Ulusal Parklar
Ulusal Parklar ya da “milli parklar” , ülke halkının yararlanması için kurulmuş, doğal güzelliği, bilimsel önemi ya da tarihsel ve arkeolojik değeri olan alanlardır. Ulusal parklarda doğaya ve yabanıl yaşama zarar vermemek için tarım, ticaret ya da sanayi işletmeleri ve yerleşim yerleri kurulması yasaklanmış, ziyaretçilerin hareketlerine bazı kısıtlamalar getirilmiştir. Bazı parklar, örneğin İngiltere’de bulunanlar, köprü, ev, duvar gibi yapıları da içine alır. Bu parklarda o bölgede yaşayan halkın toprağı geleneksel yöntemlerle işlemesine denetimli olarak izin verilir. Ayrıca Peru’da olduğu gibi yerli halkın dış etkenlerden zarar görmesini önlemek amacıyla oluşturulmuş parklar da vardır.
Ulusal parkların alanları genellikle çok geniştir. Kanada’da, Alberta eyaletinde bulunan Wood Buffalo Ulusal Parkı 45.480 km2’lik alanıyla bunların en büyüğüdür. Olağanüstü güzellikte bir dinlence bölgesi olan bu park aynı zamanda buffalo olarak da bilinen Amerikan bizonlarının barındığı bir doğal koruma alanıdır. 19. yüzyılın sonlarında soyları tükenmek üzere olan bu hayvanlar sonradan koruma altına alınmıştır.
Doğayı ve yabanıl yaşamı koruma düşüncesi ortaçağdan beri vardır. O dönemde yalnızca soyluların avlanması için ayrılan topraklar, en azından yılın belirli aylarında av yasağı uygulandığı için geyik, ceylan gibi av hayvanlarının yanı sıra küçük hayvanların da rahatça üreyip çoğalmasına uygundu. Günümüzde doğal kaynakları ve yeryüzündeki tüm canlıların yaşamını tehdit eden çevre kirliliği sorunu Sanayi Devrimi’yle birlikte başladı.
Doğal koruma alanı oluşturma çabaları 16. yüzyıla kadar uzanır. Bununla birlikte, 1872’de ABD’de kurulan Yellowstone Ulusal Parkı hem doğayı ve yabanıl yaşamı korumak, hem de insanlar için doğayla iç içe yaşayabilecekleri bir ortam oluşturmak açısından gerçek anlamda ilk ulusal parktır. Bu park doğal güzelliklerinin yanı sıra ılıcaları, gayzerleri ve yabanıl yaşamının zenginliğiyle de ünlüdür. Başlangıçta insanlar için gezinti ve eğlence ortamı oluşturmak amacıyla kurulan parklar sonradan çevre kirliliğinin canlıların yaşamını tehdit edici boyutlara ulaşması üzerine, doğayı ve yabanıl yaşamı korumanın gerekli ve önemli yollarından biri olarak görülmeye başladı. Doğayı ve yabanıl yaşamı korumak için parkların gerekli olduğu düşüncesi 1916’da ABD Ulusal Parklar Dairesi’nin kurulmasıyla güçlendi ve yaygınlaştı.
Bugün ABD’de 48 ulusal park bulunmaktadır. Doğal oluşumlar sonucu ilginç görünümler kazanan yüzey şekilleri de ulusal anıt olarak koruma altına alınmıştır. ABD’nin Wyoming eyaletindeki Şeytan Kulesi Ulusal Anıtı eski bir yanardağ kalıntısıdır. ABD ’de koruma altına alınmış tarihsel bölgeler de vardır. Örneğin Güney Carolina’daki, Amerikan İç Savaşfnm patlak verdiği Sumter Kalesi'de koruma altındaki tarihsel yerlerden biridir. ABD ’deki tarihsel alanlar, anıtlar, göl kıyılan, deniz kıyıları ve doğal koruma alanlarının yaklaşık 310.800 km2’lik bölümü ABD Ulusal Parklar Dairesi’nin denetimi altındadır.
