Levni
Levni, (ölümü 1732 ya da 1733), Türk minyatür sanatının ikinci klasik dönemi sayılan Lale Devri’nin en büyük minyatürcüsüdür.
17. yüzyılın sonuna doğru Edirne’de doğduğu sanılan Levni’nin asıl adı Abdülcelil Çelebi’dir. Genç yaşta İstanbul’a gelerek Topkapı Sarayı’nın nakkaşhanesine çırak olarak girdi. Burada tezhip denen süsleme sanatını öğrendi ve icazet (başarı ya da izin belgesi) aldı. Daha sonra kendini minyatüre verdi. Kısa sürede büyük ilerleme göstererek başnakkaşlığa yükseldi.
Levni’nin minyatürlerinin hemen hemen hepsi de bir kitap sayfasının tümünü ya da tümüne yakınını kapsayan resimlerden oluşan erkeği, çalgı çalarken, dinlenirken, çiçek toplarken betimlediği minyatürler olduğu gibi iki ya da üç kişinin çeşitli durumlarda canlandırıldığı minyatürler de vardır. Bu resimler, dönemin yaşamını ve giyim kuşamını yansıttığı için de ayrıca önem taşır.
Levni’nin, I. Osman’dan III. Ahmed’e kadar tüm Osmanlı padişahlarının portrelerini içeren Silsilename adlı albümde 43 portresi vardır. Albümde, Levni’nin olmayan yalnızca üç minyatür yer alır.
Levni’nin minyatürleri bakımından en zengin kitap, şair Seyyid Vehbi’nin Surname'sidir. (Surnameler padişah çocuklarının doğumunu, sünnet düğününü, kızlarının ya da kız kardeşlerinin düğünlerini anlatan Divan edebiyatı yapıtlarıdır.) III. Ahmed’in şehzadelerinin 1720’de yapılan sünnet düğünlerine ilişkin bu surname için Levni, 37x26 boyutlarında 137 minyatür yapmıştır. Bu minyatürler, esnaf loncalarının geçit törenlerini, gece ve gündüz eğlencelerini, çeşitli gösterileri, şölenleri ve Haliç kıyısındaki yapıları oldukça gerçekçi bir biçimde yansıtır.
Minyatürlerinde, yaşadığı dönemdi de bir gereği olarak eğlence sahneleri önemli bir yer tutar. Levni, kendinden önceki ustaların pek çok üslup özelliğine bağlı kalırken, kişilerin ve nesnelerin yakınlık ve uzaklığına göre yerlerini belli etmeye çalışan doğulu ilk minyatürcü olmuş; minyatür sanatında gene ilk kez, portrelerinde, yüz anlatımını yansıtmaya önem vermiştir. Onun minyatürlerinde, kişilerin vücut hareketleri, şiirsel bir kıvraklık kazanmıştır. Levni, kişileri ve nesneleri, hiçbir noktanın daha çok göze çarpmayacağı biçimde çerçeve içine yerleştirmiştir. Renklerden en çok sarıyı kullanan Levni, minyatürlerinde bütünsel bir renk uyumunu gözetmiştir.
Tezhip ve minyatür dışında âşık tarzı şiirlerle de uğraşan Levni’nin günümüze ulaşabilen şiirleri arasında, “Atasözleri” diye bilinen, “demişler” redifli destanı ile Selanikİstanbul yolculuğunu anlattığı uzun destanı vardır. Sözü edilen ilk destanında, sanatçı Türk atasözlerini, ölçülü ve uyaklı olarak yeniden dile getirmiştir.