Sözlük
Bir dilin belli bir çağda ya da bütün çağlarda kullanılan sözvarlığını alfabe sırasına göre ve tanımlarıyla birlikte veren, gerektiğinde de örnek cümlelerle bu tanımları pekiştiren yapıtlara sözlük adı verilmektedir. Bir dilin sözvarlığı sözcükler, deyimler, kalıp kullanımlar, özel deyişler, terimler, atasözlerinden oluşur. Eski dilde sözlük için “lügat” (lügat) ve “kamus” sözcükleri kullanılmıştır.
Sözlüklerin kullananlara, yararlanabilme becerilerine göre çok yönlü yararları olduğunu söyleyebiliriz. Bunlar genel olarak “biçimsel yararlar” ve “içeriksel yararlar” olmak üzere iki bölümde toplanabilir. Sözlüklerin biçimsel yararlarının başında sözvarlığındaki yerli (anadil) ve yabancı sözcüklerin doğru yazımlarını vermesi gelmektedir. Bir sözcüğün nasıl yazılacağı konusunda sözlüğe bakılarak sözcüğün doğru yazılışı öğrenilir; sözgelimi, Yalnış mı, yanlış mı?/ Bağzen mi, bazen mi?/ Yanlız mı, yalnız mı?/ Greyfurt mu, greypfurt mu? gibi. Sözcüklerin doğru yazılması kadar doğru söylenişi (telaffuz edilmesi) de önemlidir. Bu konuda da söyleniş özelliklerini veren sözlüklere başvurulur. Bu tür sözlüklerde ince, uzun ve vurgulu okunuşları vermek için özel işaretler kullanılarak sözcüklerin nasıl söyleneceği gösterilmektedir. Sözlüklerin içeriksel yararlan arasında da ön sırayı, sözlüklerin tanımları almaktadır. Bir sözcüğün düz ve yan anlamlan vardır. Bir metni okurken karşılaşılan ve anlamı tam olarak çıkanlamayan bir sözcük ya da söz öbeği, deyim, terim sözlüklerin yardımıyla anlaşılabilir. Ayrıca gene sözlüklerin yardımıyla eşanlamlı (anlamdaş) ya da karşıt anlamlı sözcüklerin anlam farklılıklan sezilebilir. Sözgelimi, akılsız!ahmak!aptal!gabilbönl sersem gibi kavramlar arasındaki ince aynm fark edilebilir.
Sözlükler okurun sözvarlığını, yani sözdağarcığını genişletir, kendi dilinin sözvarlığını daha yakından tanıma olanağı verir.
Özellikle genel sözlükler, bir dilin dökümünü verirken o dille yaratılan, o dile aktanlan kültürün niteliğini ve özelliğini de göz önüne sererler. Bir dilin sözlüğünü dikkatle gözden geçiren bir kimse, o dili kullanan toplumun kültürü, sanatı, yaşama biçimi konusunda belirli bir bilgiye sahip olabilir.
Sözlüklerin Türleri
Sözlükler amaçları, kapsamları ve nitelikleri yönünden çeşitli türlere ayrılırlar. Bir dilin sözvarlığını işliyorsa tekdilli sözlük (bir dilin sözvarlığını içerir) ya da birden çok dilin sözvarlığını işliyorsa ikidilli ve çokdilli sözlük (birden çok dilin sözvarlığını konu edinir); alfabe sırasını temel alıp almamasına göre alfabetik
(abecesel) sözlük, kavram (kavram alanı) sözlüğü; konu olarak işlenen sözvarlığının niteliğine göre genel sözlük, lehçebilim (yöre dili) sözlüğü, eşanlamlı ya da karşıt anlamlı sözcükler sözlüğü, yabancı sözcükler sözlüğü, tarihsel sözlük, etimoloji (kökenbilim) sözlüğü, terim sözlüğü, argo sözlüğü, deyimler sözlüğü, atasözleri sözlüğü, yanlış yerleşmiş sözcükler sözlüğü, sanatçılar (yazarlar, ressamlar, müzikçiler gibi) sözlüğü gibi adlar alır. Ayrıca cins isimlerin tanımlarını, içerdikleri kavramların ayrıntılı açıklamalarını özel isimlerle birlikte veren ansiklopedik sözlükler de vardır. Yabancı dil öğretimi ve çeviri alanlarında kullanılan ikidilli sözlükler iki ayrı dilin sözvarlığını içerirler. Sözgelimi İngilizce-Türkçe bir sözlük bu türdendir. Böyle bir sözlükte İngilizce (yabancı dil) sözcüklerin Türkçe (anadil) karşılıkları yer alır. Türkçe-İngilizce bir sözlükte ise bunun tersi olur ve Türkçe (anadil) sözcüklerin İngilizce (yabancı dil) karşılıkları verilir.
