Bilgi Diyarı

Aşağıdaki Kutu ile Sonsuz Bilgi Diyarı'nda İstediğinizi Arayabilirsiniz...

İnşaat Sanayisi

  • Okunma : 366
İnşaat Sanayisi Resim

İnşaat sözcüğü, yapı tasarımı sanatı olan mimarlıktan farklı olarak, akla gelen her türlü yapım sürecini anlatır. İlkçağlarda, doğada bulunan gereçleri kullanarak basit korunaklar oluşturma biçiminde başlayan yapı işleri, günümüzde karmaşık bir sanayiye dönüşmüştür. Bugün kullanılan gereçlerin çoğu, fabrikalarda üretilmekte, bazı bölümleri ise daha inşaat alanına gelmeden birleştirilmektedir. Ev ve apartman gibi konutlar, işyerleri, hastane, okul gibi yapılar, fabrikalar, barajlar, sulama kanalları, elektrik santralları, demiryolları, karayolları, köprüler, limanlar ve havalimanlarının yapımı inşaat sanayisi alanına girer. Bu kadar geniş bir alanı kapsayan inşaat sanayisi, kaçınılmaz olarak çağımızda ekonominin en önemli dallarından biri durumundadır. Demir, çelik, çimento, ahşap, cam, kablo, boru gibi gereçleri üreten değişik sanayilerin üretim miktarları da büyük ölçüde inşaat sanayisinin gereksinimlerine göre belirlenir. Bu nedenle inşaat sanayisi ekonomide “anahtar” kesim olarak nitelenir.

    Bu maddede, modern yapılar ve ev yapımının yanı sıra inşaat sanayisinin gelişimi kısaca anlatılacaktır.

Büyük Modern Yapılar

Çevremizdeki yapılar iki grupta toplanabilir: İlki ticari, sanayi ya da kamu yapıları gibi büyük yapılar, İkincisi ise içinde insanların yaşadığı, konut olarak kullanılan daha küçük yapılardır. Gökdelenlerin de içinde bulunduğu ilk gruptaki büyük yapılar genellikle yüksektir. Fabrika, depo, okul, hastane gibi öbür büyük yapılar ise büyük ağırlıklar taşıyacak nitelikte yapılır. Bu tür yapıların içinde genellikle sütunlar ya da duvarlarla bölünmeyen geniş mekânlar bırakılır. Bu yapılar, betonarme denen ve içinde çelik çubuklar bulunan donanımlı betonla ya da çelik gereçlerle yapılır. Bu açıklıkları sağlamak için büyük betonarme kirişler ya da makas denen çelik taşıyıcılar kullanılır. Geçen yüzyıl içinde geliştirilen donanımlı beton yapı teknolojisi, bugün inşaat sanayisinde yaygın olarak kullanılmaktadır. Geniş mekân yaratmak için eski mimarinin vazgeçilmez öğesi olan kubbe ve kemerlerden de yararlanılmaktadır. Bugün bunlar bazen güzel görünüm elde etmek için, bazen de çatıdan ışık almak gibi işlevsel amaçlarla kullanılmaktadır.

Ev Yapımı

Bir evin nasıl yapıldığını öğrenmek için inşaat sürecini izlemek gerekir. Bir konut belli bir sıra izlenerek yapılır: Temel atılıp, hazırlandıktan sonra yapının taşıyıcı iskeleti tamamlanır. Bundan sonra duvarlar örülmeye başlanır. Dış duvarlar bitince çatı kapatılır ve iç duvarların örülmesine geçilir. Bu sırada temiz su ve atık su tesisatı, kalorifer boruları ve elektrik kabloları döşenir. Sıva yapılması, yer döşemeleri, pencere ve kapıların takılması ve boya işleriyle yapı tamamlanır.

    Evi yapacak müteahhitin ilk işi yapım alanını incelemek ve bir program oluşturmaktır. Yukarda anlatılan işlerin gerçekleşebilmesi için duvarcılar, sıvacılar, marangozlar, tesisatçılar, elektrikçiler, boyacılar ve çatı ustaları ile onlara yardımcı olacak işçiler gerekir. Bu kadar çok insan küçük bir alanda çalışırken birbirinin işini engellememesi ve işin zamanında bitmesi için iyi bir örgütlenme gereklidir.

