Bilgi Diyarı

Aşağıdaki Kutu ile Sonsuz Bilgi Diyarı'nda İstediğinizi Arayabilirsiniz...

İspanyol Edebiyatı

  • Okunma : 318

İspanya’da yazılan edebiyat yapıtlarını kapsar. İspanya’nın ulusal dili olan Kastilya lehçesinde kaleme alman yapıtlar İspanyol edebiyatının ana bölümünü oluşturmakla birlikte, Katalan dili ve Galicia lehçesinde yazılmış yapıtlar da bu kapsamda sayılır.

    İS 711’de başlayan Arap istilası sonrasında, İber Yarımadası’nda konuşulan Latince giderek yerel bir dile dönüştü. 9. yüzyılda iç bölgenin kuzeyindeki Burgos kenti dolaylarında ortaya çıkan Kastilya lehçesi, İspanya’nın Arap istilasından kurtulmasıyla güneye doğru yayılma gösterdi; 11. yüzyılda Madrid ve Toledo dolaylarında konuşulan bu dil, 15. yüzyılda Kastilya ve Aragon krallıklarının birleşmesiyle İspanya’nın resmi dili oldu.

Ortaçağ

11. yüzyıldan kalma bilinen ilk İspanyol edebiyatı metinleri Arap harfleriyle Kastilya lehçesiyle yazılmış, yalnızlık ve sevgi gibi ince duyguları dile getiren kısa şiirlerdir. Daha sonraları ise Avrupa’nın tümünde yaygınlık kazanan kahramanlık destanları, İspanya’da da yaygın bir edebiyat türü oldu. Bunlar arasında en önemlisi olan ve 12. yüzyıldan günümüze ulaşan Poema (ya da Cantar) de Mio Cid (“Cid’in Şarkısı”) adlı 3.750 dizelik, yazan bilinmeyen şiir El Cid lakabıyla tanınan Kastilyalı soylu Ruy Diaz de Vivar’ın başından geçen olayları anlatıyordu. Fransız destanlarının etkisini taşıyan bu gibi kahramanlık destanlarının yanı sıra, aynı dönemde dinsel konulu şiirler de yazılıyordu.

    Öte yandan, 1085’te Toledo’nun Arap istilasından kurtulmasıyla bu kent, doğu dillerinden yapılan çeviriler için bir merkez olmuştu. Bu çeviriler ise düzyazı türünün gelişmesinde önemli bir etken oldu. Kelile ve Dimne (1251) adlı fabl türünde bir yapıtın çevirisi, İspanyolca yazılmış ilk öykü örneğidir. Düzyazıda Kastilya lehçesinin Latince’nin yerini alması 13. yüzyıl ortalarında Kastilya ve Leon Kralı X. Alfonso’nun çabalarıyla gerçekleşti. Kral Alfonso’nun desteklediği çeviri ve derleme çalışmaları sonucunda klasik metinlerin yanı sıra, doğu, İbrani ve Hıristiyan metinlerinin içerdiği bilgiler yerel dile kazandırılmış oldu.

    Şiir türünde ise Fransız etkisi taşıyan manastır kökenli, dinsel, öğretici ya da yarı tarihsel konulara yer veren ve bilgili okurlara seslenen yeni bir akım gelişti. Bu akım çerçevesinde adı bilinen en eski İspanyol şairi olan Gonzalo de Berceo (yaklaşık 1195- 1268), içten bir deyiş ve duygusal bir anlatımla azizlerin yaşamları ve Hz. Meryem’in mucizeleri gibi konuları işleyen şiirler yazdı.

    14. yüzyıl edebiyat açısından dikkate değer bir yaratıcılık dönemiydi. Kral Alfonso’nun yeğeni Juan Manuel’in 50 ahlak öyküsünden oluşan bir derlemesi öykü türünün başlangıcı sayılırken, Juan Ruiz’in Libro de Buen Amor (1330; “Güzel Aşkın Kitabı”) adlı şiir kitabı bu dönemin başyapıtlarmdandır. Kral Arthur öykülerinin İspanyolca’ya çevrilerek okunması sonucunda ilk İspanyol romanı sayılan El caballero Cifar (yaklaşık 1305; “Şövalye Cifar”) adlı şövalye romansı kaleme alındı. Gene aynı dönemde Garci Rodriguez de Montalvo’nun yazdığı Amadis de Gaula (“Galyalı Amadis”), içerdiği doğaüstü serüvenler ve yarattığı duygusal etkiler nedeniyle 200 yıl önemini korudu.