Sözlük ve Sözlükçülüğün Tarihi
Dünyada ilk sözlüğü kimin, nerede, ne zaman hazırladığı konusunda bilgimiz yoktur. Bazı kaynaklarda İskenderiye Kütüphanesi görevlisi Aristophanes’in (İÖ 257-180) hazırladığı kitap ilk sözlük olarak kabul edilmektedir. İskenderiyeli Pamphilus’un Yunanca sözlüğü ile Latin Marcus Verrius Flaccus’un sözlüğü ilk örnekler arasında sayılmaktadır.
John Garland, Latince bir sözcük olan dictionarium’u ilk kez 1225’te “sözlük” anlamında kullanmıştır. Dünya sözlükçülüğünde doğulu ulusların da payı büyüktür. Ebu Nasr İsmail Cevheri’nin (ölümü 1010) Sıhah-ı Cevheri diye de bilinen Tacü’l-Luga ve Sıhahü’l- Arabiye’sı (“Arapça Gerçek Sözlük Kitabı”) Arapça sözlükler arasında özel bir yer tutar. İran asıllı Arap dilcisi Ebu Tahir Muhammed bin Yakub Firuzabadi’nin (1329-1415) kısaca Kamusü’l-Muhit adıyla tanınan Arapça sözlüğü de ünlüdür.
Alman gezgin Peter Simon Pallas (1741-1811) ilk çokdilli sözlük örneğini ortaya koydu: Linguarum Totius Orbis, Vocabularia Comparativa (1787; “Dünyanın Bütün Dillerinin Karşılaştırmalı Sözlüğü”).
Sözlük çalışmalarında özellikle 19. yüzyılda büyük gelişmeler oldu. Alman Jacob Grimm ve kardeşi Wilhelm Grimm Alman dilinin en büyük sözlüğünü hazırlamaya giriştiler. Bu çabanın sonucunda 16 ciltlik Deutsches Wörterbuch (1854-1960; “Almanca Sözlük”) ortaya çıktı. Bu bağlamda Fransız dilci Emile Littre’nin (1801-81) Dictionnaire de la langue française (1863-73; “Fransızca Sözlük”), Pierre Larousse’un (1817-75) le Grand dictionnaire üniversel du XIX6 siecle (1866-76; “19. Yüzyılın Büyük Evrensel Sözlüğü”), Paul Robert’in (1910-80) Grand Robert de la langue française (1950-64; “Fransız Dilinin Büyük Robert’i”), ABD’li dilci Noah Webster’in (1758-1843) ABD’de konuşulan İngilizce’yi göz önüne alarak hazırladığı American Dictionary of the English Language (1828; “İngiliz Dilinin Amerikan Sözlüğü”) adlı sözlükleri ve 1879-1928 arasında tamamlanan The Oxford English Dictionary (“Oxford İngilizce Sözlüğü”) adlı sözlük özellikle belirtilmelidir. Bugün dünyada konuşulan hemen bütün dillerin sözlükleri yapılmış durumdadır. Ayrıca yabancı dil öğretimine katkıda bulunmak için de ikidilli ya da çokdilli sözlükler yaygınlaşmıştır.