    Temel. Bir yapıda ilk adım toprağın düzeltilmesi ve yapı çevresince kazılan çukurların içine beton dökülerek temelin atılmasıdır. Temel, bir yapının üst katlardan gelen yükünü taşımaya yarar. Yapının yüksekliği ve toprağın taşıma gücüne bağlı olarak, yüzeysel ya da derin temeller kazılır. Topraktaki nemin binanın içine ve duvarlarına işlememesi için temel duvarlarının üstü toprak yüzeyinin bir miktar üstüne çıkacak biçimde örülür. Temel duvarının bu bölümüne su basman denir. Ahşap iskeletli bir yapıda temeller taş duvar ya da beton olabilir. Ahşap sütunlar temel duvarına sıkıca bağlanmalıdır. Taşıyıcı duvarları olan bir yapıda tuğla ya da başka duvar blokları, temel duvarının üzerinden örülmeye başlanır. Betonarme yapılarda sütunların içindeki çelik donanım temelin içinde devam ederek iskeletin temele bağlanmasını sağlar. Birinci kat ya da giriş katı döşemesi, toprak içindeki suyun yürümesini önlemek için, temel duvarları arasına konan çakıl dolgunun üzerine dökülen betonla oluşturulur. Temelin yapımı sırasında ortak kanalizasyona bağlanacak atık su boruları da döşenmelidir.

    Duvarların Örülmesi. Evlerin ve küçük yapıların duvarları, ahşap sütunlar ve kirişlerden oluşan bir iskeletin boşlukları tuğlayla örülerek yapılır. Başka bir yöntem ise daha kalın taş ya da tuğla taşıyıcı duvarlar üzerine oturtulan yapılardır. Günümüzde yaygın olan yöntem, donanımlı beton kullanarak yapının iskeletini oluşturduktan sonra, bunun boşluklarını delikli tuğla, briket ve buna benzer yük taşıma niteliği yüksek olmayan, buna karşılık ısı kaybını önleyen yalıtkan gereçlerle örterek yapılan konutlardır. Bu sayede kış aylarında evin içindeki ısının duvarlardan kaçması önlenir. Yapı yükseldikçe, işçilerin üzerinde çalışacağı iş iskelelerine gerek duyulur. Bu iskeleler, çelik boruların arasına kalaslar yerleştirilerek yapılır. İşçilerin iskeleye çıkıp inebilmesi için merdivenler ve gereçleri yukarıya çekmek için küçük vinçler kullanılır.

    Çatı Yapımı. Evlerin çatıları düz ya da eğimli olabilir. Eğimli çatılarda ahşap bir taşıyıcı sistem üzerine tahta kaplama, bunun üzerine de kiremit döşenir. Eğimli çatıların kaplanmasında kiremitin yanı sıra yassı tahta parçalar, oluklu sac ya da alüminyum kullanılabilir. Bunlar birbiri üzerine, suyu aşağıya akıtacak biçimde döşenir. Yaygın bir çatı örtüsü olan oluklu asbest-çimento levhaların kullanımı, asbestin insan sağlığına zararlarının keşfedilmesinden sonra bazı ülkelerde yasaklanmıştır. Isı kaybını önlemek için çatı örtüsünün altında da camyünü benzeri yalıtım gereçleri kullanılmalıdır.

    Düz çatılar bitüm denen bir petrol ürünü emdirilmiş keçe tabakaları ile örtülebilir. Bu çatı örtüsü yağmur suyunun geçmesini önler. Ülkemizde özellikle kırsal kesimde yaygın olarak kullanılan bir yöntem de evin tavanına yerleştirilen ahşap kirişlerin aralarını kamış ya da dallarla kapattıktan sonra, kille sıva­maktır. Damda suyun birikmemesi için çok hafif bir eğim verilir. Bu çatılarda “lo taşı” denen taş ya da mermer bir küçük silindir bulundurulur. Ev sahibi her yağmurdan sonra dama çıkıp bu silindiri gezdirerek, ıslandığı için yumuşayan toprağı sıkıştırır.

    İç Bölümlerin Tamamlanması. Evin dış yüzü bittikten sonra sıra iç ve dış duvarların sıvanmasına gelir. Bazı yapıların dış yüzü mermer ya da mozaikle kaplanır. Banyo ve mutfaktaki atık su boruları evin dışındaki ortak kanalizasyon sistemine bağlanır. Bitmiş bir yapıda bu borular görülmez. Bir bölümü sıvanın, öbürleri de yer döşemelerinin altına yerleştirilerek gizlenir. Aynı biçimde, elektrik kabloları da döşeme ve sıva altına yerleştirilen borular içinden geçirilir. Merkezi ısıtmalı evlerde, kazan dairesi denen bodrumdaki bir odada, bütün yapıyı ısıtacak bir kazan kurulur. Bu kazanda üretilen sıcak su evin ya da apartmanın bütün katlarındaki radyatörlerin içinden dolaşarak yapının tümüyle ısınmasını sağlar.

    Bu işler yürütülürken marangozlar da evin içindeki yer döşemelerini, merdiven, pencere çerçevesi, kapı ve dolaplar gibi ahşap işlerini tamamlarlar. Son olarak boyacılar evin iç ve dış yüzünü boyarlar.

