerek kara parçası haline gelmiştir. Öte yandan aynı bölgede bazen çok sıcak, bazen de çok soğuk iklim koşulları egemen olmuştur. Değişik kayaç türleri, değişik zamanlarda ve değişik yollardan oluşmuştur. Yeryüzündeki bitki ve hayvanlardan oluşan canlı yaşam ise Dünya’nm oluşmasından çok sonraları ortaya çıkmıştır.

    Jeologlar, kayaçlan ve bu kayaçların içindeki taşlaşmış hayvan ve bitki kalıntıları olan fosilleri inceleyerek, bugüne kadar gerçekleşen değişikliklerin bir bölümünü açıklayabilmektedirler. Kayaç katmanlarının altüst olmadığı yerlerde, daha önce oluşan yaşlı katmanlar altta, daha genç katmanlar ise bunların üstünde yer alır. Yaşlı katmanların içinde artık soyu tükenmiş ilk bitki ve hayvan türlerinin fosilleri bulunur. Üst katmanlara doğru günümüz canlılarına benzeyen canlıların fosillerine rastlanır. En üstteki, en genç kayaç katmanlarında ise ilk insanların fosil kalıntılarına rastlanır. Böylece, içerdikleri fosillere bakılarak kayaç katmanlarının yaşı saptanabilir.

    Dünya’nın jeolojik tarihi, milyonlarca yıl süren ve her birinde çok önemli gelişmelerin olduğu çeşitli “zaman”lara ayrılır. Zamanlar ise kendi içlerinde çeşitli “dönem”lere ayrılır; her dönemin öbüründen farklı ve kendine özgü bir tarihi vardır.

    Bu maddede zamanlar ve dönemler anlatılmakta ve her biri sırasında Dünya’da nelerin olup bittiği açıklanmaktadır. Dünya’ya ilişkin öteki jeolojik olgular, örneğin Dünya’nın nasıl oluştuğu, kaç yaşında olduğu, yeryüzündeki sıradağların nasıl ortaya çıktığı, yerkürenin büyüklüğü gibi konular DÜNYA maddesinde açıklanmıştır. Başlıca kayaç türleri olan korkayaçların, tortul kayaçların ve başkalaşım kayaçlarının nasıl oluştuğu KAYAÇ maddesinde; bu kayaçların su ve rüzgârın etkisiyle nasıl aşındıkları AŞINMA maddesinde; kayaçların içinde yer alan maddeler ise FOSİL ve M İNERAL maddelerinde anlatılmıştır. Milyonlarca yıl önce Dünya üzerinde yaşamış olan hayvanlara ilişkin bilgileri, AMMONİTLER; DİNOZOR; TARİHÖNCESİ YAŞAM ve TRİLOBİTLER maddelerinde bulabilirsiniz. JEOFİZİK VE JEOKİMYA maddelerinde Dünya’nın fiziksel ve kimyasal özellikleri açıklanmıştır. Çeşitli kayaç ve minerallere ilişkin bilgiler ise, her birinin kendi maddesinde toplanmıştır.

Prekambriyen Zaman

Bugün artık soyları tükenmiş olan sert kabuklu hayvanların fosillerini içeren en yaşlı kayaçlara Kambriyen kayaçlar denir. Ama, dünyanın pek çok yerinde bu Kambriyen kayaçların altında, yani onlardan daha önce oluşmuş ve fosil içermeyen kalın kayaç katmanları yer alır. Bu katmanlara Prekambriyen kayaçlar denir (“pre” öneki, “öncesi” anlamına gelir). Birkaç yerde, Prekambriyen kayaçların içinde de bazı canlı izlerine rastlanmıştır; bu en eski canlı kalıntıları üzerinde yapılan incelemeler, bunların yaklaşık 3 milyar yıl öncesine ait olduğunu ortaya çıkarmıştı.

