Kore
Kore, Doğu Asya'da yarımada. Sarı deniz ile Japon denizi arasında yeralan, karada kuzeyde Çin'le, kuzeydoğuda Rusya'yla sınırlı olan Kore yarımadası, eskiden birleşik bir krallıkken, 1945'te, 38. enlem dairesi boyunca iki işgal bölgesine (kuzeyde Sovyet bölgesi, güneyde ABD bölgesi) ayrılmış ve 1948'de kuzeyde Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti (ya da Kuzey Kore) güneyde de Kore Cumhuriyeti (ya da Güney Kore) arasında ikiye bölünmüştür.
Kore (Kore dilinde, "sakin sabah ülkesi" anlamında Coson) geçmişte, Çin kültürünün japonya'ya, Japon etkisinin de Çin'e ulaşmasında bir kültür köprüsü işlevi görürken, kendi kültürü de bu ilişkiden önemli ölçüde etkilenmiştir. Tarihinin büyük bölümünde Çin'in ya da Japonya'nın siyasal egemenliği ve baskısı altında kalmış olmasına karşın halkı, farklı ve bağımsız bir topluluk olarak ulusal kimliğini korumayı başarmıştır. Kore adı, yarımadayı 913'ten 1392'ye kadar yöneten Koryo süla-lesinden kaynaklanmıştır.
YÜZEYŞEKİLLERİ VE DOĞAL KAYNAKLAR
Kore, Asya kıtasının doğu kesiminde, güneye doğru 965 km boyunca uzanan, genişliğiyse -320 km kadar olan dağlık bir yarımadadır. 8 700 km boyunca uzanan girintili kıyıları açığında, çoğu küçük ve ıssız 3 000'den çok ada (başlıcası güneybatı kıyısının yaklaşık 120 km açığındaki Çicu adası) yeralır. Yarımadanın ancak % 20'si, yerleşmeye ve tarıma elverişli düzlüklerle kaplıdır ve nüfusun çok büyük bölümü, dar, kesintili kıyı ovaları ile batı kıyılarına açılan iç vadilerde toplanmıştır.
Yarımadanın geri kalan % 80'i, damlık ve tarıma elverişsizdir.
Dağlar, doğu kıyısı boyunca, aşama aşama alçalarak, kuzeydoğu bölgesi dışında elverişli limanları bulunan dar kıyı ovasına açılır. Batıdaki dağlarsa daha yumuşak eğimlerle alçalarak, geniş, verimli tarım ovalarına açılırlar. Çin sınırı boyunca kuzeydoğu-güneybatı doğrultusunda uzanan Pektu dağlarında (Cangbai dağları) ülkenin en yüksek doruğu olan Pektu doruğu (2 744 m) yükselir.
Ovaların doğusunda, Vonsan'dan başlayarak güneye doğru uzanan Debek (Taebaek) dağları, yarımadanın eksenini ve su bölümü çizgisini oluşturur. Japon denizi kıyısında dar kıyı ovasından başlayarak aşama aşama yükselen Debek dağlarının yükseltisi, Elmas dağlarında 1 709 m'yi bulur. Güneyde, Sobek dağları güneybatı doğrultusunda yarımadayı baştan sona aşarak, batı dağlarını güneydoğu kıyısından ve Naktong vadisinden ayırır.
Toprak yapısı: Kore'nin tarıma en elverişli toprakları, akarsu vadileri ile kıyı ovalarındaki alüvyon topraklarıdır. Aslında bu topraklar da kumludur ve yoğun gübre kullanılmadıkça, verimli sayılmazlar. Dağlardaki topraklar genellikle verimsizse de, yer yer, ormanı yakarak tarla açma yöntemiyle, geçici olarak tarıma elverişli duruma getirilir.
