Sanayi Devrimi
200 yıl kadar önce, makineli üretime dayanan sanayi zanaatçıların el sanatlarına dayanan üretiminin yerine geçmeye başladı. Sanayi Devrimi adı verilen bu büyük ekonomik dönüşüm İngiltere’den başlayarak dünyanın başka ülkelerine de yayıldı.
Sanayi Devrimi öncesinde üretim, basit aletlerle, bütün aile üyelerinin katılımıyla evlerde ya da atölyelerde gerçekleşirdi. Üretimde yalnızca elle ya da ayakla çalışan basit aletler kullanıldığı için evde çalışmak olanaklıydı. 18. yüzyılda karmaşık makineler yapıldı; daha sonra bu makineler fabrikalarda buhar gücüyle çalıştırıldı. Aile işletmeleri, fabrikalarda yapılan üretimle rekabet edemedi ve bunlar bir süre sonra yok oldular.
Fabrikalarda yapılan makineli üretim ve sanayileşme insanların tüm yaşam ve çalışma biçimlerini de değiştirdi. Aile üyeleri ücretli işçi olarak belirli saatler içinde fabrikalarda çalışmaya ve eskiden ev içi üretimle karşıladıkları gereksinmelerini satın almaya başladılar.
Buhar makinesinin geliştirilmesinden önce alet ya da makinelerin çalıştırılmasında yel değirmenleri ve su çarklarından yararlanılırdı. 18. yüzyılın başında ilk buhar makineleri madenlerden dışarıya su pompalamakta kullanıldı. 1782’de James Watt’ın fabrika makinelerini işletebilecek bir buhar makinesini geliştirmesinden sonra sanayide makine kullanımı hızla yaygınlaştı. Sanayi Devrimi’nin öncü sanayilerinden olan pamuklu dokuma sanayisi, ilk makineleşen sanayilerden biri oldu. 1733’te İngiltere’de bir işçi olan John Kay, çok hızlı hareket ettiği için “uçan mekik” denen bir düzenek yaptı. Bir makineye bağlı olan bu mekik dokuma makinelerinin hızını artırdı. Bu buluştan sonra dokuma makinelerini işler halde tutabilmek için daha fazla dokuma ipliğine gereksinim duyuldu. James Hargreaves’in 1766’da yaptığı eğirme tezgâhı birkaç ipliği aynı anda ve daha hızlı eğirebiliyordu. Üç yıl sonra Richard Arkwright su gücüyle çalışan eğirme tezgâhını buldu. 1779’da Samuel Crompton “eğirme katırı” denen, çok hızlı ve kullanışlı bir eğirme makinesi yaptı. Böylece dokuma ipliği üretiminin hızla artması dokumacılık alanında yeni buluşları zorladı. 1785’te Edmund Cartwright’ın bulduğu su gücüyle çalışan dokuma tezgâhı dokuma sanayisinin hızla gelişmesine yol açtı; 30 yıl içinde bu tezgâhlar hem pamuklu, hem de yünlü dokuma sanayilerinde yaygın bir biçimde kullanılmaya başlandı.
Makineleşmeyle birlikte işsiz kalan ya da çok düşük ücretlerle çalıştırılan zanaatçılar makineleşmeye karşı direnmeye başladılar. 18. yüzyılda dokuma tezgâhlarının kırılmasına öncülük eden Ned Ludd’dan adını alan Luddit hareket 1811’de İngiltere’de Nottingham yöresinde dokuma işkolunda başladı ve öteki sanayi bölgelerine de yayıldı. Makine kırıcıların ayaklanması şiddetle bastırıldı, hareketin birçok önderi asıldı. Makineleşmeyi ve işsizliği protesto eden başka ayaklanmalar da sert bir biçimde bastırıldı.
Makineleşme ve buhar gücünün daha fazla kullanılması tarım kesimi ile kömür ve demir sanayilerinde de büyük değişmelere yol açtı. Kömür ve demir sanayilerinin gelişmesi öteki alanların da sanayileşmesine yardımcı oldu.
Sanayi Devrimi’yle birlikte büyük sanayi kentleri kuruldu. 18. yüzyılın sonu ile 19. yüzyılın başında İngiltere'nin artan nüfusunun önemli bir bölümü sanayide çalışmaya başladı. Tarım alanında ileri teknolojiler kullanan büyük çiftliklerin yaygınlaşmasıyla küçük çiftçilerin yaşam alanı daraldı; pek çoğu toprağını büyük çiftçilere satmak ya da bırakmak zorunda kaldı ve kentlere göç ederek sanayi kesiminde iş aradı.