Türk Sözlükçülüğü
İlk Türk sözlüğü Kaşgarlı Mahmud’un Araplar’a Türkçe’yi tanıtmak amacıyla 1072-74 arasında hazırladığı Divanü Lügatı't-Türk adlı çalışmasıdır (bak. Kaşgarli Mahmud). Bu yüzyıldan sonra hazırlanan sözlükler çeşitli Türk lehçeleriyle ilgilidir. Ebülkasım Zemahşeri’nin (1075-1144) Mukaddimetü’l-Edep’i (“Edebiyata Giriş”); Ebu Hayyan’ın (1256- 1345) Kitabü’l-İdrak li Lisâni’l-Etrâk’i (1312; “Türkler’in Dilini Öğrenme Kitabı”); İbn Mühenna Lügati ve Codex Cumanicus (13. yüzyıl) Kıpçakça sözlüklerdir. Ali Şir Nevai’ nin Muhakemetü’l-Lugateyn’ı (1499; “Sözcüklerin İncelenmesi”), Abuşka Lügati (16. yüzyıl), Mirza Mehdi Han’ın (18. yüzyıl) SenglaKı, Şeyh Süleyman Efendi’nin (1822- 90) Lugat-i Çağatay ve Türki-i Osmani’ si
(1880) Çağatayca sözlüklerdir. Osmanlıca sözlükler daha çok Arap sözlükçülüğünün etkisinde hazırlanmıştır. Arapça ve Farsça’nın öğretimi için hazırlanan bu sözlüklerin bir bölümü manzumdur. Mustafa Ahteri’nin (16. yüzyıl) Ahteri-i Kebir (1545), Vankulu Mehmed Efendi’nin (16. yüzyıl) Cevheri’nin Arapça Sıhah-ı Cevheri adlı sözlüğünden, çevirdiği Vankulu Lügati, Sünbülzade Vehbi’nin (ölümü 1809) Tuhfe-i Vehbi (Farsça’dan Türkçe’ye manzum çeviri), Mütercim Asım’ın (1755-1819) Burhan-ı Kaatı (Tebrizli Hüseyin bin Halefin aynı adlı Farsça sözlüğünden) ve el-O ky anüsü’l-Basit fi Tercemeti’l- Kamusü’l-Muhit (Firuzabadi’nin Kamusü’l- Muhit adlı sözlüğünden, 1805-10), Ahmed Vefik Paşa’nın Lehçe-i Osmani (1876), Sir James William Redhouse’ın Kitabı Maaniul-Lehçe (2 bölüm, 1884-90), Muallim Naci’nin Lügat-ı Naci (1890) adlı yapıtları bunların başlıcalarıdır.
Türk sözlükçülüğünde bir dönüm noktası olan Kamus-ı Türki (1899-1900) Tanzimat dönemi edebiyatçılarından Şemseddin Sami’nindir. Bu sözlükte 19. yüzyılın sonunda, özellikle yazı dilinde kullanılan Türkçe sözcüklerin ve yabancı dillerden alman sözcüklerin tanımları, hangi dilden geldikleri, yer yer kullanım örnekleriyle birlikte verilmektedir. Şemseddin Sami yabancı bir sözcüğün yerine, yaygın olmasa bile Türkçe karşılığının kullanılmasından yanaydı. Bu dönemin Kamus-ı Türki'yi izleyen sözlükleri arasında Ali Seydi’nin (1870-1933) Resimli Kamus-ı Osmani’sini (1906-09) ve Raif Necdet (1881-1936) ile Haşan Bedreddin’in (1870-1926) Resimli Türkçe Kamus’unu (2. baskı 1928) anabiliriz. Son dönemlerde yeni harflerle basılan Osmanlıca sözlüklerin arasında Mustafa Nihat Özön’ün (1896-1980) Osmanlıca-Türkçe Sözlük’ünü (1952), Ferit Devellioğlu’nun (1906-85) Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lügat’ını (1962) saymak gerekir.
Türkiye’de 1928’de Latin alfabesinin benimsenmesinden sonra sözlüklerin önemi daha da arttı. Yazı değişimiyle birlikte gündeme gelen dili yalınlaştırma ve “arı Türkçe” kullanma eğilimi yeni sözlüklerin hazırlanmasını zorunlu kılıyordu. Latin alfabesine geçtikten hemen sonra hazırlanan ilk sözlükler arasında
M. Bahaeddin’in Yeni Türkçe Lügat’ini (1928), Ali Seydi’nin Resimli Yeni Türkçe Lügat'ini (1929-30), İbrahim Alâaddin Gövsa’nın (1889-1949) başkanlığında hazırlanan Yeni Türk Lügati'ni (1930) özellikle anabiliriz. Ünlü dilcimiz Hüseyin Kâzım Kadri (1870-1934) de Büyük Türk Lügati'ni (1. ve 2. ciltler Arap harfleriyle, 1927-28; 3. ve 4. ciltler Latin harfleriyle, 1943-45) hazırlamış, yapıtta Osmanlıca’da kullanılan Arapça, Farsça sözcüklerin yanı sıra Uygur, Çağatay, Kazan, Azeri, Koybal, Yakut, Altay, Çuvaş ve Kırgız lehçelerinin sözcüklerine de yer vermiştir.