İnşaat Sanayisinin Gelinimi

Geçmiş dönemlerde inşaat konusunda uzmanlaşmış kişilerin sayısı çok azdı. İnsanlar evlerini, yaşadıkları çevrede bulabildikleri gereçlerle kendileri yaparlardı. Ambarlar, tapmaklar gibi ortaklaşa kullanılan ya da saraylar gibi kralların yaşadığı yapılar, büyük boyutları yüzünden çok sayıda insan emeğini gerektirirdi. Eski Mısır, Yunan ve Roma uygarlıklarında büyük yapılar için gerekli olan para ülkenin hâzinesinden karşılanır ve işçi olarak da savaş tutsaklarından yararlanılırdı. Taşı bol olan bölgelerde taş kullanılırken, taş bulunmayan yerlerde tuğla üretimi gelişmişti.

    Roma İm paratorluğunun İS 4. yüzyılda yıkılışından sonra 600 yıl süre ile Avrupa’da az sayıda büyük yapı yapıldı. Bu dönemde köy ve çiftlik evlerinin dışında yalnızca şatolar ve kiliseler gibi iki tür yapı vardı. Bir katedralin yapımı önemli bir tasarımdı. Bunu gerçekleştirmek için görev alan tüm zanaatkârları örgütleyebilecek bir kişi gerekiyordu. Bu görevi genelde taş ustaları üstlendiler. Ne var ki, bu ustalardan hiçbirinin adı günümüze ulaşmadı. Yeni bir anlayışla iş yapan mimarlar 15. ve 16. yüzyılda Rönesans sırasında ortaya çıktı. Bunlar dönemin düşünürleri, ressamları ve heykeltıraşlarıydı. Yapıtlarıyla Rönesans’a damgalarını vurdukları gibi belli bir ücret ödedikleri işçileri, işin niteliğine göre örgütlemeyi de başardılar.

    19. yüzyılda Sanayi Devrimi yapı işlerinde yukarda anlatılan gelenekleri sona erdirdi. Gelişen kentlerde güzel olmasına gerek duyulmadan, içinde makineleri ve bu makineleri çalıştıracak işçileri barındıran büyük yapılar yapılmaya başlandı. Önemli olan bu yapıların ucuza çıkarılması ve çabuk tamamlanabilmesiydi. Sanayiye gerekli hammaddelerin taşınmasını ve üretilen malların ülke çapında dağıtılmasını sağlayacak kanallar ve demiryolları kısa zamanda yapıldı. Yapı gereçleri de bu yollardan yararlanılarak taşınmaya başlandı. Demiryolları ile eşzamanlı olarak tüneller açıldı; köprüler, sukemerleri ve yollar yapıldı. Çelik gibi yeni yapım gereçleri kullanılmaya başlandı. Bilim alanındaki gelişmeler sonucu deneme-yanılma yöntemi bir kenara bırakılarak, yapıların sağlamlığını güvence altına almak için önceden, gerekli hesaplamaların yapılmasına gidildi. Eskiden deneme-yanılma yöntemiyle kazanılmış deneyimlere dayanarak yapılan yapılar, artık bu hesaplara göre tasarımlanıyordu.

    19. yüzyılın sonlarındaki yeni teknolojik gelişmeler, inşaat sanayisini de etkiledi. ABD ’de Chicago’da gökdelenin ortaya çıkışı, yalnızca çelik iskelet kullanımının değil, asansör, telefon ve havalandırma sistemleri gibi yeni buluşların da bir sonucudur.

    Kent yönetimleri, yapıların sağlam ve kalıcı olmalarını, çevrelerinden yeterince güneş ışığı ve hava alabilecek gibi yapılmalarını sağlamak için çeşitli kurallar geliştirdi. Batı ülkelerinin çoğunda inşaat sanayisi bugünkü biçimini 19. yüzyılın sonlarında aldı.

Türkiye'de İnşaat Sanayisi

Osmanlılar’da temel olarak Tanzimat’la başlayan batılılaşma hareketleri inşaat alanına da yansıdı. Genelde, sanayileşmenin ve ülkeye yabancı sermaye girişinin hızlandığı; ulaştırma, haberleşme ve dış ticaretin geliştiği bu dönemde, yapım çalışmaları da çeşitlendi ve yeni alanlara yöneldi. Bayındırlık ve yapım işlerini düzenleyen birçok yasa çıkarıldı. Başta İstanbul olmak üzere birçok kent merkezinin görünümünü etkileyecek çeşitli yapı yatırımlarına girişildi. Devlet işlerinin yürütüldüğü yapılar ve hükümet konakları, ticaretin gelişmesiyle birlikte sayıları artan banka ve işhanları kent merkezlerinde odaklaştı. Sokaklar genişletildi. Yangınlardan korunmak için yapılarda ahşap yerine tuğla ve beton kullanılmaya başlandı.