    15. yüzyılda şiir türü İtalyan etkisi altında yeniden bir canlanma gösterdi. Juan Alfonso de Baena, Francisco Imperial, Santillana ve Juan de M ena gibi şairler İspanyol şiirinin biçim ve içerik yönünden zenginleşmesine önemli katkılarda bulundular. Yazarı belli olmayan Danza de la Muerte (“Ölüm Dansı”) adlı şiir ise ölüm ve kurbanları arasındaki karşılıklı konuşmalar yoluyla toplumdan bir kesit sunarken, daha sonraki yüzyıllarda gelişecek olan tiyatro türünü müjdeliyordu.

Altın Çağ

1479’da İspanya’nın Aragon ve Kastilya krallıklannın yönetiminde bir birliğe kavuşması, basım yönteminin bulunması, Kristof Kolomb’un Amerika’yı keşfi ve İtalya ile kurulan kültür alışverişi İspanyol Rönesans’ının başlamasında etken oldu. 16. ve 17. yüzyılları kapsayan “altın çağ” İspanyol edebiyatının en görkemli dönemidir. Dönemin başlangıcında yazan bilinmeyen Comedia de Calixto y Melibea (1499; “Calixto ve Melibea’nın Komedisi”) adlı roman bir başyapıt niteliği taşıyordu. Halkın uzun bir süre beğendiği şövalye romanslannın yerini bir yandan İtalyan edebiyatından etkilenen ve kırsal yaşamı yücelten pastoral roman, bir yandan da kökeni İspanya’da olan pikaresk roman aldı. Şövalye romansına tepki olarak doğan ve sevimli bir serserinin yaşamöyküsünü konu alan pikaresk romanın ünlü örneği yazarı bilinmeyen Lazarillo de Tormes'ûv (1554). Gene de, bu çağın en ünlü romanı Miguel de Cervantes’in kaleme aldığı ve yarattığı Don Kişot ile uşağı Sanço Panza karakterleriyle çağdaş romanın ilk örneklerinden sayılan Don Kişot'tur. (Don Quijote; 1605-15).

    Ortaçağ kilise oyunlarından esinlenerek gelişen İspanyol tiyatrosu bu dönemde Lope de Vega’nın oyunlarıyla sanatsal doruğa ulaştı. Sayısı 1.800’ü aşan oyunları ustalıklı bir sahne tekniği sergiliyor ve çapraşık olay örgüleri içeriyordu. Lope de Vega’yı izleyen başarılı oyun yazarları arasında Tirso de Molina ve Pedro Calderon de la Barca sayılabilir.

    Bu dönemde şiir türünde de önemli gelişmeler oldu. Şair Garcilaso de la Vega İtalyan şiirinde kullanılan ölçüleri Kastilya lehçesiyle yazdığı şiirlere uygulayarak İspanyol lirik şiir geleneğini başlattı. Ünlü gizemci şairlerden San Juan de la Cruz, Aziz Juan de Yepes y Alvarez ile Avilalı Azize Teresa dinsel konuları işlerken, Luis de Göngora y Argote çok süslü bir dille, yoğun imgeler ve karmaşık bir sözdizimi içeren şiirler kaleme aldı.

18. ve 19. Yüzyıllar

18. yüzyılda İspanyol edebiyatında Fransız edebiyatının etkisi sürdü ve Yeniklasikçilik Akımı’na bağlı kalındı. Edebiyat yönünden bir önceki yüzyıla göre sönük geçen bu dönemde, ortaçağ İspanyol kültürüne yönelik araştırmalar sonucunda doğan eski-yeni tartışmaları edebiyatta eleştirel bir yaklaşımın doğmasını sağladı. Dönemin önemli yapıtları arasında Jose de Cadalso y Vasquez’in Noches lugubres (1789-90; “Kasvetli Geceler”) adlı düzyazı yapıtı ile Jose Francisco’nun Fray Gerundio (1758) adlı yergisi sayılabilir. Diego Gonzales ile Juan Melendez Valdes gibi şairler ise şiir türüne bir ölçüde canlılık getirdiler.