    Kanada, Güney Afrika, Hindistan, İskandinavya ve Sibirya’da çok geniş Prekambriyen kayaç alanları vardır. Bu alanlara çoğunlukla “kalkan” denir. Bunlar, kıtaların en kararlı çekirdek bölümleridir. Kıta kalkanları, kıvam lanarak ve sıkışarak sıradağları oluşturan, ama daha sonraları zamanla aşınarak düzleşen çok eski kayaçlardan oluşur. Kalın ve sert katmanlar oluşturan bu kayaçlar, çevrelerindeki daha genç kayaçların tersine, kolayca biçim değiştirmez. Dünyanın bazı yerlerinde Prekambriyen kayaçlar iyice dibe gömülmüş ve üstleri genç kayaçlarla örtülmüştür; bu biçimiyle Prekambriyen kayaçların genç kayaçlara “zemin” oluşturduğu söylenir. Bu genç kayaçların tümüyle aşındığı yerlerde ise alttaki Prekambriyen kayaçlar açığa çıkmış durumdadır.

    Aslında üst üste katmanlar halinde çökelmiş pek çok Prekambriyen kayaç türü vardır. Bunların en altında Arkayen kayaçlar yer alır; en yaşlı Prekambriyen kayaç türü olan Arkayen kayaçlar başkalaşıma uğramış ve büyük ölçüde kıvrımlanmıştır. Kıvamlanmalarının nedeni, üzerlerine yığılan öteki kayaçların baskısı altında sıkışmaları ve büzülmeleridir; bu sıkışma ve büzülmelerin sonucunda dağlar ortaya çıkmıştır. Bunların üstünde Proterozoyik olarak adlandırılan daha genç ve daha az kıvrımlı kayaçlar yer alır; bu kayaçlar, Arkayen dağların aşınması sonucunda oluşan molozların ve kırıntıların tortullaşmasıyla ortaya çıkmıştır. Proterozoyik kayaçların oluştuğu 1 milyar yıl önce yeryüzündeki iklimin bugünküne benzer olduğu sanılmaktadır, çünkü bu kayaçlarda hem buzların, hem de çöllerin izlerine rastlanmaktadır. İngiltere’deki Shropshire ve Kanada’daki Superior Gölü çevresindeki Proterozoyik kayaçların içinde bol miktarda yanardağ püskürüğüne rastlanmıştır; bu da o dönemde bu bölgelerde etkin yanardağların bulunduğunu gösterir.

    Bugün kullanmakta olduğumuz minerallerin büyük bölümü Prekambriyen kayaçların içinde yer alır. Örneğin Güney Afrika’daki Transvaal’den çıkartılan altın, Kanada’nın doğusundaki Sudbury bölgesinden çıkartılan bakır, nikel ve demir, Avustralya’da Yeni Güney Galler’den çıkartılan gümüş, kurşun ve çinko mineralleri hep Prekambriyen kayaçlardan elde edilir.

Birinci Zaman (Paleozoyik)

Prekambriyen’den sonraki jeolojik zamana Birinci Zaman ya da “eski yaşam” anlamındaki Yunanca sözcüklerden türetilerek Paleozoyik Zaman adı verilmiştir. Çünkü ilk belirgin canlı fosilleri bu zamanda oluşmuş kayaçların içinde yer alır.

    Yaklaşık 45 milyon yıl süren Birinci Zaman kendi içinde altı döneme ayrılır. Biri dışında bu dönemlerin her biri, o dönemde oluşmuş kayaçların ilk belirlendiği yerin adıyla anılır. Ortaya çıkış sırasına göre bu dönemler şunlardır:

    1) Kambriyen (Galler’in eski adı olan Cambria’dan).

    2) Ordovisiyen (Galler sınırında yaşamış eski bir İngiliz halk topluluğu olan Ordovisler’den).

    3) Silüriyen (İngiltere’de, bugünkü Shropshire’de yaşamış eski bir halk topluluğu olan Silürler’den).

    4) Devoniyen (İngiltere’deki Devon bölgesinden).

    5) Karbonifer (kömür yatakları içermesi nedeniyle “karbonlu” anlamında).

    6) Permiyen (SSCB’de Ural Dağları yöresindeki Perm kentinden).

