Sahtekârlık ve Dolandırıcılık
Başkasını aldatmak amacıyla sahte bir belge düzenlemeye ya da bir sanat yapıtını taklit etmeye sahtekârlık denir. Bile bile birini kandırarak parasını ya da malını ele geçirmek ise dolandırıcılıktır. Sahtekârlık da, dolandırıcılık da yasalarda suç sayılır ve cezası hapistir. Sahte olduğu bilinen bir belgeyi kullanmak da suç kapsamına girer.
Sahtekârlık
Vasiyetname, sözleşme, çek, senet, pasaport, kimlik, makbuz türünden belgelerin ya da bunların bazı bölümlerinin sahtesini düzenlemek olanaklıdır. Bu gibi sahte belgeleri üretmekte uzmanlaşmış kişiler mühürleri, imzaları, el yazılarını taklit ederek gerçek belgenin tıpkısını, çıplak gözle anlaşılamayacak bir benzerlikte yaparlar.
Kâğıt para olarak bilinen banknotun sahtesine kalp para, bunları basanlara da kalpazan denir. Para basmak devletin yetki ve denetimindedir. Yapımı yüksek teknik beceri gerektiren banknotlar özel bir kâğıda basılır; içinde, filigran denen ve ışığa tutulunca fark edilen bir çizgi ya da resim bulunur. Taklit edilmesini önlemek için banknotlarda özellikle karmaşık desenler kullanılır. Bu desenler bazen, sahtesini yakalamak için bilerek yapılmış bir hatayı içerir. Banknotların özenli işçiliğini taklit etmek ve aynı nitelikte üretebilmek kolay bir iş değildir. Ne var ki, kalp para genellikle sıradan insanları aldatmak için yeterince inandırıcı bir görünümde olur. En büyük kalpazanlık olaylarından biri Nazi gizli haber alma örgütünün II. Dünya Savaşı sırasında, 1940-41’de piyasaya sürdüğü 150 milyon İngiliz Sterlini tutarındaki 5 sterlinlik kalp banknotlardı.
Sanat yapıtlarının kopyalarını, örneğin özgün bir resmin tıpatıp aynısını yapmak, eğer ressam özgün yapıt olduğu savında değilse, sahtekârlık sayılmaz. Sahte sanat yapıtlarını piyasaya sürenler genellikle ünlü bir ressamın üslubunda yapılmış bir tabloyu, sanatçının sanki o güne kadar ortaya çıkmamış bir yapıtını keşfetmiş gibi tanıtırlar. Bir resmin sahte olduğunu ortaya çıkarmak sanıldığı kadar zor değildir. Örneğin, sahte resim yapılırken yeni bir tuval ya da resmin yapılmış olduğu varsayılan tarihte henüz bilinmeyen bir boya kullanılmış olabilir. Bazen de resimdeki bazı ayrıntılar sahtekârı ele verir. Tablonun ait olduğu dönemin modasına uymayan bir giysinin ya da eşyanın bulunması, resmin sahteliğini kuşkuya yer vermeyecek biçimde ortaya çıkarır.
Bir yapıtın yaşını belirleyici bilimsel yöntemler arasında X ışınları, kızılötesi ve morötesi ışınlarla fotoğraf çekmek ve kimyasal çözümlemeler sayılabilir. Sahtekârlık genellikle bu gibi yöntemlerle kanıtlanır.
Sahte yapıtlar üretmekle işe başlayan bazı kişilerin sonradan dünya çapında değerli sanatçılar olarak kendilerini kanıtladıklarına da tanık olunmuştur. Ünlü İtalyan ressam ve heykelci Michelangelo’nun Eski Yunan üslubunda yaptığı aşk tanrısı Eros’un heykelini, eski süsü vermek için toprağa gömdüğü, uzmanların heykeli gerçek bir Yunan yapıtı sanması üzerine de kendisinin yaptığını söyleyerek, heykelcilikte ustalığını kanıtladığı anlatılır. Hollandalı ressam Han van Meegeren 20. yüzyılda Jan Vermeer’in üslubunu taklit ederek dinsel konulu resimler yaptı. Sahtekârlık II. Dünya Savaşı’ndan (1939-45) sonra, Nazi önderlerinin çalmış olduğu tablolar gerçek sahiplerine geri verilirken ortaya çıktı. Bu resimlerden birinin van Meegeren’e ait olduğu anlaşılmıştı. Van Meegeren, Hollanda ulusal sanat yapıtlarını düşman bir ülkeye satmış olmakla suçlandı. Bunun üzerine söz konusu “Vermeer”i kendinin yaptığını açıklayan van Meegeren’in, içlerinden biri bir “Vermeer başyapıtı” olarak değerlendirilen 13 sahte resim daha yapmış olduğu anlaşıldı.