Kentlerin büyümesi çok sayıda sorunu da birlikte getirdi. Evler kalabalıklaştı ve karanlık, kasvetli sokaklarda bir araya sıkıştırılmış ucuz evler yapıldı. Uzun yıllar insanlar içecek temiz sudan ve doğru düzgün bir kanalizasyon sisteminden yoksun kaldılar. Örneğin Manchester’da 1840’larda bir yerleşme yerindeki tuvaleti 212 kişi kullanıyordu. Bu nemli ve karanlık izbelerde pislikle birlikte bit, pire, fare ve öbür zararlı yaratıklar yüzünden hastalık eksik olmuyordu. Tifo, tifüs, çiçek ve kolera salgınlarından başka verem de çok yaygındı. Sanayi kentlerinin park ve bahçelere rastlanmayan bu kesimlerinde hastane ve okul yoktu. İşçi gettolarına (bak. Getto) dönüşen bu bölgelerde insanca yaşam için verilen mücadeleler sonucu, 19. yüzyılın sonuna doğru çıkartılan yasalarla belli bir iyileşmeye doğru adımlar atıldı.
Sanayi Devrimi’yle birlikte İngiltere hem ülke çapında, hem de dünya pazarları için üretim yapabilecek duruma geldi. Bu da taşımacılık alanındaki gelişmelerin hızlanmasına yol açtı. Daha iyi yollar, köprüler ve kanallar yapıldı. 1800’e gelindiğinde, İngiltere’nin tüm önemli kentlerini birbirine bağlayan kanallar ağı kurulmaya başlanmıştı.
George Stephenson’ın rayların üzerinde hareket edebilen ve vagonları çekmede kullanılabilen bir tür buhar makinesi yapmasıyla, taşımacılıkta demiryollarından yararlanmak da olanaklı oldu. Stockton’dan Darlington’a uzanan demiryolu, Stephenson’ın kullandığı ilk trenle 1825’te açıldı. 1829’da Stephenson’ın Rocket’i o günler için şaşırtıcı olan, saatte 34 kilometrelik bir hıza ulaşabiliyordu. Rocket’in başarısından sonra demiryollarında buharlı lokomotiflerin kullanılması yaygınlaştı; 20 yıl içerisinde İngiltere’nin bütün belli başlı kentleri demiryollarıyla birbirine bağlandı.1850’ye gelindiğinde lokomotiflerin en hızlısı saatte 100 km hızla yol alabiliyordu.
Bu sırada denizlerde de buharlı gemiler çağı başlamaktaydı. Ahşaptan yapılan ilk buharlı gemilerin yerini kısa bir süre içinde demirden yapılan gemiler aldı. 1860’larda ve 1870’lerde ise ucuz çelik kullanımı yaygınlaştı.
Yeni makineler su gücü ya da buhar makinelerince çalıştırıldığı ve eskiden el emeğine dayanan pek çok işi yapabildiği için bunların çalıştırılmasında, daha ucuz olan kadın ve çocuk işgücünden yararlanıldı. Çalışma saatlerini belirleyen yasalar parlamentodan geçinceye kadar fabrika işçileri ve çocuklar günde 14-18 saat çalıştılar. Daha yeni ve karmaşık makineler keşfedilince ve makinelerin makineler tarafından yapılmaya başlanmasıyla birlikte çok sayıda makinist ve nitelikli işgücü gereksinimi doğdu. Atlar hakkında her şeyi bilen arabacıların yerini de lokomotiflerden anlayan mühendisler aldı. Ne var ki, işçilerin ve teknik adamların çalışma ve yaşam koşullarının iyileştirilmesi amacıyla sendikalarda örgütlenmesinin önüne 1871'e kadar büyük güçlükler çıkarıldı.
Sanayi Devrimi kapitalizmin dünya pazarlarına egemen olmasını sağladı. Kendi üretim araçlarıyla çalışan zanaatçıların büyük bir bölümü ücretli işçi, küçük bir bölümü de fabrika sahibi oldu. Köylülerin bir bölümü de topraklarını satmak zorunda kalarak fabrika işçisi oldu. 20. yüzyılın kapitalist toplumlarındaki temel sınıfların oluşumu Sanayi Devrimi sırasında başladı.
Sanayi Devrimi'nin Yayılması
İngiltere Sanayi Devrimi’nin gerçekleştiği ilk ülkeydi ve 19. yüzyılın ortalarına kadar bütün ülkelerden önde oldu. 19. yüzyılın son 30 yılında Almanya ve ABD kendi sanayi devrimlerini geçirdiler; 20. yüzyılın başında da Rusya ve Japonya sanayileşti. Günümüzde 178 ülkeden yalnızca 30’u sanayileşmiş ülke olarak tanımlanmaktadır. Azgelişmiş ülkelerin büyük bir bölümü özellikle II. Dünya Savaşı’ndan sonra sanayileşme yönünde yoğun çabalar harcamışsa da, sanayileşmiş ülkelerle aralarındaki farkı azaltamamıştır. Azgelişmiş ülkelerde daha çok dokuma, gıda ve giyim sanayileri gelişmiştir.
Bugün sanayileşmiş ülkelerin çoğu sanayide ve öbür alanlarda elektronik robotların ve bilgisayarların kullanıldığı ileri bir teknoloji aşamasının içindedir.