Bilgi Diyarı

Aşağıdaki Kutu ile Sonsuz Bilgi Diyarı'nda İstediğinizi Arayabilirsiniz...

Gençlik

  • Okunma : 721

Gençlik, Toplumda yaklaşık 13-19/20 yaşlar arasındaki nüfus grubunu belirtmek için kullanılan ve çocukluk ile yetişkinlik arasındaki dönemi kapsayan terim. Gelişmiş ülkelerde bu terim, anne ve babaya bağımlılık ile ekonomik ve toplumsal bakımdan nispeten bağımsızlığın kazanıldığı bir ara aşamayı belirtmek için de kullanılmaktadır.

Türkiye'de 1945'ten sonra nüfus hızla artmış, 1940-45 arasında % 1,06 olan nüfus artış oranı, 1945'ten sonra % 3'lere yükselmiş, 1945-60 arasında mutlak olarak 9 milyon artmıştır. Son yıllarda doğum oranlarında sürekli bir düşme gözlenmekle birlikte, Türkiye genç nüfusu yüksek olan bir ülkedir.

ÇAĞDAŞ TOPLUMDA GENÇLİK

Geleneksel olarak gençlik, kültür mirasının sürdürülmesinde ve korunmasında önemli bir halka oluşturur. Bütün kültürlerde kuşaklar arası çatışma ve rekabet bir ölçüye kadar kaçınılmaz kabul edildiğinden, ilkel olsun, sanayileşmiş olsun, aşağı yukarı bütün toplumlarda, gençlerin anne babalarına ve öbür yetişkinlere karşı görevleri vurgulanmış, toplumsal düzenin kurallarına uymaları istenmiştir. Ancak ilkel ve sanayileşmiş top-lumlarda, gençlerin yetişkinliğe geçişlerinde belirgin farklılıklar vardır. Sanayileşme öncesi toplumların çoğunda özenle hazırlanmış ve çocukluktan gençliğe geçişi simgeleyen bir çeşit dinsel tören yapılır. Bu tür törenler, katılanlar arasında bir süreklilik duygusunu besler ve değişen rollere ve davranış biçimlerine uymayı kolaylaştırır. Bunun tersine, Batılı kültürlerde bu geçiş daha az tanımlanmıştır ve böyle bir biçimsel tanımın yokluğu, gençler için belirsizlik ve çelişkili beklentiler yaratır. Gençlere olgun davranmaları söylenir; ama yetişkinlerin haklarından ve ayrıcalıklarından yararlanmaları söz konusu olduğunda, "henüz çok gençsiniz" denir.

Dahası, Batılı toplumlarda kentleşme, makineleşme ve uzmanlaşma arttıkça, gençlerin gereksinme duyulan ekonomik ve toplumsal katkılarındaki roller azalmaktadır. Bu da sık sık, yetişkinlerin dünyasına ve uğraşlarına gençleri hazırlayacak etkinliklere gençlerin katılma fırsatlarının bulunmamasıyla sonuçlanmaktadır. Bunun sonucu olarak gençler çeşitli rolleri ve değerleri sınama olanağından yoksun kalmaktadırlar; oysa bu olanak onların sağlıklı gelişmelerine, bağımsız hedeflere yönelmelerine ve bireysel kimlik duygusu kazanmalarına katkıda bulunur.

Gençlerin yaratıcı ve dinamik potansiyeli sık sık toplumsal ve ekonomik yapıyla çatışma içindedir ve bazen bu çatışma bazı geleneksel kurumların gençler tarafından sorgulanmasına yol açar. 1960 ve 1970 yıllarında, var olan kültürlere karşı Türkiye'de, Avrupa'nın çeşitli ülkelerinde ve Kuzey Amerika'da ortaya çıkan gençlik hareketleri, bu sorgulamanın eyleme dönüşmüş örnekleridir. Bu hareketler toplumsal güç ve siyasal ayaklanma olarak büyük ölçüde başarısızlıkla sonuçlanmış olmalarına karşın, geleneksel kültürün değerleri ve eğilimleri üstünde önemli etkileri olmuştur.