Dolandırıcılık
Dolandırıcılık kendi başına suç sayıldığı gibi, aldatmacayla para kazandıran türden başka bir suçun parçası da olabilir. Dolandırıcılıkta her zaman yalan söylemek gerekmez. Bir gerçeği saklayarak ya da birinin zayıf yanından yararlanarak da dolandırıcılık yapılır; bunun adı hilekârlık ya da aldatmacadır.
İşaretli oyun kartlarıyla oynanan hileli kumarda, kimi zaman kurban seçilen yeni bir oyuncunun bir süre için azar azar kazanmasına fırsat verilir. Kurban üst üste kazanmanın verdiği güvenle büyük bir para ile oynamaya kalkınca, bu kez taktik değiştirilerek tüm parası yutulur.
Zimmetine para geçirme de bir dolandırıcılık türüdür. Birine emanet edilen para ya da değerli eşyanın kendi malıymış gibi kullanılması anlamına gelir. Hırsızlığa benzemekle birlikte, suçu işleyen kimse çoğu zaman çalıştığı işyerinin güvenini kazanmış biridir.
Günümüzde bilgisayardan yararlanılarak yapılan çağdaş dolandırıcılıklara da rastlanmaktadır. 1980’de California’da yakalanan Stanley Rifkin, bu yolla Los Angeles’teki bir bankadan zimmetine 10 milyon dolar geçirmişti.
Ünlü Sahtekârlıklar ve Dolandırıcılıklar
Tarih boyunca ortaya çıkarılan pek çok sahtekârlığın ve dolandırıcılığın yanı sıra kuşkusuz bir o kadarı da hâlâ karanlıktadır.
Yakın zamanların en ilginç dolandırıcılık olaylarından biri ABD’li milyarder Howard Hughes’un adı çevresinde gerçekleşti. Pek ortalıkta görünmeyen, az konuşan, ayrıksı bir tip olan Howard Hughes, yıllarca tek başına yaşadıktan, sonra 1976’da öldü. Ölümünden dört yıl önce Clifford Irving adında bir yazar Hughes’un özyaşamöyküsünü elde ettiğini açıkladı. Söylediğine göre, gizlice Hughes’la buluşan Irving ona yaşamının öyküsünü anlattırmayı başarmıştı. Hughes tarafından yazıldığını söylediği birtakım sahte mektupları ABD’nin önde gelen yayımcılarından birine gösteren Irving, milyarderle ilgili, basında yer almış bazı haberlerden ve düzmece ses bantlarından derleme bir kitabın telif hakkını almayı başardı. Buna karşılık yayınevi tarafından bir İsviçre bankasına Irving adına büyük bir miktar para yatırıldı. Ne var ki, bu dolandırıcılık girişimi cezaevinde son buldu ve ABD’nin ünlü Times dergisi Irving’i sayfalarında “yılın dolandırıcısı” olarak tanıttı. Hovvard Hughes öldükten sonra da mirasından pay almak için türlü entrikalar düzenlendi; düzinelerle sahte vasiyetname ortaya çıktı.
“Piltdown insanı” olayı da bir başka sahtekârlık örneğidir. Uzun yıllar, 1912’de İngiltere’de Sussex’te, Lewes yakınlarındaki Piltdown Çayırı’nda bulunan çenekemiği ve kafatası parçalarının bir tarihöncesi insanına ait olduğu sanıldı. Kemiklerin yaşını belirleyen yeni yöntemlerin geliştirilmesi sonucu 1954’te araştırmalar derinleştirildi ve “Piltdovvn insanı” ndan kaldığı sanılan kemiklerin gerçekte ustaca üzerinde oynanmış, günümüz insanına ait bir kafatası ile bir orangutan çenesi olduğu, dişlerinse yapay olarak aşındırıldığı anlaşıldı. Ama bu aldatmacayı kimin yaptığı öğrenilemedi.
Türkiye’de “hayali ihracat” olarak nitelenen büyük ölçekli sahtekârlık ve dolandırıcılıkların ilki 1970’lerin sonlarında ortaya çıktı. Bir işadamının dışarıya lüks mobilya yerine, sıkıştırılmış talaş ve yongadan yapılan sunta sattığı müfettişlerce belirlenince hakkında dava açıldı. Bu türden olaylar 1980’lerin ortalarında büyük yaygınlık kazandı.
Burdur ilinin Hacılar köyünde 1957-60’ta bulunan Cilalı Taş ve Bakır çağlarına ait pişmiş toprak kapların ve heykelciklerin bundan bir süre sonra taklit edilerek bol miktarda üretilmesi ve yurtdışına satılması da sahte sanat yapıtı üretme ve eski eser kaçakçılığı konularında dünya çapında dikkati çeken bir olay oldu. Yörede yaşayanların bu eski buluntuların biçimlerine alışık olması, toprağın ve boyaların niteliğinin binlerce yıldan beri büyük bir değişime uğramayışı, benzerliğin kusursuz olmasında rol oynadı. Ama ısılışıldama (termolüminesans) yöntemiyle incelendikten sonra buluntuların sahte oldukları anlaşıldı.