Bugün birçok ülkede ulusal parklar ve koruma alanları bulunmaktadır. Örneğin Avustralya’da sayıları 2.000’i geçen ulusal parklar, yabanıl hayvanları koruma alanları, devlet parkları ve tarihsel alanlar ülkenin yüzde 3,7’sini kaplar. Avustralya'da çok sayıda deniz ve ada parkları da vardır. Örneğin Queensland’deki Hinchinbrook Ulusal Parkı, Büyük Set Resifleri’nin bir bölümünü de içine alır. Avustralya Yerlileri’nin kutsal saydığı kızıl Ayers Kayaları Avustralya’nın m erkezindeki Uluru Ulusal Parkı’ndadır. Ayers Kayaları dünya üzerindeki en büyük tek parçalı kaya oluşumlarından biridir. Üzerinde Yerliler’ce yapılmış resimler vardır. Yeni Zelanda’da ilk ulusal park 1887’de kurulmuştur. Ülkede bugün 10 park bulunmaktadır. Bunların en büyüğü olan Güney Adası’ndaki Fiordland Ulusal Parkı’nın olağanüstü güzellikteki kıyılarında ve vadilerinde Yeni Zelanda’ya özgü takahe, kivi ve uçmayan bir papağan türü olan kakapo gibi ender rastlanan kuş türleri yaşamaktadır.
Çekoslovakya, Almanya, Polonya ve İsveç, Avrupa’da ulusal parkların öncülüğünü yapan ülkeler arasındadır. Rusya’da çok geniş doğal koruma alanları vardır. Ender rastlanan Avrupa bizonunun barındığı Bialowieza Ulusal Parkı, Polonya’daki bir ulusal parkla sınır oluşturur. İngiltere’de bugün 13.600 km2’lik bir alanı kaplayan 10 ulusal park bulunmaktadır. Sanayi artıklarıyla oluşan çevre kirlenmesi Avrupa’daki parklar için büyük bir tehlike oluşturmaktadır. Örneğin Çekoslovakya’daki Krkonose Ulusal Parkı’nın ormanları sanayi işletmelerinin bacalarından çıkan zehirli gazların yol açtığı asit yağmurundan önemli ölçüde zarar görmektedir.
Ulusal parklar turistlerin ilgisini çeken yerlerdir. Turizmden sağlanan gelirler özellikle Afrika, Asya ve Güney Amerika’daki gelişmekte olan birçok ülke için önemli bir gelir kaynağıdır. Afrika’da yüzlerce çeşit hayvanın koruma altına alındığı büyüleyici güzellikte birçok park vardır. Bu parkların en çok tanınanı Güney Afrika’da 1898’de oyun alanı olarak açılan Kruger Ulusal Parkı’dır. Zaire’de de 1929’da Belçikalılar’ın kurduğu çok sayıda park vardır. Doğu Afrika’daki parklar doğal güzellikleri ve barındırdıkları yabanıl hayvan ve bitki çeşidi açısından dünyanın en ünlü parkları arasındadır. Tanzanya’daki Serengeti Ulusal Parkı ince boynuzlu bir ceylan türü olan gazellerin, zebra ve bir antilop türü olan gnu sürülerinin göç yolları üzerindedir. Afrika’daki parkların sayısında son 20 yılda büyük artış görülmüştür. Ne var ki, bu parkların kurulması birtakım sorunları da beraberinde getirmiştir. Nüfusun yoğun olduğu bölgelerde toprağı tarım alanı olarak kullanmak isteyen çevreler parkların kurulmasına ya da genişletilmesine karşı çıkmaktadır. Ulusal parklara ilişkin bir başka sorun da binlerce kilometre karelik bir alanda kurulmuş büyük parklardaki denetim güçlüğüdür. Yasaklayıcı ve kısıtlayıcı yasalara karşın fildişi, gergedan boynuzu ve et elde etmek için hayvanları çekinmeden vuran kaçak avcıların sayısı artm akta, bu da soyu tükenm ekte olan yabanıl hayvanlar için büyük bir tehlike oluşturmaktadır.
