Ceza
Cezanın amacı suçluyu eğitip topluma yeniden kazandırmaktır. Ne var ki, yeryüzünde bu anlayışa varılması kolay olmamış, insanlar işledikleri suçları kimi zaman yaşamlarıyla ödemiştir. Ceza hâlâ pek çok ülkede geçerli olan tanımıyla, suç işleyen kişiye acı çektirilmesi ya da bir şeyden yoksun bırakılmasıdır. Suçlu, suçunun niteliğine ve ağırlığına göre, ceza olarak yaşamını (ölüm cezası), bedeninin bir parçasını (elinin kesilmesi gibi), özgürlüğünü (hapis cezası, sürgün ya da gözetim) ya da parasını (para cezası) yitirebilir.
İlkel toplumlarda, suçtan zarar gören kişi suçluyu bireysel olarak uygun gördüğü biçimde cezalandırabilirdi. Zamanla cezanın işlenen suçla orantılı olması gerektiği düşüncesi gelişti. Daha sonra hukukun gelişmesiyle birlikte, cezalandırma işini adalet mekanizmasını denetiminde tutan devlet üstlendi. Bugün ceza vermeye kalkışan bir kişi suç işlemiş olur.
İlk cezalandırma yöntemleri suçludan öç almak, yaptığını ödetmek düşüncesine dayanıyordu. Oysa çağdaş uygulamalar daha çok, suçluları bir daha suç işlememeleri için eğitmeye ve suç işlemekten caydırmaya dayanır. 18. yüzyılda Jeremy Bentham gibi düşünürlerin cezalandırmanın arkasındaki amacı araştırmaya başlaması bu değişikliğin yolunu açtı. Düşüncelerini İtalyan yazar Cesare Beccaria’nın çalışmalarına dayandıran Bentham, cezanın suçu önlemekten öteye geçmemesi gerektiğini belirtmiştir. Bentham ortaçağlardaki ağır cezaların, “bir kuzu çalıp asılmaktansa, bir koyun çalıp asılmak yeğdir” düşüncesiyle, suç işlemeye özendirdiğini öne sürmüştür.
Cezanın Amacı
Caydırma ya da önleme Bir kişiye verilen cezanın başkalarını aynı suçu işlemekten caydıracağı düşüncesi, o suçu işlemeye eğilimi olan bir kişinin, mantıklı davranarak acı ve yoksunluktan kaçınmak için, suç işlemeyeceği varsayımına dayanır. Cezanın caydırıcı olabilmesi için, kişinin geçmişteki deneyimleri anımsayabilmesi ve davranışının sonuçlarını kavrayabilmesi de gereklidir. Geçen yüzyıla kadar, suçluların halk önünde asılması ya da kafasının kesilmesinin başlıca nedeni caydırıcılıktı. Cezanın halk önünde uygulanması, cezanın haklılığını halka onaylatmak ve devletin gücünü kanıtlamak içindir. Eğer suçluların çoğu zaman yakalanmadığı görülürse, cezanın caydırıcılık etkisi azalabilir.
Ceza ya da “ödetme”. Hırsızlık gibi kimi suçlarda çalman şeyin ödetilmesi sağlanabilir. Ama saldırı türünden çeşitli suçlarda bu uygulanamaz. Kimi durumlarda da suçlu tedavisi gereken bir akıl hastası olabilir. O zaman ödetici cezalar suçun yinelenmesini önleyemez.
Yola getirme ya da kişinin davranışını değiştirtme. Yola getirme ya da davranışını düzeltme amacıyla, verilen ceza özünde, “bir kişinin aklını başına getirmek” için uygulanır. Bu, bazen “ani, kısa, şiddetli ve sarsıcı” bir uygulamadır. İlk kez suç işleyen genç insanların böylesine şiddetli bir cezayla davranışlarının yanlışlığını kavrayacakları düşünülerek uygulanır.
Daha çağdaş yöntemler suçluyu birey olarak ele alır ve suça uygun ceza yerine, her suçlunun kişiliğine uygun bir ceza uygulamayı amaçlar. İşlenen suçun nedenini bulup ortaya çıkarmak ve suçluya, yaşam biçimini değiştirmesi için gerekli yardımı yapmak başarılı bir sonuç almak için gereklidir. Çağdaş yöntemler, tıbbi ya da psikolojik tedavi ve eğitimin yanı sıra, suçluya yeni bir yaşama başlaması için belirli yardımları da içerir.
Toplumun korunması. Bazı suçlular tehlikelidir; bu nedenle, tehlikeli oldukları sürece onları kilit altında tutmak, başkalarını korumanın tek yolu olabilir. Ama burada da suçun nedenini bulup ortaya çıkarmak ve suçun yinelenmesini önlemek için suçlunun davranışlarını değiştirmeye çalışmak önem taşır.
Cezanın Etkisi
Cezanın, uygulandığı toplumun kabul edebileceği nitelikte olması gerekir. Eğer toplumda çoğunluk cezanın acımasız ve haksız olduğunu düşünürse, suçlunun adalete tesliminde ya da cezanın uygulanmasında görevli organları desteklemekten ve işbirliğinden kaçınacaktır. Ayrıca ceza adaletli olarak uygulanmalı, ayrım gözetmeden herkese aynı koşullarda aynı ceza verilmelidir.
Suçun kanıtlanmasıyla cezanın yerine getirilmesi arasındaki zaman uzarsa, suç ile ceza arasındaki bağlantı gözden kaçar; ceza caydırıcı ve yola getirici özelliğini kaybeder. Ne var ki, ölüm cezalarında bu uzama yeni kanıtların bulunması ve hatta tutuklunun aklanmasına varacak bir zaman kazanmadır. Ölüm cezasının hâlâ yürürlükte olduğu ülkelerde, böylesine dönüşü olmayan bir cezanın haklılığı güncel bir tartışma konusudur.
Günümüzde hâlâ “düşünce”nin yargılandığı ve cezalandırıldığı ülkeler vardır. Düşüncenin toplum düzenini sarsıcı bir eylem olduğunun kabul edildiği bu gibi ülkelerde, “yasak” konan kitapları yayımlayanlar, okuyanlar, “yasak” sayılan düşünceleri dile getirenler acımasızca cezalandırılır ve düşünce suçu işledikleri için on yıllarca özgürlüklerinden yoksun bırakılırlar.
Çağdaş cezalar hapis ve para cezasına dayanır. Yapılan araştırm alar, para cezalarının ve gözetimin yalnızca ilk kez işlen en suçlarda uygulandığında etkili olduğunu gösteriyor.