Bilgi Diyarı

Aşağıdaki Kutu ile Sonsuz Bilgi Diyarı'nda İstediğinizi Arayabilirsiniz...

Bebek

  • Okunma : 553
Bebek Resim

BEBEK, Anne karnındaki gelişme döneminden başlayarak 12 ya da 18 aylık oluncaya kadar insan yavrusuna genellikle “bebek” ya da “süt çocuğu”, bu dönemden sonra yalnızca “çocuk” denir. Bebek sözcüğü büyük olasılıkla süt çocuklarının çıkardığı “be-be” ya da “ba-ba” gibi tek heceli seslerden kaynaklanmıştır.

Anne Karnındaki Bebek

Her canlı, dünyaya gelişini başka bir canlıya borçludur. Bebeğin yaşamı da babasının ürettiği bir sperma hücresinin annesinin ürettiği bir yumurta hücresini döllemesiyle başlar. Döllenmiş yumurta, annenin karın boşluğunda yer alan özel bir organın duvarına tutunarak yerleşir. Dölyatağı ya da rahim denen bu organ, doğum anına kadar bebeği barındıracak olan korunaklı bir yuvadır. Döllenmiş yumurta hücresi burada sürekli bölünerek hızla çoğalır (bak. HÜCRE); böylece beyin, kalp, bağırsaklar, akciğerler, kol ve bacak gibi organlar gelişmeye başlar.

Döllenmeden sonraki ilk yedi hafta içinde bebeğin tıp dilindeki adı embriyon'dur. Gelişmesinin ilk aşamasında pirinç tanesinden daha küçük olan embriyon tıpkı bir kurbağa yavrusunu andırır. Vücut hücreleri çoğalarak farklılaştıkça, bebek de giderek minicik bir insana benzemeye başlar. Yaklaşık 12 hafta sonra kolları, bacakları, elleri ve ayakları oluşmuş, iskelet kemikleri gelişmiştir. 16. haftada el ve ayak tırnaklarına kadar vücudunun bütün bölümleri biçimlenmiş, boyu 160 milimetreyi bulmuştur. Döllenmeden sonraki sekizinci hafta ile doğum arasındaki dönemde bebeğe dölüt ya da fetüs adı verilir.

Dölyatağındaki bebek, vücudunu yumuşak bir yatak gibi sarıp koruyan bir sıvının içinde yüzer. Ama kendi kendine ne beslenebilir, ne de soluk alabilir. Bu yüzden bebeğe gerekli olan besini ve oksijeni sağlamak için, gebelik sırasında dölyatağının duvarında etene ya da plasenta denen özel bir organ gelişir. Annenin kanında erimiş durumda olan besin maddeleri ile oksijen eteneye geçer ve göbek kordonu denen ince bir bağ aracılığıyla bebeğin kanına aktarılır.

Bebeğin dölyatağına yerleşmesinden başlayarak doğumuna, yani annesinin vücudundan ayrılıp dünyaya gelmesine kadar geçen süre ortalama 40 haftadır. Ama, kabaca dokuz ay 10 gün olarak hesaplanan bu süreyi tamamlayıp beklenen günde doğan bebeklerin oranı yalnızca yüzde 5’tir. Yaklaşık yüzde 85’i, beklenen günden önceki ya da sonraki iki hafta içinde herhangi bir günde doğabilir (bak. DOĞUM).

Bir bebek ne kadar erken doğarsa o kadar küçük ve az gelişmiş olacağından, dış dünyada birdenbire karşılaşacağı değişik koşullara o kadar zor uyum sağlar. 38. haftadan önce doğan bebeklerde solunum ve beslenme güçlükleri görülebilir; 28 haftalık olmadan önce doğanların ise yaşama şansı çok azdır. Zamanından önce doğan bebeklere erken doğan (prematüre), 40. haftadan sonra doğanlara da geç doğan (postmatüre) bebek denir.

İnsanlarda her gebelikte genellikle tek bir bebek doğar; ikiz doğum oranı az, üçüz ya da dördüz doğum oldukça seyrektir. Çok ender görülen beşiz ya da bunun üstündeki doğumlarda ise bebekler o kadar küçüktür ki yaşama olasılıkları yok denecek kadar azdır.