Asya’da da birçok ulusal park vardır. Ama Japonya gibi kalabalık olan ülkelerde parklar, doğal koruma alanları olmaktan çok, insanlara dinlenme ve eğlenme alanı sağlamak amacıyla kurulmuştur. Hindistan’ın kuzeyindeki Corbett Ulusal Parkı’nda kaplanlar, Çin’deki Hsifan koruma alanında ender rastlanan ve soyu tükenmekte olan dev pandalar koruma altına alınmıştır.
Güney Amerika’daki başlıca ulusal parklar ve koruma alanları Arjantin, Brezilya ve Paraguay sınırları arasında yer alan İguaçu Ulusal Parkı ile Arjantin’de soluk kesici güzellikteki dağ zincirleriyle ünlü Nahuel Huapi Gölü Ulusal Parkı’dır.
Türkiye'de Ulusal Parklar
Doğal ve tarihsel değerler açısından zengin olan Türkiye’de 21 ulusal park vardır. Toplam yüzölçümü 2.662 km2 olan ulusal parkların kapladığı alan Lüksemburg’un yüzölçümünden daha fazladır. Bunlardan en büyüğü 42.000 hektarlık alan kaplayan Munzur Vadisi Milli Parkı, en küçüğü ise yüzölçümü yalnızca 64 hektar olan Kuş Cenneti Milli Parkı’dır.
Yozgat Çamlığı, Soğuksu, Kuş Cenneti, Yedigöller ve İlgaz Dağı ulusal parkları doğal bitki örtüsü ve yabanıl hayvanların korunması; Gelibolu Yarımadası, Başkomutan ve Göreme ulusal parkları tarihsel ve arkeolojik değerlerin korunup değerlendirilmesi; Karatepe-Aslantaş, Güllük Dağı (Termessos), Olimpos-Beydağları ve Köprülü Kanyon ulusal parkları hem doğal, hem de tarihsel değerlerin koruma altında tutulması amacıyla kurulmuştur. Bu özelliklerinin yanı sıra bazı ulusal parklar da eşsiz jeolojik yapılarıyla büyük ilgi çeker. Bunlardan başlıcaları Göreme Tarihi Milli Parkı’ndaki peribacaları ile Köprülü Kanyon Milli Parkı’nda Köprü Suyu’ nun açtığı kanyon biçimli vadi ve yer yer 100 metreyi aşan, duvar gibi dik yamaçlardır. Uludağ gibi çok turist gelen ulusal parklarda konaklama tesisleri, Göreme gibi kültürel değerleri zengin ulusal parklarda da açık hava müzesi olarak düzenlenmiş alanlar vardır.
Ülkemizde yer alan en ilginç ulusal parklardan biri Kuş Cenneti Milli Parkı’dır. Bu ulusal parkın isim babası, yıllarca Türkiye’de öğretim üyeliği yapmış olan Curt Koswig’tir. 1938 ilkbaharında bir gün karısıyla birlikte Manyas Gölü’ne balık avlamak için gelen Kosswig, gölün kuzeydoğu köşesinde yoğun olarak kuş topluluklarının yaşadığını saptadı. Yöreyi tüm dünyaya tanıtmaya çalışan değerli bilim adamı, Manyas Gölü’nün bu kesimine “Kuş Cenneti” adını verdi. Bu nedenle bazı kaynaklarda Manyas Gölü’nün adı Kuş Gölü olarak da geçer. Ama eski kaynaklar doğal yaşam açısından eşsiz zenginlikleri olan bu kesimin Roma döneminde “cennet” anlamına gelen paradiso adıyla anıldığını yazar. Bu kesimde son derece canlı bir yabanıl yaşam oluşmasının başlıca nedeni, sığ bir göl olan Manyas’ın sularında değişik mevsimlerde görülen alçalma ve yükselmedir. Yazın ve sonbaharda suların çekilmesi göl kıyısındaki ağaç köklerinin hava almasına olanak vererek yaşamın sürekliliğini sağlar. Suların çekilmesiyle ortaya çıkan alanda üreyen küçük canlılar hem kuşlara yem olur, hem de suların yükselmesinden sonra balıklara besin sağlar. Bu dönemde gübreleriyle ağaçların