Avusturya Sanat ve Mimarlık
Avusturya Sanat ve Mimarlık, Avusturya; Habsburg sülalesinden Kutsal Roma-Germen İmparatoru Leopold I yönetimi sırasında (1690-1705), özellikle barok ve rokoko sanatı ve mimarisi açısından Avrupa sanat tarihine ilk katkılarını vermeye başlamıştır. Biedermeier üslubu XIX. yy'ın başlarında Viyana'da ortaya çıkmış ve gelişmiştir. Bunu izleyen Rönesans mimarlık üsluplarının canlanışı, 1890'larda, Viyana'yı dünyanın en güzel kentlerinden biri haline getirmiştir. Yüzyılın başındaki Ayrılık akımını, bütün sanatlarda Avusturya tarzı bir anlatımcılık yaratmıştır; bu tarz, XX. yy'ın büyük bir bölümünde mimarlık ve resimde güçlü bir etki oluşturmuştur.
Barok ve rokoko dönemleri: Johann Bernard Fischer von Erlach ve Johann Lucas von Hildebrandt en önemli AvusturyalI barok mimarlardır. Roma'daki çalışmalarında Giovanni Lorenzo Bernini ve Francesco Borromini'nin yapıtlarını incelemeleri sonucu İtalyan barok üslubunu öğrenip bunu bireysel olarak geliştirmişlerdir. Bu mimarlar ayrıca Roma katolik Karşıreform öğretilerini de öğrenmişlerdir. Bu görüşler, mimaride, taban planları karmaşık zengin süslemeli, göz yanıltıcı freskli güçlü bir cennet tasviri yaratan kiliseler yapmalarına yol açmıştır. Dindışı mimaride saraylar ve yönetim binaları yöneticilerin zenginliğini ve gücünü yansıtmıştır.
Fischer von Erlach'ın yaptığı hem Salzburg'daki sade Dreifaltigkeitskirche (1694-1702) hem de Viyana'daki Karlskirche (1719-32) dalgalı cepheleri, Yunan haçı biçiminde (dört eşit kol) taban planları ve kubbe geçişli oval hacimleriyle Borromini ve Bernini'nin tasarımlarını çağrıştırmaktadır. Fischer von Erlach'ın barok üslubu ustaca ele alışının doruk noktası, bir kütüphanenin işlevsel bölümlerinin bir saray zenginliğinde verildiği Viyana Hofbibliothek'te (İmparatorluk Kütüphanesi, 1716-22) gözlenebilir.
Hildebrandt'ın Viyana'daki Yukarı Belvedere Sarayı (1721-24) dindışı barok denemelerinin muhteşem bir ifadesidir. Heykellerle zenginleştirilmiş dış cephesi ve yalancı mermerleri ve fresk süslemeli iç mekânlarıyla saray, siyasal gücü tartışılmaz bir biçimde ortaya koyar. Vienna Hofburg (İmparatorluk Sarayı) ve Fischer von Erlach'ın Schönbrunn (Yazlık Saray, 1695-1749) yapıları Louis XIV'ün Versailles sarayıyla aynı düzeye ulaştırmak amacıyla yapılmıştır. Aynı bolluk ve lüks Jacob Prandtauer'in yaptığı zarif Aziz Florian manastırı (1708-11) ve heybetli Melk manastırı (1701-26) örneklerinde olduğu gibi Avusturya'daki birçok barok manastırda bulunabilir.
Bernini üslubunun Avusturya barok heykelinde devamı niteliğindeki erken bir örneği Metthias Rauchmiller'in (1645-88) yaptığı Viyana'daki Pestsäule'dir (veba salgını kurbanları için yapılmış anıtı). Balthasar Permoser'in Savoie Prensi Eugene'in İlahlaştırılması(1718-21) ve Georg Raphael Donner'in Viyana Çiçek Pazarı için yaptığı çeşmeler (1737-39) anlatımcı ve ateşli geç barok anlayışın akılcı anlayışla biraz durgunlaştığı örneklerdir. Johnn Michael Rottmayr (1654-1730) tavan resimlerine rubensçi bir canlılık getirerek İtalyan üslubundan kopmuştur. Paul Troger bu üslubun rokoko üslubunda bir çeşitlemesini geliştirmiş; ancak bu anlayış Corregio'nun ve Roma Yüksek Rönesans'ının etkileriyle zayıflamıştır.
