Bilgi Diyarı

Aşağıdaki Kutu ile Sonsuz Bilgi Diyarı'nda İstediğinizi Arayabilirsiniz...

Rasyonalizm

  • Okunma : 330

Rasyonalizm, her türlü gerçeğin ölçütü olarak aklı gösteren düşünce ve felsefe öğretilerinin genel adıdır. Bu anlamda Türkçe’de “akılcılık” ve “usçuluk” terimleri de kullanılır.

    Rasyonalizm sözcüğü dilimize Fransızca’dan geçmiştir. “Hesap; yöntem; neden; akıl” gibi anlamları olan Latince ratio sözcüğünden türeyen bu terim tüm öteki batı dillerinde de vardır.

    Çeşitli alanlara özgü değişik rasyonalizm tanımları vardır. Felsefede, var olan her şeyin, yani evrenin akıl yoluyla anlaşılabileceğini ileri süren öğretiler için kullanılır. Bu bağlamda rasyonalizm, dış dünya üzerine bilgilerimizin kaynağı olarak duyularımızı gösteren ve başka bilgi kaynağı kabul etmeyen deneyci felsefenin karşıtıdır. Mutlak gerçeğe birtakım akıldışı yollardan ulaşılabileceğini savunan mistik (gizemci) öğretinin karşısında yer alır.

    Bir sanat terimi olarak rasyonalizm, modern üsluba tepki olarak 20. yüzyılın başında doğan ve biçimlerdeki güzelliği sanat yapıtlarının, özellikle de mimarlık yapıtlarının işlevine uygun olması ilkesiyle birleştiren öğretiler için de kullanılır.

    Eski Yunanlılar’dan başlayarak, batı felsefesi tarihi boyunca rasyonalizm birçok düşünür tarafından temsil edilmiştir. Rasyonalist sayılan filozoflar arasında çeşitli farklar vardır. Parmenides ve Zenon gibi Elealı düşünürler, beş duyu aracılığıyla algılanan nesneler dünyasının (dış dünyanın) gerçekte bir yanılsama olduğunu, gerçeğin ancak akılla kavranabileceğini ileri sürmüşlerdir. Sokrat’a göre, tüm bilgiler daha doğduğumuzda aklımızda vardır. Ama bunlar ancak eğitim aracılığıyla ortaya çıkarılabilir. Platon da, hocası gibi bilgilerimizin doğuştan aklımızda var olduğuna ve duyularla algıladığımız nesnelerin, aklımızda önceden bulunan düşüncelerin gölgelerinden başka bir şey olmadıklarına inanıyordu.

    Tüm felsefesini “Düşünüyorum, öyleyse varım” deyişine dayandıran ve varlığını düşünceye, dolayısıyla da akla indirgeyen Rene Descartes da rasyonalistti. Modern rasyonalizmin kurucusu olan Descartes, doğruluğundan kuşku duyulamayacak bilginin matematiksel bilgi olduğunu, çünkü matematiğin, aklın evrensel, zorunlu ve önsel (a priori) ilkelerine dayandığını belirtmiştir. Descartes gibi, Spinoza da matematiksel bilginin en sağlam ve kesin bilgi olduğunu kabul ederek, felsefe tarihinin en kapsamlı ve tutarlı sistemlerinden biri olan sistemini, “geometrik yöntem” denen yöntemle açıklamıştır. Descartes sonrası rasyonalizmin büyük temsilcilerinden biri de Alman filozof Gottfried Leibniz’dir (1646-1716). Leibniz’e göre, sözgelimi “Tanrı” kavramı ile sayılar, geometri biçimleri gibi matematiksel kavramlar aklımızda doğuştan vardır. Bunları duyu algılarıyla elde etmemiz olanaksızdır. Ama, duyu algıları olmadan bunların ortaya çıkmaları da beklenemez. Böylece Leibniz, aklın, daha doğrusu zihnin boş bir levha olduğunu, bu levhayı duyu izlenimlerinin doldurduğunu, yani tüm bilgilerimizin duyu algılarına indirgenebileceğini savunan İngiliz deneyci filozof John Locke’a yanıt vermiş oluyor, gerçekteyse rasyonalizm ile deneyci felsefe arasında uzlaştırıcı bir öğreti ortaya koyuyordu.

    Buna benzer uzlaştırıcı bir öğretiyi savunan Alman filozof Immanuel Kant’a göre biz yalnızca tek tek nesneleri bilebiliriz, onlar üzerine bilgilerimizden genel sonuçlar ve tümel kavramlar üretiriz; ama, “kendinde şey” diye de nitelenen nesnelerin özünü bilemeyiz. Böylece Platon’unkini andıran idealist bir sonuca varan Kant, aklın sınırlarını çizerek rasyonalizmden uzaklaşmış, ama akılda, duyu izlenimlerine indirgenemez önsel “form”ların varlığını kabul etmekle de rasyonalist geleneği
sürdürmüştür.

    Gerçekte Kant’ın öğretisinin öncüsü, Eski Yunanlı filozof Aristo’nun felsefesidir. Aristo’ya göre, akıl bilgi taşıyan değil, bilgi yapan bir yetidir. Aristo, dış dünyayı algılayan edilgin akıl ile duyu izlenimlerini “kategorilere yerleştirerek işleyen etkin akıl'dan söz etmiştir.

    Tüm nesnel gerçekliği (dış dünyayı, evreni) kavramlardan, yani rasyonel (akılsal) olandan türettiği için Georg Wilhelm Hegel’in felsefesi rasyonalizmin doruğu sayılır. Ünlü “gerçek olan rasyoneldir, rasyonel olan gerçektir” önermesiyle, Hegel gerçeğe hiç deneye başvurmadan, yalnızca düşünmenin sınırları içinde kalarak ulaşılabileceğini dile getirmiştir.