Bilgi Diyarı

Aşağıdaki Kutu ile Sonsuz Bilgi Diyarı'nda İstediğinizi Arayabilirsiniz...

Krallık

  • Okunma : 387
Krallık Resim

Krallık ya da monarşi, devlet yönetiminde tek kişinin egemenliğidir. Tarih boyunca en yaygın yönetim biçimi olan krallık, geçmişte hemen hemen bütün ülkelerce benimsenmişti. Günümüzde de bazı ülkeler, geçmişe göre daha değişik bir biçimde de olsa, krallıkla yönetilir. Batılı devletler söz konusu olduğunda kral ya da imparator denen bu yöneticiler, doğuda hükümdar, kağan, hakan ve padişah gibi değişik adlarla anılır.

    Mutlak krallık'idi, kral kendi başına tüm yasama ve yürütme görevini üstlenir. Yasaları kendi koyar ve devlet yönetiminde tek yetkilidir. Bu mutlak egemenliğe karşı çoğulcu yönetim düşüncesinin gelişmesiyle kralın yetkileri giderek sınırlandırıldı ve mutlak krallık sistemi anayasal krallık'a. (meşruti monarşi) dönüştü. Bu sistemde kral, yönetim erkini, genellikle seçimle işbaşına gelen parlamentoyla paylaşmak zorundadır. Anayasal krallıkta yasama gücü parlamentoya geçer, yetkileri kısıtlanan kral ise devletin başında yürütme görevini sürdürür. Bu gelişmenin başlangıcı İngiltere’de ortaçağa kadar uzanır. Avrupa’nın öbür ülkelerinde ise anayasal krallıkların temeli 18. yüzyılda atılmıştır.

    Daha 200 yıl önce hemen hemen bütün dünya ülkeleri krallıkla yönetilirken, günümüzde özellikle İngiltere, Danimarka, Hollanda ve Japonya gibi ülkelerde kral artık bir simge durumundadır. Yürütme yetkisini de halkın seçtiği meclise karşı sorumlu olan bakanlar üstlenmiştir. Kralın görevi, devlet başkanı olarak ülkesini yurtiçinde ve yurtdışında temsil etmek ve resmi törenlere katılmakla sınırlıdır.

    Eskiçağlarda, devlet yönetimini tek elden yürüten kralların tanrısal nitelikleri de olduğuna inanılırdı. Sümerler’de kent devletleri bir tanrı adına kurulurdu. Tanrının vekili sayılan kral da kentin dinsel ve siyasal yöneticisiydi. Eski Mısır’da kral tanrının oğlu olarak görülür, Hititler’de ise öldükten sonra tanrılaştırılırdı. Roma’nın çoktanrılı döneminde imparatorlar, çoğunlukla kendilerine tanrı olarak tapılmasını isterlerdi. Japon imparatorları soyunun da tanrıdan geldiği düşünülürdü.

    Kral öldüğü zaman tahtın vârisi olan oğlu, eşi ya da bir akrabası onun yerini alır ve yetkileri elinde toplar. Bazı ülkelerde, kadınlar tahtın vârisi olamazlar. İngiltere ve Danimarka gibi bazılarında ise kadınların da tahta geçme hakları vardır.

    Daha önceki dönemlerde, kralın tahta geçmesi bir ölçüde seçime dayanırdı. Hititler’in ilk zamanlarında kral, hanedan içinden soylularca seçilirdi. Daha sonra krala tahta geçecek kişiyi seçme hakkı verildiyse de, bu vârisin kral olabilmesi için gene soyluların onayını alması zorunluydu. Avrupa’nın barbar krallıklarında da kralın yönetime gelmesinin ardında kabile şefleri vardı. Hıristiyanlık’ın yaygınlaşmasından sonra, tahta geçebilmek için vâris olmanın yanında papalık onayı da gerekliydi. Ama daha sonra papalık otoritesine karşı çıkan krallar, yönetimin babadan oğula kalmasını güvenceye aldılar.

    Ortaçağda yönetim erkini feodal beylerle paylaşan krallar, 15. yüzyıldan başlayarak, zenginleşen tüccarların ve bazı feodal beylerin desteğiyle merkezi bir otorite olmayı başardılar ve devlet yönetiminde mutlak bir egemenlik kurdular. Böylece, ticaretin gelişimini engelleyen feodal beylikleri merkezi krallıklar içinde birleştirerek, ülke topraklarını serbest ticaretin yapılabildiği büyük pazarlara dönüştürdüler.

    Mutlak krallıklar, gelişen kapitalizmle birlikte ortaya çıkan parlamenter akımlara karşın 18. yüzyıl boyunca egemen yönetim biçimi oldu. Ama Amerikan Bağımsızlık Savaşı, 1789 Fransız Devrimi ve Napolyon Savaşları demokrasi düşüncesini öbür Avrupa ülkelerine de yaydı; 19. yüzyılda kralların yetkisinin kısıtlandığı anayasal krallıklar yaygınlaştı.

    Günümüzde Suudi Arabistan ve Nepal gibi az sayıdaki birkaç ülke dışında, mutlak krallıklar yerlerini genellikle cumhuriyet yönetimlerine ya da kralın yalnızca bir simge olarak kaldığı anayasal krallıklara bırakmıştır.

Krallık Resimleri