    Bugün İstanbul Teknik Üniversitesi’nin kullandığı Maçka Silahhanesi ve Taşkışla bu dönemin önemli anıtsal yapılarındandır. Maçka Silahhanesi’nin tümü çelikten, son derece ilginç bir yapı sistemine sahip olduğu bilinmektedir. Tanzimat’la birlikte hastane ve okul yapımı da hızlandı ve İstanbul’daki ilk tiyatro yapıları bu dönemde ortaya çıktı. 1833’te Feshane Fabrika-i Hümayunu kuruldu. Yapının yüksek iç mekânı, çelik bir makas sistemi ile sağlanmıştı. Bu sistem daire kesitli dökme demir borudan kolonlara oturtulmuştu.

    Bu dönemde Avrupa’dan yabancı uzmanlar getirtilerek onların çağdaş yapım teknikleri konusundaki bilgilerinden ve deneyimlerinden yararlanıldı. Demirin kullanımıyla ilgili yeni teknikler geliştirmiş olan ünlü İngiliz inşaat mühendisi Sir William Fairbairn limanlar, doklar ve sanayinin modernleştirilmesi konularında önerilerde bulunmak üzere İstanbul’a davet edildi.

    Anadolu’da ilk iki demiryolunu İngilizler kurmuş ve 1866-67 yıllarında İzmir limanını iç kesimlere bağlamışlardı. Osmanlı İm paratorluğu döneminde demiryollarının yapımı ve işletilmesi yabancı şirketlerce yürütüldü. Yapım için gerekli teknoloji, Osmanlılar’da henüz böyle bir gelişme olmadığı için, Avrupa’ dan sağlandı.

    Kurtuluş Savaşı’ndan sonra bir yandan yıkıma uğramış kentler onarılırken, öte yandan yeni başkent Ankara’nın yapımına girişildi. Cumhuriyet’in ilk bayındırlık hareketi demiryollarıyla başladı.

    1947’de karayolları yapımı için ilk girişimler, stabilize yol yapımıyla başlatıldı. Bu, çok dayanıklı olmayan, doğal toprağa bir miktar çimento ya da bitümlü bağlayıcı katılarak gerçekleştirilen yollar sıkıştırıldığı için, yağmur yağınca çamur olmuyor, yazın ise dağılmıyordu. Daha sonraki yıllarda, bu yollar genişletilerek asfaltlandı.

    II. Dünya Savaşı sonrası gelişen sanayileşmeye bağlı olarak, çeşitli altyapı yatırımları önem kazandı. Kamu yatırımları arasında başta karayolları olmak üzere, limanlar, havalimanları, enerji ve sulama tesislerinin yapımı ön sırayı aldı. Cumhuriyet’in kurulduğu tarihte dalgakıranı olan büyük limanlar yoktu. Gemiler açıkta demirler, kömür, fındık gibi mallar iyi hava koşullarında mavnalarla taşınırdı. 1940’ların ortalarında Ereğli’yle başlayarak, Karadeniz’de bir dizi liman yapıldı. Haydarpaşa, İzmir, Mersin ve İskenderun limanları bunları izledi. Yapımı 1953’te başlayan Seyhan ve Hirfanlı barajları ile büyük baraj yapımına geçildi. Bundan sonra büyüklü küçüklü pek çok baraj yapıldı.

    1965 dolaylarında yapımı başlatılan tarım­sal bölge sulama tesisleriyle Çukurova, İzmir ve Antalya ovaları sulandı. Türkiye’nin en büyük sulama ve enerji üretimi tasarımı olan Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) ise henüz yapım halindedir.

    1970’lerde konut sorunu kentlerin giderek kalabalıklaşmasıyla ağırlık kazandı. Apartman yapımı hızlandı. Kentlerin çevresindeki gecekondu mahalleleri büyüdü. Bu dönemde bireysel konut üretimi yerini kooperatiflere, müteahhitlerin yürüttüğü yap-satçılığa ve toplu konut yapımına bıraktı. Arsa fiyatlarının özellikle büyük kentlerde aşırı yükselmesi büyük apartmanların yapılarak, kat kat satılmasını getirdi. Yapılaşma sürecinin hızlanmasıyla birlikte, inşaat sanayisine girdi üreten sanayiler de hızla gelişti.

    Özel inşaat şirketlerinin bir bölümü toplu konut yapımına yönelerek, kentlerin dışındaki geniş arsalarda blok apartmanlar yapmaya başladı. İnşaat kesiminde öncelikle kamu yatırımlarıyla başlayan modern gereç ve tekniklerin kullanımı, artık özel kesimde de yaygınlaştığı için toplu konut üretimine geçilebilmiştir. Ne var ki, tüm bu gelişmelere karşın, konut açığı kapatılamadı ve büyük kentlerin çevresinde geniş bir gecekondu kuşağı oluştu.

İnşaat Sanayisi Resimleri