İklim: Kore'de hem kara ikliminin, hem de muson ikliminin etkileri görülür. Kışlar, Asya kıtasının içlerinden esen nemsiz kuzey ve kuzeybatı rüzgârlarının etkisiyle kuzey kesimde uzun, soğuk ve kar yağışlıdır (Pyongyang'da ocak ayı sıcaklık ortalaması yaklaşık -8 ºC); güneyde, uç kesimlerdeyse, daha yumuşak ve daha kısadır (Seul'de ocak ayı ortalaması -5 °C). Yaz mevsiminde güney yönünden, çevre denizler üstünden kıyılara doğru esen muson rüzgârlarının etkisi başlar ve yarımadanın her yanında temmuz sıcaklık ortalaması, dağlık bölgeler dışında 27 ºC'tır. Don olayına rastlanmayan, tarıma elverişli dönem, güneyde, iki kez ürün alınmasını olanaklı kılan 220 günden, kuzeyde ancak tek ürün alınmasına olanak veren 175 günün altına kadar değişir. Yıllık yağış tutarı, güneyde 1 525 mm'nin üstündeyken, kuzeyde yaklaşık 510 mm'ye düşer. Yağışlar daha çok yaz aylarındadır.
Akarsular, bitki örtüsü ve hayvantopluluğu: Kore ırmakları, kısa, hızlı akışlı ırmaklardır ve gerek sulamada, gerek hidroelektrik enerji üretiminde geniş ölçüde yararlanılır. Başlıca ırmaklar arasında kuzey kesimde Yalu ve Tümen, orta kesimde Dedong, Han ve Kum, güneydoğu kesimde Naktong sayılabilir.
Kuzey kesimde ve güneyin uzak bölgelerindeki yüksekliklerde, çam, köknar, karaçam ve ladin gibi kozalaklı ağaçların ağır bastığı ormanlara rastlanır. Ilıman bölgelerdeyse yapraklarını dökmeyen ağaçlardan ve çamlardan oluşan ormanlar ağır basar. Yerleşmenin dağınık olduğu kuzey kesimde ve yarımadanın yüksek bölgelerinde, kurt, ayı, leopar, kaplan gibi yırtıcı hayvanlara rastlanır.
Doğal kaynaklar: Kore yeraltı gelir kaynaklan (kömür, demir tilizi, bakır, altın, gümüş ve tungsten yatakları) bakımından zengindir. Siyasal bölünme sonucunda kömür, vb. yeraltı gelir kaynaklarının yanı sıra, ticari açıdan değerlendirilebilir nitelikteki ormanlar ve hidroelektrik enerji kaynakları, Kuzey Kore de kalmıştır. Buna karşılık, tarıma elverişli toprakların büyük bölümü Güney Kore'dedir.
TOPLUM YAPISI
Kore halkı, yarımadada bütünlüğün ilk kez sağlandığı İ.S. VII. yy'dan başlayarak tarihi, dili ve kültürü ortak olan, Moğol ırkından bir halktır.Gerek Kuzey Kore'nin, gerek Güney Kore'nin resmî dili olan Kore dilinin, Çince ve laponca'dan birçok sözcük içermekle birlikte, binlerce yıl önce Tunguzca'dan türediği sanılmaktadır. Ayrıca uzmanlar, Hangul adı verilen, XV. yy da geliştirilmiş Kore abecesinin, Doğu Asya'nın ilk sesçil abecesi olduğunu ileri sürmektedirler.
Kuzey Kore resmî devlet ideolojisi olarak marksçılığı benimsemiş ve dinsel örgütlenme yasaklanmıştır. Güney Kore'de halkın büyük bölümü buddhacılığa ve kontüçyüsçülüğe (komünist yönetimin iktidara gelişine kadar Kuzey Kore'de de durum aynıydı) bağlıdır. Ayrıca, Güney Kore'de nüfusun yaklaşık % 28'ini oluşturan bir hıristiyan topluluğu vardır. Doğa güçlerine inancı temel alan şamanlık ile XIX. yy'da doğan, kontüçyüsçülük, taoculuk ve buddhacılığın bireşimi olan Çundo Kyo (1905'ten önce Tonghak) da, oldukça yaygındır.
TARİH
Kore'nin tarihi İ.Ö. 3000'e doğru, Ural-Altay dillerinden bir dil konuşan Tunguz kabilelerinin yarımadaya yerleşmeleriyle başladı. Efsaneye göre kral Tangun, İ.Ö. 2333'te ilk krallığı (Çoson Krallığı) kurdu. Çin'den tunç aletlerin getirilmesiyle ve İ.Ö. 108'de ilk Çin birliklerinin ülkeye yerleşmeleriyle, yarımadada Çin etkisi yaygınlaşmaya başladı.