Yeni Doğmuş Bebek

Bebeğin dünyaya geldiği anda attığı ilk çığlıkla akciğerleri açılır ve solunum başlar. Zamanında doğan sağlıklı bir bebeğin ağırlığı genellikle 2 ile 4 kg arasında değişir. Erken doğan bebekler ise ortalama 900 gr ağırlığındadır. Bu bebekler annelerinden süt emebilecek ve

mikroplara direnç gösterebilecek duruma gelinceye kadar “kuvöz” denen özel bir aygıt içinde bakıma alınır.

Yeni doğmuş bir bebek göründüğü kadar güçsüz ve çaresiz değildir. Anne memesini ağzıyla sıkıca kavrayarak süt emebilir; açlığını ve rahatsızlığını belli etmek için var gücüyle ağlayıp bağırabilir. Gürültü ve ani hareketler karşısında kollarını, bacaklarını oynatarak ve bir şeyi yakalamak istermiş gibi parmaklarını bükerek ürktüğünü gösterir. Annesinin karnında aylarca karanlıkta kaldıktan sonra, bu yeni karşılaştığı dünyanın parlak renklerine, nesnelerine ve gürültülerine henüz yabancıdır. Ama her şeyi çok iyi görür ve işitir. Özellikle annesinin sesini daha doğmadan önce de duyabildiği için iyi tanır.

Bütün bunlara karşın, yaşamını kendi başına sürdüremez. Beslenmek, ısınmak, güven ve rahat içinde yaşayabilmek için bir insana, özellikle annesine bağımlıdır. Her şeyden önce, kendisine en yararlı besin olan anne sütüyle beslenmesi gerekir. Ama bazen sağlık sorunları nedeniyle anne bebeğine süt veremez ya da bebek annesinin memesini ememez. O zaman, kaynatılarak mikroplardan arındırılan inek sütü bebeğe biberonla içirilebilir.

Beslenme ve Diş Çıkarma

Anne ve bebek sağlıklıysa, dördüncü aya kadar bebeği yalnız anne sütüyle beslemek ye-terlidir. Ama biraz daha büyüyünce, muhallebi, yumurta, sebze ve meyve püresi gibi başka yiyecekler de vermek gerekir. Bebeği “memeden keserek” bütünüyle başka yiyeceklerle beslemek için en uygun zaman bebeğin gelişmesini yakından izleyerek saptanabilir. Bazı bebekler iki ay, bazıları bir yıl ya da daha uzun süre süt emerler.

Bebeğin ilk dişleri yaklaşık yedi ya da sekiz aylık olduğunda çıkmaya başlar. Önce her iki çenenin ön bölümündeki sekiz kesicidiş tamamlanır. Bu dönemde bebek rahatsız ve huysuzdur, durmadan ağlar. Kesicidişleri çıkan bebek katı yiyecekleri ısırarak koparabilir ve çiğneyebilir; dolayısıyla yiyebildiği şeylerin listesi iyice zenginleşir. Yaklaşık 12 aylık olduğunda da alt ve üst çenelerin gerisindeki dört azıdişi çıkar.

Büyüme ve Gelişme

Bebekler şaşılacak bir hızla büyür ve değişir. Altı aylık bir bebeğin ağırlığı doğduğu andaki ağırlığının iki katına çıkarak ortalama 7 kilogramı bulmuştur. Bir yaşına geldiğinde bu rakam 10 kilograma ulaşabilir. Bebeğin düzenli biçimde kilo alması sağlıklı olduğunun göstergesidir. Üst üste birkaç hafta boyunca hiç kilo almamışsa annesi bebeğin hasta olduğundan kuşkulanmalıdır.