    Kambriyen Dönem. Zaman içinde ne kadar geriye gidersek, Dünya’nın o çağlardaki coğrafi yapısını belirlemek de o kadar zorlaşır. Çünkü çok yaşlı kayaçlar milyonlarca yıl içinde başka kayaç katmanlarınca örtülmüş, değişime uğramış ya da bütünüyle yok olmuştur; bu nedenle de bu kayaçlan inceleyerek ve içerdikleri fosillere bakarak o döneme ilişkin bilgi edinmek neredeyse olanaksızdır. Ama Kambriyen sistem kayaçlan böyle değildir; yaklaşık 570 milyon yıl önce ortaya çıkan Kambriyen kayaçlara dünyanın pek çok yerinde rastlanmaktadır ve bu kayaçlar üzerinde yapılan çalışmalarla o döneme ilişkin pek çok bilgi edinilmiştir. O dönemde yeryüzünde birkaç kıta bulunuyordu; günümüzdekilere pek benzemeyen bu kıtaların yerleri de farklıydı ve çoğu da ekvator boyunca sıralanmış durumdaydı. İklim ise ılımandı. Kambriyen Dönem ’de, denizler yaygınlaştı ve var olan kara parçalarının bazı bölümleri suların altında kaldı. Bu nedenle de bu dönemde sığ sularda çökelen kayaçlar ortaya çıktı. (Suda dibe çökelerek oluşan tortul kayaçlara “deniz kayacı” denir.)

    Gerek okyanuslarda, gerek kara parçalarını kaplayan sığ sularda oldukça bol ve çeşitli canlı türleri vardı, ama karalarda yaşayan hiçbir canlı yoktu. Kıtalar çıplak kayaçlar ve çöllerle kaplıydı.

    Ordovisiyen Dönem. Bu dönemde kıtaların en büyüğü olan Gondvana, Güney Kutbu’na doğru kaydı. Ötekiler ise gene ekvator yakınlarındaydı. Milyonlarca yıl sonra Kuzey Amerika haline gelecek olan kıta ile gene çok sonraları Avrupa haline gelecek olan kıtanın arasında bir okyanus (bugünkü Atlas Okyanusu değil) bulunuyordu. Bu iki kıta Ordovisiyen Dönem sırasında birbirlerine doğru yaklaşmaya ve aralarındaki okyanus sıkışmaya başladı. Bu hareketin doğurduğu gerilimler sonucunda, her iki kıtanın kenar bölümlerinde kıyıya paralel yanardağ dizileri ve volkanik adalar ortaya çıktı. Ordovisiyen Dönem’de yanardağ püskürmeleri sonucunda oluşan volkanik kayaçlar bazı bölgelerde bugün de görülebilir. Avrupa ve Kuzey Amerika’da en yaygın bulunan Ordovisiyen kayaçlar, eski okyanusların dibindeki çamurların zamanla yapışıp katılaşmasıyla oluşan siyah şeyllerdir. Ordovisiyen Dönem ’de okyanuslarda pek çok graptolit ve çeşitli türden deniz kabukluları yaşıyordu.

    Silüriyen Dönem. Kuzey Amerika ve Avrupa kıtaları Silüriyen Dönem sırasında da birbirlerine yaklaşmayı ve aralarındaki okyanusu daraltmayı sürdürdü. Denizler yeniden yükseldi ve daha sonraları Kuzey Afrika’yı oluşturacak olan kara parçası (o dönemde Gondvana kıtasının Güney Kutbu’na yakın bir bölümüydü) sığ bir denizle kaplandı. Bugün Afrika’nın kuzey bölgelerinde yer alan petrol yataklarının oluşmasına yol açan da bu sığ denizdir. Suyla örtülen kara parçalarının ekvatora yakın kesimlerinde resifler (deniz düzeyinin üstüne ya da hemen altına kadar yükselen kaya dizileri) ortaya çıktı. Bu resifler büyük ölçüde kireçtaşından oluşuyordu. Silüriyen Dönem ’in en önemli özelliklerinden biri, karaların üzerinde ilk bitki türlerinin yetişmeye başlaması ve bitki örtüsünün kıyılardan iç kesimlere doğru yayılmasıdır.