Eğitim

Bütün toplumlarda eğitim hem bir kültürü koruma ve edinme, hem de bireylerin gelecekteki başarılarının temellerini atan bir araç olarak kabul edilir. Bazı ülkelerdeyse, günümüzün toplumsal gerçeklikleri bu iki geleneksel işlevi değişikliğe uğratmıştır. Yakın dönemde iletişim araçlarının artan etkisi toplumsallaşmanın başta gelen aracı olan okulun rolünü tehdit etmektedir. Geleneksel eğitimin verimsizliği birçok genci düş kırıklığına uğrattıkça, 1960'ların başlarından sonra, birçok Batı ülkesinde seçenek öğretim olanağı yaratma çabalarına girişilmiş, bunların bir bölümü o tarihten bu yana seçmeli eğitim olarak yasallaşmıştır. Ayrıca, okul dışında eğitim, iş-eğitim programları ve açık öğretimi içeren programlar uygulanmaya başlanmıştır.

Birçok ülkede ilköğretim ve ortaöğretimin içerik ve yönetim açısından gençlerin özellikle fiziksel, toplumsal ve zihinsel gelişmelerine olan katkıları ciddi biçimde sorgulanmaktadır. Yıllar içinde büyük gelişmeler göstermiş olmakla birlikte, Türkiye'deki eğitim hizmetleri, artan gereksinmeleri karşılamaktan uzaktır. Eğitimin içeriği Batı ülkelerindeki standartların gerisindedir ve programların işlenişi genellikle kalıplaşmış bilgilerin aktarılmasına dönüktür. Bu aksaklıklar başarı ve verimliliği düşürmektedir. Okul çağındaki çocukların azımsanmayacak bir bölümü eğitim kurumlarından yararlanamamaktadır. Sözgelimi ortaöğretim kuşağında kabul edilen 15-17 yaş dilimindeki çocuklar arasında okula gidenlerin oranı % 35 kadardır. Her yıl ilköğretim ve ortaöğretim kurumlarında okuyanların % 10'undan çoğu sınıfta kalmakta, bunların da yaklaşık % 20'si okulu bırakmaktadır. İkili öğretim, kalabalık sınıflar, eğitimde çağdaş teknolojik yeniliklerden yararlanamama, toplumsal ve sportif etkinlik olanaksızlığı (1990'da Türkiye'deki toplam 3 790 liseden yalnızca 489'unda spor ve toplantı salonu vardı), öbür olumsuzluklar arasında sayılabilir.

Bu koşullar altında gençlerin yaşama hazırlanmaları ve ilerde kendilerine toplum içinde bir yer edinmek için hedef belirlemeleri zor olmaktadır. Öğretmenlerinin bu konularda onlara yardımı ya da yol gösterciliğiyse yetersiz kalmaktadır.

Yüksek öğrenime olan talep de her yıl biraz daha artmaktadır. Türkiye'de üniversiteler için seçme sınavlarına 1 992'de 980 bin, 1993'te 1 150 000, 1994'te 1 200 000 aday katılmıştır. Üstelik üniversiteyi bitiren gençler için de, iş piyasasında bir yer edinmek güçleşmekte, bu da gençlerin anne ve babalarına olan ekonomik bağımlılık durumlarını uzatmaktadır.

İstihdam

Etkin nüfus içinde genç nüfus oranı gün geçtikçe artmaktadır. Türkiye'deki 12-19 yaş grubunda çalışan çocukların sayısı yaklaşık 10 milyondur. Bu da Türkiye'nin etkin nüfusunun yaklaşık % 50'sini oluşturmaktadır. Genç çalışanlar arasında işsizlerin oranı sürekli yüksektir. Teknolojik gelişme, kadınların etkin nüfus içindeki oranlarının artması, emeklilik yaşınr yükselmesi, gençler arasındaki işsizlik oranını yükselten nedenler arasındadır. 12-19 yaşlar arasındaki insanlar aslında eğitim çağında gençlerdir ve işgücü piyasasında eğitimden ve beceriden yoksun niteliksiz işçi olarak çalışmaktadırlar. Okuldan işe geçiş gençlerin yaşamında önemli olmakla birlikte, gençlerin buna yeterli hazırlıklarının olduğu söylenemez. Bu nedenle genellikle düşük ücretle ve sosyal güvenceden yoksun koşullarda çalışmak zorunda kalmaktadırlar.