Üç krallık dönemi: Çin egemenliğine karşı, İ.Ö. III. yy'da ortaya çıkmış Koreli kabile federasyonları, birer krallığa dönüştü. İ.Ö. 57'de Silla, İ.Ö. 37'de Kogurgo, İ.Ö. 18'de de Bekce krallıklarının kurulması, Kore tarihinde "üç krallık dönemi" adı verilen dönem başlattı. Önceleri Mançurya'nın güneydoğu kesiminde kurulmuş olan Kogurgo Krallığı, sonradan güneye doğru genişleyerek, İ.S. 313'te Kore'deki son Çin krallığı olan Luolang'ı topraklarına kattı.
Bu dönemde Kore'de, Çin kültürünün konfüçyüsçülük, taoculuk ve buddhacılık gibi dinleri yayıldı. Silla Krallığı, IV. yy'da kıyıda bir merkez kurmuş olan Japonları püskürttükten (562) sonra, Çinlilerden yardım alarak, 660-668 arasında Bekçe ve Kogurgo krallıklarını ele geçirerek, yarımadada bütünlüğü sağladı. Merkezden yönetilen bu birleşik krallıkta, gerek buddhacılık, gerek güzel sanatlar büyük ölçüde gelişti.
Bununla birlikte, IX. yy'da taşra illerinde ayaklanmalar başladı ve ayaklanmacılar yönetimi ele geçirerek, Koryo sülalesini kurdular.
Koryo sülalesi dönemi: Koryo sülalesi döneminde başlangıçta ülke sivil yöneticiler tarafından yönetildi ve Kore'nin siyasal, toplumsal, ekonomik sistemleri ile eğitim sistemi, büyük ölçüde Çin'in etkisinde kaldı. 1170'e doğru askerler yönetime ağırlıklarını koyup, buddhacılığı yasakladılar. XII. yy. sonunda ülkeyi yönetmekte olan asker sülalesi Çoeler döneminde, özellikle 1231 'de başlayan ilk Moğol akınlarından sonra, köylüler arasında sık sık ayaklanmalar patlak verdi ve Çoe sülalesini deviren (1238) sivil sülale, Moğol egemenliğini kabul etti.
Moğolların egemenliğindeki barış döneminde, yeni bir basımcılık sisteminin bulunması, buddhacılık ve konfüçyüsçülük metinlerinin çoğaltılmasını ve yayılmasını sağladı. Bu arada güzel sanatlarda, özellikle de seramik alanında, büyük bir gelişme gerçekleşti. Ne var ki, 1356'da Moğollara karşı bir ayaklanma patlak vermesiyle, bu barış dönemi yeniden bozuldu ve sonunda, Moğol sülalesi Yuanların Çin'de devrilmesinin ardından, Çin'de işbaşına gelen yeni sülaleden (Mingler) de destek gören Koreli Yi sülalesi, 1392'de Moğolları altetmeyi başardı.
Yi sülalesi: Hanyang (günümüzde Seul) kentini başkent yapan Yi sülalesi, buddhacılığı yasaklayıp, konfüçyüsçülüğü resmî din ilan etti; ekonomik ve toplumsal alanlarda da reformlar yaptı. Konfüçyüsçü bürokrasinin başarılı yönetimi altında, eğitim sisteminin yanı sıra, bilim ve teknoloji alanında da büyük bir gelişme gerçekleştirildi. Kore'ye özgü abece sistemi (1443) Hangul, bu kültür gelişmesinin doruk noktası oldu.
Ama XVI. yy'da konfüçyüsçü okullar (Ki ve Li) arasındaki çekişmeler, devlet işlerinin kötü yönetilmeye başlanması, saray entrikaları ve dış ticaretin gerilemesi, gerek siyasal sistemin, gerek toplumsal ve ekonomik sistemlerin gerilemesine yol açtı.