    Devoniyen Dönem. Bu dönemin başlarında Kuzey Amerika ve Avrupa kara kütleleri birbirleriyle çarpıştı. Aralarındaki okyanus artık kapanmıştı; bunun sonucunda okyanustaki bütün tortullar sıkıştı, büzüldü ve kıvam ­ lanarak yükseldi. Böylece bugünkü Himalayalar’a benzeyen ve Kaledoniyen Dağlar denen dev sıradağlar ortaya çıktı. Devoniyen Dönem ’e özgü kayaçlar, çöl kumtaşları ile akarsu çökellerinden oluşur. Irmakların genç dağlardan aşındırarak kopardığı kum ve çakıllar vadilerde ve karaların iç kesimlerindeki havzalarda toplandı ve bunlar zamanla yapışıp pekişerek çöl kumtaşlarına ve akarsu çökellerine dönüştü. Devoniyen Dönem ’de denizlerde ve ırmaklarda balık türleri yaygınlaştı. Ayrıca bazı balık türleri evrime uğradı ve hem karada, hem de denizde yaşayan amfibyumlara dönüştü; amfibyumlar zamanla sudan çıkarak, ırmak ağızlarındaki ve göl kenarlarındaki ormanlık bataklıklarda yaşamaya başladılar.

    Karbonifer Dönem. Kuzey Amerika ile Avrupa kıtaları birbirlerine iyice yapışarak Lavrasya denen tek ve büyük bir kıta oluşturdu. Kaledoniyen Dağlar da bu kıta boyunca uzanan dev bir sıradağ durumuna geldi. Karbonifer Dönem boyunca deniz düzeyleri yükseldi ve kıtaların kenar bölümlerinde yeni sığ denizler oluştu. Dönemin başlarında birçok yerde kalın kireçtaşı katmanları çökeldi.

    Dönemin ilerleyen evrelerinde aşınma sonucu dağlardan taşman kum ve çamurlar sığ denizlerde birikerek geniş deltalar oluşturdu. Bu deltalarda ve bataklıklarda büyük ormanlar yetişti; milyonlarca yıl sonra bu ormanlar derinlere gömüldü ve kömüre dönüştü. Karbonifer Dönem’in daha geç evrelerinde, pek çok başka kayaç türü de oluşmuştur.

    Karbonifer Dönem ’in sonlarında dev Gondvana kıtası kuzeye doğru kayarak Lavrasya kıtasıyla çarpıştı. Bu çarpışma sonucunda iki kıtanın birleşme hattı boyunca Variskan Dağlar denen yeni bir sıradağ ortaya çıktı. Gondvana kıtasının öteki ucu hâlâ Güney Kutbu’nun yakınlarındaydı ve buzullarla kaplıydı. Gerçekten de bu dönemde kıtanın güney kesimlerinde oluşan ve sonraları buzullarca sürüklenerek Güney Amerika, Afrika, Hindistan ve Avustralya’ya taşman kayaçların yüzeyi buzul çizikleriyle doludur. Hemen hemen aynı sıralarda Asya kıtası da Avrupa’ya çarptı ve aradaki kayaçlar sıkışarak yükseldi; böylece Ural Dağlan ortaya çıktı. Kısacası Dünya yüzeyindeki bütün kıtalar birleşerek yapıştı ve sonuçta Pangaea denen tek bir dev kıta oluştu.

    Permiyen Dönem. Birinci Zam an’ın bu son dönemi 225 milyon yıl öncesine kadar sürmüştür. Devoniyen Dönem ’de olduğu gibi, bu dönemde de dağlar ve çöller oluştu. Dev Pangaea kıtasında bir uçtan bir uca uzanan dağ dizileri arasında kıraç düzlükler ve tuzlu sığ denizler yer alıyordu. Bu dönemde özellikle kumtaşları ve tuz yatakları oluştu. Karalarda amfibyumlar yaygınlaştı, ayrıca ilk sürüngen türleri ortaya çıktı.

