Biyolojik Işıldama
BİYOLOJİK IŞILDAMA, Bazı canlılar, hücrelerindeki kimyasal maddeleri ışık enerjisine dönüştürerek sürekli parlayan ya da yanıp sönen bir ışık yayarlar. Biyolojik ışıldama ya da biyolüminesarıs denen bu olaya hayvanların pek çoğunda, ayrıca bazı mantarlarda ve bakterilerde oldukça sık rastlanır. Ama gerçek bitkilerde, amfibyumlarda, sürüngenlerde, kuşlarda ve memelilerde bugüne kadar biyolojik ışıldama görülmemiştir.
Bakteri ve mantarların ışığı belirli zamanlarda değil, sürekli yanar. Canlının yaşamsal etkinlikleri sırasında bir “artık ürün” olarak ortaya çıkan bu ışığın, bakteri ya da mantarın yaşamında bilinen herhangi bir işlevi yoktur. Işıklı bakteri ya da mantarları barındıran çürümüş ağaç gövdelerinin ve etlerin geceleyin parıltılar saçması, cinler ve periler üstüne çeşitli öykülerin anlatılmasına neden olmuştur.
Bakteri ve mantarların bu amaçsız ışıldamasına karşılık, hayvanların çoğu yalnızca ürktüğünde ya da türdeşleriyle haberleşmek istediğinde ışık saçar. Örneğin ateşböceklerinin ışığı, çiftleşmeye hazırlanan erkek ve dişinin buluşabilmesi için bir haberleşme aracıdır. Hayvanların bir bölümü hücrelerindeki özel kimyasal maddeleri birleştirerek kendi ışığını kendisi üretir; bir bölümü de vücutlarında barınan ışıklı bakterilerin ürettiği ışıktan yararlanır.
Işıldayan Deniz Canlıları
Işık saçan canlıların çoğu denizde yaşar. “Yakamoz” denen deniz ışıltılarını görmemiş denizci yok gibidir. Bu ışıltı, geceleyin yiyecek aramak üzere yüzeye çıkan milyonlarca tekhücreli hayvanın deniz yüzeyine yayılmasından kaynaklanır. Yakamozu görmenin en kolay yolu, gemilerin arkasındaki dalgalan (dümen suyunu) ya da bir sandalın suya batıp çıkan küreklerini gözlemektir. Çünkü bu minik canlılar ile denizanaları, geminin geçişinden ve küreklerin suyu dalgalandırmasından rahatsız olarak hep birden ışıldamaya başlarlar.
Deniz hayvanlarında bu ışık genellikle dişi ile erkeğin çiftleşme çağasıdır. Işıklı solucanlar yılda bir kez yumurta dökmek için deniz yüzeyine toplandıklarında, Bermuda çevresindeki deniz ışıl ışıl parlar. Bu küçük solucanlar birbirleriyle ışık aracılığıyla haberleşirler.
Işıldayan canlıların en bol bulunduğu yer denizlerin derin kesimleridir. Güneş ışığının ulaşamayacağı kadar derin olan bu kapkaranlık sularda yalnızca bu canlıların ışığı yanıp söner. Bilim adamlarının yeni yeni keşfetmeye başladığı bu dünyada çok ilginç canlılar vardır. Örneğin ışıldakbalığının gövdesinin iki yanındaki ışık organları, yan yana dizilmiş ampuller gibi renk renk ışıklar saçar. Bu balıklardan çoğunun ışığı, fotofor denen karmaşık yapılı ışık organlarınca üretilir. Her fotoforda birçok ışık hücresi, bir yansıtıcı ve ışığı ince bir demet halinde toplayan bir mercek bulunur. Işık üretemeyen bazı derin deniz balıkları ise ışıldayan bakterilerle işbirliği yapar. Bu balıkların gövdelerinde bakterilerin barındığı küçük kesecikler vardır. Balık ışık yaymak istemediğinde bu keseciklerin üstünü zarsı bir kapakla örter.
Derin deniz balıklarında ışık genellikle haberleşmeye yarar. Işık organları ağız çevresinde toplanmış olan bazı türler ise, bu ışıklara aldanıp gelen küçük deniz hayvanlarıyla beslenir. Fenerbalıklarının başının üzerinde olta kamışına benzeyen bir uzantı, bunun ucunda da genellikle parlak ışıklı bir kabarcık vardır. Balık bu “ışıklı oltasını” sağa sola sallayarak ucundaki “yem”e aldanan avını kolayca yakalar (bak. DERİN DENİZ CANLILARI; FENERBALIĞI).
Sığ sularda yaşayan bazı balıklar da ışık üretebilir. Bunlann içinde ışığı en parlak olanı çakarbalığıdır (Photoblepharon palpebratus). Mercan resiflerinde yaşayan bu balığın ışığı geceleyin 30 metre ileriden görülecek kadar parlaktır ve büyük olasılıkla karanlıkta avım görmesini ya da yakına çekmesini sağlar.
Ateşböcekleri
Kara hayvanlan içinde ışıldayan türlerin sayısı çok azdır. Bu birkaç örnek arasında en tanınmışı olan ateşböceklerinin ışığı başın arkasındaki iki noktadan ve gövdenin alt bölümünden çıkar. Batı Hint Adaları’ndaki bazı ateşböcekleri öylesine parlak bir ışık saçar ki, bu adalardaki Yerliler bu böcekleri cam kavanozlara koyup fener olarak kullanırlar. Ama bu parlak ışık sürekli değildir; birkaç saniye arayla yanıp söner. Türlerin çoğunda da ışığının çıkış süresi düzenlidir; bazen yüzlercesi bir araya gelerek hep birlikte ışıklarını yakıp söndürürler.
Ateşböcekleri, lusiferin ve lusiferaz denen iki kimyasal madde üretir. Bu iki madde, yüksek enerjili başka bir maddenin eşliğinde birleşince ışık oluşur. Bu enerji kullanılıp tüketilinceye kadar ışık parlar, sonra söner. Ateşböceği, kimyasal enerjinin neredeyse tümünü ışığa dönüştürebilen tek canlıdır. İnsan eliyle üretilmiş enerji dönüştürücülerinde bile bu yüksek verime ulaşılamamıştır. Örneğin elektrik ampulü parlak bir ışık verirken bir yandan da ısınır; bu, elektrik enerjisinin bir bölümünün ısı enerjisi halinde kaybolması demektir