Japon imparatoru Hideyoşi'nin gönderdiği orduların başarısız, ama büyük zarar veren istila denemesi (1592-1598) ve Mançuların saldırıları (1627-1637) durumu günden güne kötüleştirdi ve sonunda, Mançuların üstünlüğünün kabul edilmesi, Koreliler arasında yabancı düşmanlığını şiddetlendirdi. Bu arada köylü ayaklanmaları, iç durumu daha da kötüleştirdi.
Batı'yla ve Japonya'yla ilişkiler: XVII. yy'da katoliklik, Çin yoluyla Japonya'ya girdi ve "Batı öğretisi" adı altında yayılmaya başladı. Bu arada, 1860'a doğru ortaya çıkan yeni yerel din Tonghak (ya da "Doğu öğretisi"), özellikle kentlerdeki yoksullar ve yoksul köylüler tarafından hızla benimsendi. Hıristiyanlara baskı uygulamaya başlanması ve 1866'da bir ABD şilebinin batırılması, Fransa'nın 1886'da, ABD'nin de 1871'de askerî güç gösterilerine yol açtı.
Koreliler bu tehditleri savuşturmayı başardılarsa da,1876'da Japonlar, Kore hükümet yetkilerinin yozlaşmışlığından yararlanarak, bir ticaret antlaşması imzalatmayı başardılar. Bunu izleyen altı yıl içinde, "dışa kapalı krallık" Kore, yabancı etkilerine açıldı ve gerek ABD'yle, gerek öbür Batı ülkeleriyle ticaret antlaşmaları imzaladı.
Bu dışa açılma dönemini, yabancıların zayıf Kore hükümetini etki altına alma çabaları (özellikle Çin, Japonya ve Rusya'nın) izledi. 1894'te Tonghak dinine bağlı olanların ayaklanmasından yararlanmak isteyen Çin, ayaklanmanın bastırılmasına yardımcı olma bahanesi altında Kore'ye birlikler gönderdi. Japonya'nın da asker göndermesi, ilk Japonya-Çin Savaşı'na (1894-1895) yol açtı ve savaşı kazanan Japonya, kâğıt üstünde bağımsızlığını koruyan Kore'yi egemenliği altına aldı. Flemen ardından, Rus-Japon Savaşı'nda (1904-1905) da Rusları bozguna uğratıp, Kore'yi himaye rejimini kabul etmeye zorladı ve kısa bir direnme döneminden sonra, Kore'yi ilhak ettiğini açıkladı (1910).
Yakın dönem: Japonya'nın fiili sömürgesine dönüştüğü süre (1905-1945) boyunca Kore'ye, siyasal alanda ağır baskılar uygulanırken, zenginlikleri sömürüldü; ayrıca ülkedeki Japonlar tarafından Korelilere gerçek bir ırk ayrımı uygulandı ve Japon kültürü zorla benimsetilmeye çalışıldı. 1919'da sömürge yönetimine karşı Korelilerin başlattıkları kitle gösterileri kanlı biçimde bastırıldı. Bu baskılar halk arasında bağımsızlık isteklerini artırırken, İkinci Dünya Savaşı sırasında Kore, Japonların kıtadaki yayılmasının başlıca ekonomik ve askerî üssü haline getirildi.
Japonya'nın 1945'te teslim olmasıyla, Kore, Japon egemenliğinden kurtulduysa da, bu kez 38. enlem boyunca, ABD ve Sovyet etki bölgelerine ayrıldı. Kasım 1947'de Birleşmiş Milletler, birleşik ve bağımsız bir Kore hükümeti kurulması yolunda karar aldı; ama, seçimlerin yapılmasından sorumlu BM komisyonu, yalnızca güney kesimde (ABD bölgesi) seçim yaptırmayı başarabildi. 15 Ağustos 1948'de, Kore Cumhuriyeti'nin kurulmasıyla, güney kesimdeki ABD askerî yönetimi sona erdi. Kuzey Kore'deyse, komünistlerin ağır basmasıyla, Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti'nin kurulduğu açıklandı (Eylül 1948). Böylece 38. enlemin oluşturduğu geçici sınır, iki Kore devleti arasındaki sınır haline geldi.