İkinci Zaman (Mezozoyik)

Yaklaşık 160 milyon yıl süren İkinci Zaman’ın bir adı da “orta yaşam” anlamındaki Yunanca sözcüklerden türetilmiş olan Mezozoyik Zaman'dır. Ama İkinci Zaman’ın bir adı daha vardır: Sürüngenler Çağı. O çağlarda yaşamış olan sürüngenler, bugünkü balinalar dışındaki bütün canlılardan daha büyüktü ve yürüyebiliyor, yüzebiliyor hatta uçabiliyorlardı. Bu zamanda denizlerde, Birinci Zaman’ın trilobitleri ile graptolitleri yok oldu. Onların yerini sarmal yapılı ammonitler ile mürekkepbalığına benzer olağanüstü hayvanlar olan belemnitler aldı. Karalarda Birinci Zaman’ın garip bitkileri de yerlerini kozalaklı ağaçlara, palmiye benzeri bitkilere ve eğreltiotlarına bırakarak yeryüzünden silindi.

    Jeologlar Mezozoyik Zaman’ı üç döneme ayırırlar:

    1) Triyas (Almanya’da bu döneme özgü üç tür kayaç vardır ve Latince trias sözcüğü, “üçlü” anlamına gelir).

    2) Jura (İsviçre’deki Jura Dağları’ndan).

    3) Kretase ya da Tebeşir (bu döneme özgü en yaygın kayaç türü tebeşirdir ve Latince creta sözcüğü de “tebeşir” anlamına gelir).

    Triyas Dönemi. Bu dönemde Pangaea tek bir dev kıta halinde varlığını sürdürdü. Yeryüzünün geri kalan kesimleri ise Panthalassa denen dev bir okyanusla kaplıydı. Pangaea’ nın doğu kesiminde, körfez biçiminde içeri doğru uzanan Tetis Denizi vardı. Permiyen Dönem’in çöl koşullan Triyas Dönem’de de egemenliğini sürdürdü ve çöl kumtaşları ile kayatuzu oluşmaya devam etti. Sürüngenler yeryüzüne gerçekten egemen olmaya başlamışlardı; ama evrim sonucu ilk memeliler de bu dönemde ortaya çıktı.

    Jura Dönemi. Bu dönemin başlarında deniz düzeyi yükseldi ve Pangaea kıtasının alçak kesimleri sular altında kaldı. Bu durum, bugün sığ denizlerin oluşmasına ve iklimin daha da nemli bir hale gelmesine yol açtı. Pangaea’nm birçok kesimlerinde bataklıklar ve ormanlar ortaya çıktı, yeryüzünü dev sürüngenler sardı. Bu dönemde kara parçaları birçok kez deniz basmasına uğradı; denizlerin sürekli olarak taşıp geri çekilmesi, çok değişik türden sığ su kayaçlarmm oluşmasına yol açtı. Bunların başlıcaları şeyller, killer ve kireçtaşlarıdır. Kara parçalarının üstünde ise, akarsu aşındırması sonucunda kayaçlardan kopan parçalar birikerek kalın çökeller oluşturdu; günümüzde bulunan en büyük dinozor fosilleri, işte bu çökellerin içinde yer alır. Bugün hem Amerika’nın ortabatı kesimlerinde, hem de Afrika’nın doğusunda Jura Dönemi’nde oluşmuş akarsu çökellerinin içinde birbirinin aynı olan dinozor fosilleri bulunmuştur. Bu da, o dönemdeki koşulların Pangaea’nm hemen hemen her yerinde büyük ölçüde benzer olduğunu gösterir. Jura Dönemi’nin sonuna doğru Pangaea ikiye ayrılmaya başladı. İlk çatlak Kuzey Amerika ile Avrupa arasında ortaya çıktı. Bugünkü Atlas Okyanusu artık oluşmaya başlamıştı.

