Kabak
Bazıları sebze bazıları da süs olarak yetiştirilen pek çok kabak türü vardır. Hepsi de kabakgiller (Cucurbitaceae) familyasında yer alan bu türlerin çoğu Cucurbita cinsindendir. Anayurtları Amerika ve Asya olan bu bitkiler çok çeşitli amaçlarla kullanılan meyveleri için dünyanın pek çok yerinde yetiştirilir.
Kabaklar biryıllık bitkilerdir; yani gelişmelerini bir büyüme mevsimi içinde tamamlayarak çiçek ve meyve verdikten sonra ölürler. Kabakgillerin çoğu üyesi gibi bu bitkilerin de gövdeleri sürünücüdür, ama dik olarak büyüyen çeşitlerine de rastlanır. Kenarları geniş dilimli, iri yapraklarının yanı sıra, yaprak sapı ve gövdeleri de dokunulduğunda batıcı bir his veren sert tüylerle kaplıdır. Çan biçimindeki, sarı renkli iri çiçekleri bireşeylidir; yani erkek ve dişi üreme organları ayrı çiçeklerde bulunur. Dişi çiçekler erkek çiçeklerden gelen çiçektozlarıyla döllenerek meyveleri oluşturur; çiçeğin taçyaprakları uzunca bir süre dökülmeden meyve üzerinde kalır. Kabak meyvelerinin biçimi, büyüklüğü ve rengi türe bağlı olarak değişir.
Sebze olarak kullanılan kabak türlerinin başlıcalarından biri olan sakız kabağının (Cucurbita pepo) hıyarı andıran hafif oluklu ve silindir biçimli meyveleri vardır. Meyvelerin körpeyken sarımsı ya da beyazımsı yeşil renkli yumuşak kabuğu olgunlaştıkça sertleşir ve tohumları (çekirdekleri) irileşir. Bu haliyle yemek yapmaya uygun olmadığından körpeyken toplanır. Ülkemizde çok üretilen ve tüketilen sebzelerden biri olan sakız kabağı yazın açık alanlarda, kışınsa seralarda yetiştirilir. Bunun bir de Girit kabağı adı verilen, koyu yeşil renkli ve siyaha yakın çizgili bir çeşidi vardır. Sakız kabağının tersine meyveleri tümüyle olgunlaştıktan sonra yenen bal kabağı (Cucurbita moschata) ve kestane (helvacı) kabağı (Cucurbita maxima) iyi bilinen öbür kabak türleridir. Bal kabağının, ağırlığı 15-25 kg arasında değişen iri ve sert meyvelerinin kabuğu ve içteki etli bölümü turuncu renklidir. Biri silindire benzeyen uzunca, öbürü basık yuvarlak biçimli tipi de sıcak yemek yapılarak değerlendirilir.
Kestane kabağından ise en sevilen tatlı çeşitlerinden biri olan kabak tatlısı yapılır; işte bu kullanımından ötürü kestane kabağına halk arasında çoğu kez “bal kabağı” adı yakıştırılır. Ağırlığı bazen 50 kilograma ulaşan meyveleri iri, dilimli ve basık yuvarlak biçimlidir. Grimsi beyaz renkli kalın kabuğunun içindeki etli bölümü turuncu renkli ve çok lezzetlidir. Kestane kabağının hem kabuğu, hem de eti öylesine serttir ki soyup, dilimlemek için çok güç harcamak gerekebilir; nitekim bazen pazarlarda satıcıların iri kabakları odun gibi testereyle keserek sattıklarına tanık oluruz. Gerek kestane kabağının, gerek bal kabağının karbonhidrat, protein ve A vitaminince zengin meyveleri, bol enerji verdiğinden özellikle kış ayları için değerli bir besin kaynağıdır. Çekirdekleri ise kavrulup kuruyemiş olarak tüketilir.
Melezleme yoluyla alacalı renkli ve ilginç biçimli pek çok kabak çeşidi üretilmiştir. Süs kabağı adı verilen bu kabaklar bahçelerde ilginç köşeler yaratmak amacıyla çoğu kez asma gibi çardaklara sardırılarak yetiştirilir. Vezirkülahı, mis kabağı ve parmak kabağı bunlardan birkaçıdır.
Öbür kabak türlerinden oldukça değişik bir kullanımı olan su kabağı (Lagenaria siceraria) en çok Akdeniz ülkelerinde yetiştirilir. Ülkemizde de yetişen bu bitkiye alt bölümü iyice şişkinleşmiş testi benzeri meyvelerinden ötürü “testi kabağı” da denir. Kurutulduğunda tümüyle sertleşerek odunlaşan su kabağı meyveleri, içi boşaldıktan sonra su kabı olarak kullanılır. Ayrıca yerel olarak çeşitli kaplar, lamba, kafes ve müzik aleti yapımında da yararlanılır. Türk halk müziğinde kullanılan kabak kemane gövdesi su kabağından yapılan bir çalgıdır. Lif kabakları ise Luffa cinsinin üyeleridir. Sakız kabağı gibi körpeyken sebze olarak yenen silindir biçimli lif kabağı meyveleri olgunlaştığında kurur ve geriye liften yapılmış bir iskelet bırakır. Çoğu kez “bitkisel sünger” adı verilen bu lifler bulaşık ve banyo süngeri olarak kullanılır.
Kolay ve çabuk büyüyen bitkilerden olan kabak bol güneşli ve sıcak yerleri sever. Dona karşı aşırı derecede duyarlı olduğundan, ılıman iklimli bölgelerde tohumlar ilkbaharın don tehlikesinin ortadan kalktığı son günlerinde ekilmelidir. Toprak özelliği açısından çok seçici olmasa bile en iyi yeterince sulanan, verimli topraklarda yetişir.