Maria Theresa'nın (1740-80) yönetimi sırasında resim, inceliğin tek sanat biçimi olmuştur. Franz Anton Maulpertsch'in yaptığı Heiligenkreuz-Cutenburnn kilisesinin (1757-58) tavan freskleri Rubens'i andıran bir zenginliğe ve Rembrandt'ın anlayışını yansıtan bir kompozisyon gücüne sahiptir. Mimari ve heykelde pek az canlanma olmuştur. Heykeltraşlardan yalnızca Franz Xavier Messerschmidt dinsel heykelleri ve baş portreleriyle sivrilmiştir.
Yeniklasik ve romantik dönemler: Kutsal Roma Germen imparatorları joseph II (1780-90) ve Leopold II yönetimleri sırasında Avusturya kültür hayatı Viyana'da yoğunlaşmıştır. Görsel sanatlar bütün Avrupa'da egemen olan yeniklasik üslubu yansıtmış; Viyana Akademisi ressam Heinrich Füger (1751-1818) öncülüğünde tutucuların kalesi haline gelmiş, Alman ressamlar Johann Friedrick Overbeck ve Franz Pforr bu yönetime karşı direnmişler, Rönesans öncesindeki sanatçı loncası sistemine geri dönerek Lukasbund ressamlar topluluğunu kurmuşlardır.
1810'da Overbeck ve Pforr Roma'ya yerleşerek Nazarenler topluluğunu oluşturmuşlardır. Avusturya resim sanatı, Biedermeier ya da Eski Viyana resim üslubu ortaya çıktığında, Ferdinand Georg Wald-müller'in yapıtlarında örneklerini bulan yeni bir anlayışa kavuşmuştur. Fransız Barbizon Okulu'nun öngerçekçi bir örneği sayılan Waldmüller o zamanlar Viyanalıların tipik iyimser görüşlerini yansıtan birçok portreleriyle, doğalcı manzara resimleriyle ve konusunu günlük yaşamdan alan duygusal resimleriyle ünlüdür.
Viyana'da Rönesans'ın yeniden canlanması: XIX. yy. mimarisi, Avusturya-Alman Rönesansı'nın yeniden atılım yapmasında başlıca rolü oynayan Gottfried Semper'in ürettiği çok sayıda projeyle canlılık kazanmıştır. Sanat ve doğa tarihi müzelerini de içine alan Viyana'da Ringstrasse'deki görkemli yapılar topluluğu (1872-81), Neue Hofburg'un bir bölümü (1881) ve özellikle Burgtheater (1874-88) G.Semper'in en önemli yapıtlarıdır. Resimde, yüksek burjuvazinin ve soyluların ilgileri Hans Makart'ın (1840-84) canlı renklerle yaptığı resimlerinde örneklerini bulan debdebeli tarihsel ve istiareli konulara yönelmiştir.
XX. yy. akımları: 1890'larda bütün Avrupa'yı bir "yüzyıl sonu" yozlaşması sarmıştır. Buna karşı tepkiler de aynı dönemlerde gelişmiştir. Art Nouveau'nun (Yeni Sanat) Viyana çeşitlemesi olan Jugendstil ("gençlik üslubu"), 1897'de Ayrılık akımının kurulmasına, Gustav Klimt ve Egon Schiele'nin oldukça süslü ve erotik sanatına, Oskar Kokoschka'nın resimlerinin ve Alfred Kubin'in desen ve baskılarının canlı anlatımcılığına yol açmıştır. Tersine, izlenimcilik Avusturya sanatını fazla etkilememiştir. Otto Wagner ve öğrencileri Josef Hoffman, Adolf Loos ve Viyana Ayrılık binasının mimarı Joseph Maria Olbrich XX. yy. mimarisini büyük ölçüde etkileyecek bir Avusturya mimarisi yaratmışlar ve XX. yy'da egemen üslup olarak Uluslararası Üslup ve Alman Bauhaus okulunun kurulmasına yol açmışlardır.
Avusturya İmparatorluğu nun, çöküşü ve iki dünya savaşı arasında yaşanan acıklı olaylar ülkenin ruhunu zayıflatmıştır. Bundan sanat da payını artmış ve Avusturya'da çok az özgün yapıt üretilebilmiştir. Nazi darbesinden sonra (1938) birçok sanatçı ülkeden göç etmiş, İsviçre, Paris ve New York'a yerleşip Alman sanatçılarla birlikte sanat tarihine katkıda bulunmaya devam etmişlerdir. İkinci Dünya Savaşı'ndan başlayarak Hundert-wasser'in (Friedrich Stowasser) fantezi resimleri ve Fritz Wotruba'nin (1907-75) yapıtları uluslararası birüne kavuşmuşlar ve Avusturya sanatının yeniden canlandığını müjdelemişlerdir.