güçlenmesini de sağlayan kuşlar, ilkbaharda sular yükselince dallarda yaptıkları yuvalarında kuluçkaya yatar. Suların yükselmesi karadan gelebilecek yırtıcı hayvanlara engel oluşturduğundan, kuluçka dönemi güvenlik içinde geçer. Kuşlar yumurtadan çıkan yavrularını beslerken balıklar da yumurtalarını Kuş Cenneti kıyısına bırakır. Manyas Gölü’nü besleyen Sığırcı Deresi çevresinde yer alan ulusal parka her yıl 2-3 milyon kuşun geldiği saptanmıştır. Yapılan gözlemler sonucunda, göçmen ve sürekli yaşayan olmak üzere, ulusal parkta saptanan kuş türü sayısı 239’dur. Türkiye’deki öteki ulusal parkların tersine, kuşların ürkebileceği düşünülerek burada piknik yapılmasına izin verilmez. Büyük bir kuş gözetleme kulesi bulunan Kuş Cenneti Milli Parkı’nda kuş çeşitlerinin tanıtımı amacıyla düzenlenmiş bir de sergi vardır. Ulusal park yılın her mevsiminde çok sayıda turistin yanı sıra kuş incelemesi yapan birçok araştırmacı tarafından da ziyaret edilir.
Balıkesir iline bağlı Bandırma ilçesinin sınırları içinde yer alan Kuş Cenneti Milli Parkı son yıllarda çok ciddi tehlikelerle karşı karşıyadır. Tarlalarda kullanılan zehirli tarım ilaçlarının yağmur sularıyla göle ulaşması ve çevredeki sanayi kuruluşlarından çıkan zehirli atıkların boşaltıldığı akarsuların göle dökülmesi önemli ölçüde kirlenmeye neden olmaktadır. Bunlara ek olarak, tarlaların sulanması amacıyla su çekilmesi Kuş Cenneti’ndeki doğal yaşamın sürekliliği açısından yaşamsal önemi olan sulardaki mevsimlik düzey değişikliğinin bozulmasına yol açmaktadır. Tüm bunlar, sularında sazan, tatlı su kefali, turna ve yayın ile kerevit yaşayan bu eşsiz doğa parçasının özelliklerini yitirme tehlikesini yaratmaktadır.
Ulusal parkların yanı sıra doğa parkı, doğa anıtı ve doğal koruma alanlarının seçilip belirlenmesi, korunması, geliştirilmesi ve yönetilmesi gibi görevler 1983’te çıkarılan Milli Parklar Kanunu’yla Tarım Orman ve Köyişleri Bakanlığı’na verilmiştir. 1985’te yapılan başka bir yasal düzenleme uyarınca bu görevler Orman Genel Müdürlüğü’ne bağlı Milli Parklar Dairesi Başkanlığı tarafından yürütülür.
Doğa parkı bulunmayan Türkiye’de, soyu tükenme tehlikesiyle karşı karşıya olan ve ender olarak topluluk oluşturan bazı ekosistemlerin korunması amacıyla kurulmuş olan 18 ayrı doğal koruma alanı vardır. Av hayvanlarının yaşadığı yörelerdeki yabanıl yaşamın korunup geliştirilmesi için ayırt edilmiş av koruma ve üretme alanlarının sayısı 83, av üretme istasyonlarının sayısı ise 27’dir.
Doğal ve tarihsel zenginlikleriyle önem taşıyan alanların korunmasını sağlamanın yanı sıra insanların bu alanlardan yararlanması yönünde çalışmalar da yürütülmektedir. Bu amaçla kurulmuş olan birçok orman içi dinlenme yeri vardır. Bir bölümü ulusal parklar içinde kurulan orman içi dinlenme yerlerinin sayısı 1987’de 338'e ulaşmıştı. Dinlenme ve eğlenme olanaklarıyla donatılan bu alanlardan bazılarında bungalovlar, piknik ve kamp yerleri ile kır gazinoları gibi tesisler vardır. Orman içi dinlenme yerlerinden bir bölümünde denize girme ve oltayla balık avlama olanakları sağlanmıştır.