Ölüm
Ölüm, bir canlının doku ve organlarındaki bütün yaşam süreçlerinin kesin olarak sona ermesidir. İnsanda kalp atımlarının, dolaşımın ve solunumun durması yüzyıllar boyunca ölümün geleneksel belirtileri sayılagelmiştir. Çünkü solunum ve dolaşım durduğunda dokulara oksijen gitmeyeceği için bütün organlar kısa süre içinde ölür.
Bir insanın yasalar karşısında ölü sayılabilmesi için, ölüm nedeninin belirtildiği özel bir belgenin (ölüm tutanağının) doktorlarca düzenlenip imzalanmış olması gerekir. Hastalık ya da kaza gibi doğal ölümlerde bu belge hemen hazırlanarak, kişinin kayıtlı olduğu nüfus memurluğuna gönderilir. Ama cinayet gibi doğal olmayan ya da kuşkulu görülen ölümlerde, yasalar, bu belge düzenlenmeden önce otopsi yapılarak kesin ölüm nedeninin saptanmasını ve ardından ölüme neden olan kişinin cezalandırılmasını ister.
Bazı durumlarda solunum ve dolaşım sürdüğü için vücut hâlâ canlıdır, ama beyin hiçbir işlevini yerine getiremeyecek biçimde doku yıkımına uğramıştır. “Beyin ölümü” denen bu ileri koma durumundaki hastalar, yapay solunum makinesi ve kalp-akciğer makinesi gibi çağdaş tıp teknikleriyle uzun süre yaşatılabilir. Ne var ki, beyin ve sinir sistemi yıkıma uğradığı için “bitkisel yaşam”a girmiş olan bu kişiler artık hiçbir uyarana tepki veremeyecek ve hiçbir etkinlik gösteremeyecek durumdadırlar. Gene de, solunum ve dolaşım işlevi makineler aracılığıyla da olsa sürdüğü için, bitkisel yaşama girmiş olan bir kişi yasalar açısından ölü sayılmaz. Bu durumda, beyin dokusunun onarılamayacak biçimde çöktüğüne ve kişinin ölü sayılabileceğine karar vermek gene doktorlara düşer. Beyin ölümünün kesin ve kalıcı olduğu saptanırsa, dışarıdan oksijen verilerek canlı kalması sağlanan organlar bir başkasına nakledilmek üzere alınabilir.
Doktorlar genellikle çok ağır hasta olan ve iyileşme umudu olmaksızın acı çeken hastaları bile yaşatmak için uğraşırlar. Ama, umutsuz durumdaki hastalan zorla yaşatarak acı çekmelerine seyirci kalmaktansa, ölüme terk ederek, hatta bir an önce ölmelerini sağlayarak ağrılarından kurtulmalarına yardımcı olmak gerektiğini savunanlar da var. “Rahat ölüm” anlamındaki Yunanca bir sözcükten gelen ötanazi terimiyle adlandırılan bu uygulama birçok ülkede cinayet suçu olarak yargılanır. Üstelik dinlerin çoğunda Tanrı’nın işine karışmak olarak görüldüğü için bağışlanmayacak bir suçtur. Bu yüzden birçok kişi, son derece güçlü ağrı kesicilerin olduğu çağımızda ötanazi yerine doğal ölümü savunmakta ve ölümü bekleyen umutsuz hastaların son günlerini özel bakımevlerinde geçirmelerini daha insanca bulmaktadır.