Bebek büyüdükçe kasları güçlenir ve belirli bir hareketi yapabilmek için hangi kaslarını kullanması gerektiğini öğrenir. Yeni doğmuş bebekler başlarını dik tutamazlar; bu yüzden, yataktan kaldırırken ya da kucakta tutarken başlarını elle desteklemek gerekir. Yaklaşık altı-yedi haftalık olan bir bebek, hareket eden nesneleri gözleriyle izleyebilir ve gülümsemeye başlar. Aşağı yukarı üç aylık olduğunda da yüz üstü yatarken başını kaldırıp bakabilir. Yedi aylık olunca iki yanından desteklemek koşuluyla oturabilir, nesneleri kavrayarak tutabilir ve anlamsız, tek heceli sesler çıkarmaya başlar. Bir yaşma geldiğinde artık emeklemeyi ve ayakta durmayı öğrenmiştir. 15-18 aylık olduğunda ise kendi kendine yürüyebilecek ve “anne”, “baba”, “dede” gibi basit sözcükleri söyleyebilecek kadar gelişmiştir. Ama bütün bebekler aynı hızla gelişmediği için, yukarıda belirtilen dönemlerin hepsi yalnızca kaba bir ortalamadır. Üstelik bebeğin hızlı gelişmesi büyüdüğünde daha akıllı ya da daha sağlıklı ve kuvvetli olacağı anlamına gelmez. Bazı bebekler olağandan daha önce, bazıları daha geç yürür ya da konuşmaya başlar; ama bu becerileri edinme sırası hemen hemen bütün bebeklerde aynıdır.

Temizlik ve Bakım

Bebeğin sağlıklı ve huzurlu olabilmesi için temizlik çok önemlidir. Kendi kendine yıkanamaz, çişini ve kakasını tutamaz. Terlediğinde ve altı ıslak kaldığında, çok kolay örselenen derisinde “pişik” denen yaralar açılır. Bu nedenle, olanaklar elverdiğince bebeği her gün üşütmeden yıkamalı, altı ıslandığında ya da kirlendiğinde bezlerini hemen değiştirmelidir. Bebeklerin çoğu 18-24 aylık olduğunda kakasını, bundan birkaç ay sonra da çişini tutmayı öğrenir.

Ana Babanın Rolü

Bebek, gözlerinin ve saçlarının rengi, burnunun ve ağzının biçimi, boyunun kısalığı ya da uzunluğu gibi fiziksel özelliklerini kalıtım yoluyla ana babasından alır (bak. Kalıtım ve GENETİK). Bebeğin dünyaya gelişinin biyolojik koşullarını hazırlayan ana baba, aynı zamanda onun yaşayacağı ve büyüyeceği ortamı belirleyen, kişiliğinin oluşmasına yön veren kişilerdir.

Ana babanın sevgisi ve ilgisi, bebeğin gelişmesinde çok önemli bir rol oynar. İnsan yavrusu, hayvan yavrularıyla karşılaştırıldığında, gelişmesinin daha erken bir aşamasında doğar. Dolayısıyla yaşamını sürdürebilmek için ana babasına daha uzun bir süre bağımlı kalır. Örneğin bir tay dünyaya geldikten birkaç saat sonra ayağa kalkıp yürümeye başladığı halde, bir bebeğin yürüyebilmesi için en az bir yıl geçmesi gerekir.

Dünyaya geldikten kısa bir süre sonra kendini doğanın içinde buluveren bir hayvan yavrusu, aç hayvanlara yem olmamanın yollarını yalnızca içgüdüleriyle bulmak zorundadır. Oysa insanda ana babaya bağımlılığın bu kadar uzun sürmesi kuşaktan kuşağa bilgi aktarımının da daha yoğun olmasına olanak verir. Bu nedenle insanlarda içgüdüsel davranışların yanı sıra, ateşin nasıl yakılacağını bilmekten, ileri düzeyde elektronik bilgisine varıncaya kadar kuşaktan kuşağa aktarılan zengin bir “kazanılmış bilgi dağarcığı” vardır. Bu bilgileri her kuşak kendi çabasıyla yeniden edinecek olsa, insan toplumları bugünkü gelişmişlik düzeyine ulaşamazdı.

Bebeğin ruhsal ve zihinsel gelişiminin bedensel gelişimi kadar önemli olduğunu unutmamak gerekir. Bebek de bir bireydir; tıpkı çocuklar ve erişkinler gibi bir kişiliği vardır. Her şeyden önce güvenli ve huzurlu bir ortamda olduğunu bilmek, ana babasının ya da kendisine bakacak birilerinin her zaman var olacağından emin olmak ister. Başlangıçta yalnızca kendi gereksinimlerini karşılamaya koşullanmıştır; başkalarının da istekleri ve beklentileri olduğunu anlayamaz. Büyüdükçe, özellikle ana babasının yönlendirmesiyle başkalarını da düşünmeyi ve çevresindekilerle sağlıklı ilişkiler kurmayı öğrenir.

Bebek Resimleri