    Kretase Dönemi. Artık Kuzey Amerika kıtası, hem Avrupa ve Afrika’dan, hem de Güney Am erika’dan uzaklaşıyordu. Bir zamanların Gondvana’sı ikiye ayrılmıştı. Bu parçalardan biri Güney Amerika ve Afrika’yı, öteki ise Antarktika ve Avustralya’yı kapsıyordu. Hindistan ise küçük bir kara parçası halinde ikisinin arasında kalmıştı. Deniz düzeyi Jura Dönemi’nde yeniden yükseldi ve Avrupa’ nın büyük bölümü sular altında kaldı. Kuzey Am erika’da da kıtayı kuzeyden güneye kuşak biçiminde kesen sığ bir deniz oluşmuştu; bu deniz batıdaki genç Kayalık Dağlar’ı doğudaki eski kalkan bölgesinden ayırıyordu. Dünyanın pek çok yerindeki petrol yatakları bu dönemde katmanlaşan çökellerde oluştu. Bu kayaçların üst katmanları, denizlerde yaşayan küçük canlıların kabuklarının taşlaşmasıyla oluşan tebeşir yataklarıyla kaplıdır. Kretase Dönem i’nin sonlarına doğru Güney Amerika da Afrika’dan koparak ayrıldı.

Yakın Zaman (Senozoyik)

İkinci Zam an’ın sonunda belki değişen iklimin etkisiyle, belki de bir göktaşının Dünya’ya çarpması sonucunda dev sürüngenler yok oldu. Bu hayvanların yerini, yavrularını sütleriyle besleyen ve sıcakkanlı canlılar olan memeliler aldı. Denizlerde de bazı memeli türleri, örneğin balinalar ve foklar ortaya çıktı. Ammonitler ile belemnitlerin de soyu tükendi ve yerlerini günümüzdekilere daha çok benzeyen deniz kabukluları aldı.

    65 milyon yıl önce başlayan bu son büyük zaman diliminde, bugünkülere daha çok benzeyen canlı türleri ortaya çıkmıştır. Yakın Zam an’ın bir başka adı da, memeli hayvanların gerçek anlamda bu çağda yaygınlaşmış olmasından ötürü Memeliler Çağı’dır.

    Yakın Zam an’ın iki dönemi vardır: Üçüncü Dönem (ya da Tersiyer) ve Dördüncü Dönem (ya da Kuvaterner). Eskiden jeologlar bu dönemlerin her birini, Birinci ve İkinci zamanları izleyen ayrı birer jeolojik zaman olarak kabul etmiş ve Üçüncü Zam an, Dördüncü Zaman olarak adlandırmışlardı. Sonradan ikisi birden Yakın Zaman adı altında toplanınca, bu zaman dilimleri de Yakın Zam an’ın dönemleri olarak tanımlandı. Dördüncü Dönem çok kısadır, ama bu döneme ilişkin çok şey bilinmektedir. Son büyük Buzul Çağı bu dönemde yaşanmış ve insan ilk kez bu dönemde yeryüzünde belirmiştir.

    Üçüncü Dönem, “bölüm” olarak adlandırılan daha kısa beş jeolojik zaman dilimine ayrılır. Her bölümün adı, o bölümde oluşan kayaçlardaki en yaygın fosil türünden gelir. Bu bölümler şunlardır:

    1) Paleosen (günümüzdeki bitki ve hayvanların ilk ve en eski türleri egemendir).

    2) Eosen (ilk kez günümüzdekileri andırmaya başlayan bitki ve hayvan fosilleri egemendir).

    3) Oligosen (günümüzdekilere daha çok benzeyen bitki ve hayvan fosilleri egemendir).

    4) Miyosen (günümüzdekilere biraz daha çok benzeyen bitki ve hayvan fosilleri egemendir).

    5) Pliyosen (günümüzdekilere en çok benzeyen bitki ve hayvan fosilleri egemendir).

    Üçüncü Dönem ’de kıtalar günümüzdeki konumlarına yaklaşmaya başladı. Ama başlangıçta, yani Paleosen ve Eosen bölümlerde, Avustralya hâlâ Antarktika’ya yapışıktı. Hindistan ise hâlâ Hint Okyanusu’nda ayrı bir kıtaydı. Atlas Okyanusu’nun açılması yanardağ etkinliklerine neden oldu.