    19. yüzyılda Avrupa’da yaygınlık kazanan Romantizm Akımının etkileri İspanyol edebiyatında ancak 1830’larda görülmeye başladı ve kısa süreli oldu. İspanya’da Romantizm’in önde gelen adları arasında Don Alvaro, o la fuerza del sino (1835; “Don Alvaro ya da Yazgının Gücü”) adlı oyunuyla şair ve oyun yazan Angel de Saavedra ve Don Juan Tenorio (1844) adlı oyunuyla yazar Jose Zorilla sayılabilir.

    1850’den sonra ise şiir türünde romantik duyarlılık korunmakla birlikte, bu akımın biçimselliğinden kaçman Gustavo Adolfo Becquer, Ramon de Campoamor y Campoosorio ve Gaspar Nünez de Arce gibi yeni şairler ortaya çıktı.

    İspanyol romanı 19. yüzyılın ikinci yarısında önemli bir gelişme göstererek yerel gözlem ve betimlemelere yer veren bir bölgesel roman niteliğine büründü. Pedro Antonio de Alarcon’un Üç Köşeli Şapkacı (El sombrero de tres picos; 1874), Jose Maria de Pereda’nın Penas arriba'sı (1893; “Dağlara Doğru”) bölgesel romanın önde gelen örnekleri arasındadır.

Çağdaş Dönem

19. yüzyılın sonlarından başlayarak baş gösteren siyasal ve toplumsal sorunlar yazarları birtakım değerleri gözden geçirmeye yöneltti. Bunun sonucunda İspanyol romanı daha ciddi amaçlı boyutlar kazanırken, eleştirel, psikolojik ve felsefi denemeler de önem kazandı. Roman ve deneme yazarlarından oluşan bu “98 Kuşağı” İspanyol edebiyatının dünya çapında saygınlık kazanmasını sağladı. Bunlar arasında en ünlüsü olan Miguel de Unamuno denemelerinde ulusal sorunları ele alırken, Sis (Niebla; 1914) gibi romanlarında kişiliğin temellerini irdeledi. Takma adı Azorin olan Jose Martinez Ruiz ise eski edebiyat kurallarına ve İspanyol kırsal yaşamına yeni bir yorum getirdi.

    20. yüzyılın başlarında önde gelen adlar arasında romancı Ramon Perez de Ayala ile lirik şair Juan Ramon Jimenez sayılabilir. Jimenez’in izinden giden ve “1927 Kuşağı” adıyla bilinen şairler arasında ise çağdaş akımlardan etkilenen, karmaşık imge ve simgelerle yüklü şiirler yazan Antonio Machado, Jorge Guillen, Federico Garcia Lorca, Pedro Salinas ve Rafael Alberti gibi şairler vardı. Lorca yoğun bir şiirsellik taşıyan Kanlı Düğün (Bodas de Sangre; 1933) ve Bernarda Alba’nın Evi (La Casa de Bernarda A lba; 1936) gibi oyunlarında yarattığı karakterlerin tutkularını hem geleneksel çerçevede, hem de evrensel boyutta sergiledi.

    İspanya İç Savaşı (1936-39) sırasında birçok yazann yurtdışına gitmesi, İspanyol edebiyatının gelişmesinde bir duraklama yaratırken, savaş deneyimi edebiyata değişik gerçekçilik anlayışları getirdi. Örneğin Camilo Jose Cela’nm Pascual Duarte’nin Ailesi (La Familia de Pascual Duarte; 1942) şiddet öğeleri içeren bir gerçekçilik akımını başlattı. 1950’lerde ise Toplumsal Gerçekçilik anlayışıyla romanlar yazıldı.

    İç savaş sonrasında ise Gabriel Celaya, Blas de Otero ve Claudio Rodriguez gibi şairler salt şiirsellikten uzaklaşarak daha yalın bir dille, toplumsal içeriğe de yer vererek şiirler yazdılar.