Uluslararası Hukuk
Uluslararası Hukuk, farklı ülkeler ve bu ülkelerin yurttaşları arasındaki ilişkileri düzenleyen kurallar ve gelenekler bütünüdür. Bu geniş alan, genellikle devletler özel hukuku ile devletler genel hukuku (ya da devletler hukuku) olarak ikiye ayrılır. Uluslararası hukuk terimi bazen yalnızca devletler genel hukuku anlamında kullanılır. Devletler özel hukuku, yabancı ülkelerde bulunan bireylerin haklarıyla ilgilenir. Devletler genel hukuku ise bağımsız devletlerin birbirleriyle olan ilişkilerindeki karşılıklı haklarını düzenler.
Devletler Özel Hukuku
Devletler özel hukuku ilişkilerinde taraflar genellikle kişiler ya da şirketlerdir. Ama ödünç alma, alım satım gibi işlemlere girişen bir devlet de özel hukuk kuralları kapsamına girer. Tüccarlar ve yolcular devletler özel hukukuna bağlıdır. Bu hukukun koruyuculuğu altında yabancı ülkelerle ticari ilişkilere girerler.
Devletler özel hukuku bireyler için gereklidir, çünkü başka ülkede bulunan bir kişinin kendi ülkesindeki hukuk kuralları bu ülkede geçerli değildir. Örneğin bir Türk yurttaşı Londra ya da Paris’teki öğrenciliği sırasında Türk yasaları altında yaşamaz. Eğer bu kişi yasaları çiğner, ölür ya da bir yabancıyla evlenirse hangi hukuksal düzenlemelere başvurulacağım devletler özel hukuku belirler. Devletler özel hukuku ayrıca, yabancılarla ilgili bir uyuşmazlıkta hangi devletin hukukunun geçerli olacağını, hangi devletin mahkemesinin yetkili olduğunu ve verilen hükümlerin nasıl uygulanacağını düzenler.
Devletler Genel Hukuku
Devletler genel hukuku, birbiriyle ticaret yapan bağımsız devletler arasındaki anlaşmalar ile geleneklerden doğdu ve gelişti. Eski Yunan ve Roma döneminde de benzer anlaşmalar vardı. Örneğin ülkeler arasındaki bir anlaşmaya göre hoş görülmeyen ve korkulan bir eylem olan korsanlık mutlaka idamla cezalandırılırdı.
Devletler arasındaki anlaşmalar, genellikle ticaretin sürdürülmesini ve yapılan ticari anlaşmalara uyulmasını sağlayacak bazı kurallar da içerirdi. Devletlerin birbirleriyle dostça geçinmesi kendi çıkarlarına uygundu. Böylece siyasal konular için diplomatik hizmetler, iş yaşamıyla ilgili olarak da konsolosluk hizmetleri geliştirildi. Diplomatlar ve konsoloslar aracılığıyla devletler arasında anlaşmalar yapıldı. Birçok devlet arasında, yabancı gemilerin bir devletin kıyılarına ancak belirli bir uzaklığa kadar yanaşabileceğine ilişkin anlaşmaya varıldı. Fırtınaya yakalanan herhangi bir gemi, bütün devletlerce kararlaştırılmış ortak bir işaretle yardım isteyebilirdi. Ticari ilişki içindeki ülkeler, başka ülkelerden gelen mallardan alman vergiler konusunda ileriye dönük anlaşmalar yaptılar. Uluslararası ticaret ile uluslararası hukuk birbirleri için gerekli ve tamamlayıcı oldu.
Uluslararası hukuk siyasal ilişkiler konusunda, iş alanındaki başarısına ulaşamamıştır.Uluslararası ilişkilerde her devlet mutlak bağımsızlığını ileri sürerek kendi kurallarını dayatabilmektedir. Bu durum ise çoğunlukla anlaşmayı engeller. Güçlü devlet, zor kullanma tehdidiyle güçsüz olanı denetlemeye çalışabilir. Güçsüz devlet ise zorbalığa karşı susmak zorunda kalabilir. Bütün bu sorunlardan kaçınmak için devletler, siyasal ya da ticari herhangi bir konuda görüşmelere başlamadan önce, kurallar oluşturmanın gerekliliğine inanmaya başladılar. Geçen 200 yıl boyunca kabul edilen ve uygulanan bu kuralların tümü “devletler hukuku” ya da “uluslararası hukuk” olarak adlandırıldı. Bunların yanı sıra devletler karşılıklı olarak imzaladıkları antlaşmalarla da kendilerini sınırlarlar.
Flaman bilim ve devlet adamı Hugo Grotius uluslararası hukukun babası olarak bilinir. Grotius 1625’te yayımlanan Savaş ve Barış H ukuku (De Iure Belli ac Pacis) adlı kitabında doğal hukukun, herhangi bir ülkenin egemenliğinden çok daha önemli olduğundan söz etmekteydi.
1668’de büyük devletler, Fransa ile İspanya arasındaki savaşı sona erdiren Aix-la Chapelle Antlaşması’m imzaladı ve devletler hukukunu uluslararası ilişkilerin temeli olarak tanıdı. Güçlü devletler 1856’da Paris’te Paris Antlaşması, 1864’te de Cenevre’de Cenevre Sözleşmesi için toplandı. Bu önemli toplantılar 1899’da ve 1907’de Lahey’de sürdürüldü.
Yapılan anlaşmaların çoğu 1914’te I. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla birlikte bozuldu. Savaş sonrasında kurulan Milletler Cemiyeti (1920) uluslararası anlaşmazlıkları barışçı yollardan çözmeyi amaçladı. ABD, Milletler Cemiyeti dışında kaldı. Öbür büyük güçler ise, etkinliğine ve yetkilerine sınırlamalar koyarak örgütü tanıdılar. Bu koşullarda örgüt varlığını korudu, ama üyelerine yaptırım uygulama konusunda gerekli güce sahip olamadı.
Uluslararası hukuk II. Dünya Savaşı’m (1939-45) önleyemedi. Bu savaşla insanlar düzenli işleyecek bir uluslararası kurallar sisteminin gerekli olduğunu yeniden anladılar. Savaş sona ermeden önce Birleşmiş Milletler örgütünün temelleri atılmıştı. II. Dünya Savaşı’ndan sonra Birleşmiş Milletler uluslararası alanda zorlayıcı hukuk kurallarım oluşturma hedefiyle çalışmalarına başladı.