Türk sözlükçülüğü, 1932’de Türk Dili Tetkik Cemiyeti adıyla kurulan ve 1936’da Türk Dil Kurumu adını alan kuruluşun bilimsel yayınlarıyla çağdaş bir kimlik kazandı. Türk Dil Kurumu Türkçe’nin sözvarlığının tam bir dökümünü elde edebilmek için çok yönlü çalışmalara girişti. Anadolu ağızları derlendi, eski Türkçe yazmalar tarandı, çağdaş Türkçe sözlük ve terim sözlükleri hazırlandı. Türk Dil Kurumu’nda uzman olarak çalışan Mehmet Ali Ağakay’ın (1893-1965) hazırladığı ve sonraki baskılarını dilcilerin geliştirdiği Türkçe
Sözlük (1. baskı, 1945; 7. baskı, 2 cilt, 1983) ilk önemli çalışmalardan biri oldu. 1983’ten sonra Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu yapısı içinde çalışmalarını sürdüren Türk Dil Kurumu bu sözlüğü bazı değiştirme ve düzeltmelerle “yeni baskı” olarak yayımladı (2 cilt, 1988). Tarama Sözlüğü (8 cilt, 1963-77) ve Derleme Sözlüğü (12 cilt, 1963-82) öteki önemli ürünlerdir. Kişilerin ve özel kurumların hazırladığı hemen hemen bütün sözlüklerde Türk Dil Kurumu’nun Türkçe Sözlük'ü temel alınmış ya da pek az eklemeler ve düzeltmelerle yinelenmiştir. Bunların başlıcaları Mustafa Nihat Özön’ün Resimli Türk Dil Sözlüğü (1967), Meydan-Larousse Büyük Lügat ve Ansiklopedi (12 cilt, 1969-73), Pars Tuğlacı’nın Okyanus Ansiklopedik
Sözlük (10 cilt, 1974-83), Kemal Demiray’ın Temel Türkçe Sözlük (1982) adlı çalışmalarıdır. Bunların dışında Resimli Ansiklopedik Büyük Sözlük (10 cilt, 1982), Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi (20 cilt, 1986-89) gibi kapsamlı çalışmaları da saymak gerekir. Bütün bu önemli çalışmalara karşın bugün elimizde Türkiye Türkçe’sinin sözvarlığım tümüyle içeren, sözcüklerin düz ve yan anlamlarının tanımına özen gösteren, etimoloji açıklamaları bilimsel olan, tanımları ve bunlara uygun kullanım örnekleri yetkin bir sözlüğümüz bulunmamaktadır. Üniversitelerimizde sözlükbilim anabilim dalının olmaması da böyle bir çalışmaya engeldir.
Yabancı dil öğretimi ve çeviri etkinlikleri için hazırlanan ikidilli ya da çokdilli sözlüklerin sayısında özellikle son yıllarda büyük artışlar gözlenmektedir: İngilizce-Türkçe, Almanca- Türkçe, Fransızca-Türkçe, İtalyanca-Türkçe sözlükler sayıca kabarıktır. 1980’lerde bunlara İspanyolca-Türkçe, Rusça-Türkçe, Japonca-Türkçe, İsveççe-Türkçe, Yunanca- Türkçe, Sırpça-Türkçe sözlükler eklenmiştir.
Türkçe’nin bugüne kadar tam bir etimolojik sözlüğü yapılamamıştır. Bu konudaki başlıca çalışmalar Bedros Keresteciyan Efendi’nin (1840-1909) Quelques materiaux pour un dictionnaire etymologique de la langue turque (1912; “Türk Dilinin Etimolojik Sözlüğü İçin Bazı Malzemeler”), Martti Râsânen’in (1893- 1976) Versuch eines etymologischen Wörterbuchs der Türkischen Sprachen (1969; “Türk Dilleri İçin Bir Etimolojik Sözlük Denemesi”), Sir Gerard Clauson’un An Etymological Dictionary of Pre-Thirteenth-Century Turkish (1972; “13. Yüzyıl Öncesi Türk Dilinin Etimolojik Sözlüğü”), Abdullah Skaljic’in Turcizmi u Srpskohrvatskom Jeziku (1966), E. V. Sevortyan’ın Etimologiçeskiy Slovar Tyurkskih Yazıkov (1974), İsmet Zeki Eyuboğlu’nun Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü (1988) adlı yapıtlarıdır.
Türkçe’nin tarihsel sözlüğü de bugüne kadar hazırlanabilmiş değildir. Türk Dil Kurumu böyle bir çalışma başlatmışsa da 1983’teki yapı değişikliğinden sonra bu çalışma yarım kalmıştır.