    Oligosen bölümün sonlarına doğru ve Miyosen bölümde, Avrupa’daki son büyük dağ oluşum süreci gerçekleşti. Afrika kıtası Avrupa ile Asya’ya dayandı ve bunun yarattığı basınç, bu kıtaların belirli kesimlerinin sıkışıp kıvrımlanarak sıradağlar halinde yükselmesine yol açtı. Pireneler ve Alpler böylece oluştu.

    Üçüncü Dönem ’in ortalarında, yani Miyosen bölüme doğru Avustralya, Antarktika’ dan kopup ayrılarak kuzeye süreklendi. Öte yandan Hindistan Asya ile çarpıştı ve arada kalan katmanlar sıkışarak iki kıtanın birleşme çizgisi boyunca yükseldi; Himalaya Dağları da böyle ortaya çıktı. Aynı zamanda bitki türlerinde de birtakım değişiklikler oldu. Bir zamanlar ormanlarla kaplı olan kıta kesimlerinde otlaklar yaygınlaştı. Hayvanlar da buna uygun olarak evrim geçirdi ve at, antilop, kanguru gibi uzun bacaklı otçullar ortaya çıktı.

    Üçüncü Dönem ’de çökelen kayaçların büyük bölümü gevşek kum ve killerden oluşur, tülmemiş olan bu kayaçlar, özgün yapılarını günümüzde de korumaktadır ve yapışıp pekişerek bir başka kayaç türüne dönüşmemiştir. Ama Üçüncü Dönem ’de oluşan pekişik, büyük kütleli kayaçlar da vardır; Ortadoğu’daki zengin fosil içerikli kireçtaşları buna örnektir. Mısır’daki piramitler bu kayaç bloklarından yapılmıştır. Bu kireçtaşları, Tetis Denizi’nin bir kolunun Miyosen bölümde iyice batıya uzanarak Ortadoğu’ya kadar girmiş olduğunu gösterir. Ayrıca gene bu sıralarda Avrupa’nın orta kesimlerinde, kozalaklı ağaçların bulunduğu bataklıklarda kömür yatakları oluştu.

    Dördüncü Dönem yalnızca 2,5 milyon yıl sürdü. Bu dönemin başlıca iki bölümü Pleyistosen ile Holosen’dir. Holosen bölüm, 10 bin yıl öncesinden günümüze kadar olan dönemi kapsar.

    Pliyosen bölümün sonlarına doğru iklim iyice soğudu. Bunun ardından gelen Pleyistosen bölümde soğuk daha da şiddetlendi ve İskandinavya Dağları’nı örten buz örtüleri güneye doğru yayıldı.

    Buzul Çağı’nın en şiddetli evresinde buz örtüleri güneyde Britanya A daları’ndaki Severn ve Thames ırmaklarına kadar indi. Rusya ile Almanya’nın kuzeyi, Kanada’nın tamamı ve Kuzey Am erika’nın kuzey kesimleri buzlarla kaplandı. Bu arada buzlar birkaç kez eriyip geri çekildi, sonra yeniden güneye doğru indi.

    Bütün bu süreçlerin bugün artık sona erdiğine inanmak için hiçbir neden yoktur. Şu anda iki büyük buzullaşma evresi arasında bulunuyor olabiliriz. Önümüzdeki 100 bin yıl içinde buzların yeniden güneye doğru yayılmasıyla bu süreç yinelenebilir.

    Ayrıca, önümüzdeki milyonlarca yıl boyunca kıtalar hareket etmeye, sürüklenmeye devam edecektir. Atlas Okyanusu giderek daha da genişleyecek, Avustralya kuzeye doğru sürüklenmesini sürdürerek Antarktika’dan daha da uzaklaşacaktır. Bir zamanlar Pangaea’ nın yarılmasına benzer biçimde, Afrika kıtası da Büyük Rift Vadisi’nden ikiye ayrılabilecek ve doğu bölümü, belki de Hint Okyanusu’nda ayrı bir kıtaya dönüşebilecektir.

Jeoloji Resimleri